Türkçülük ve Turancılık
Kenan Eroğlu
Son günlerde Türkçülük ve Turancılık üzerine pek çok fikir ileri sürülmektedir. İleri sürülen bu fikir ve düşüncelerin bazen de aslı esası olmayan fikirler gibi olduğu görülüyor.
Bu yüzden Türk Milliyetçiliği-Türkçülük fikrini sosyolojik bir sisteme oturtan Büyük Düşünürümüz Ziya Gökalp ve yine Türk Milliyetçiliği fikriyatını bir siyasi yapıya oturtan ve o siyasi yapının temelini teşkil eden Başbuğ Alparslan Türkeş’in bu konudaki görüşlerine bakalım.
Ziya Gökalp’in Görüşleri
Türkçülük Turancılık konusunu 1923 yılında kaleme aldığı “Türkçülüğün Esasları” kitabında Ziya Gökalp ne diyor:
“Türkçülükle Turancılığın farklarını anlamak için, Türk ve Turan zümrelerinin hudutlarını tayin etmek lâzımdır.
Türk, bir milletin adıdır. Millet, kendisine mahsus bir harsa mâlik olan bir zümre demektir. O halde Türkün yalnız bir lisanı, bir tek harsı olabilir.
Hâlbuki Türkün bazı şubeleri Anadolu Türklerinden ayrı bir lisan, ayrı bir hars yapmaya çalışıyorlar. Meselâ, Şimal Türklerinden bir kısım gençler bir Tatar lisanı, Tatar harsı vücuda getirmekle meşguldürler.
Kırgızların ve Özbeklerin nasıl bir yol takip edeceklerini bilmiyoruz. Bunlar da birer ayrı lisan ve edebiyat, birer ayrı hars vücuda getirmeye çalışırlarsa…
Bugün, harsça birleşmesi kolay olan Türkler, bilhassa Oğuz Türkleri, yani Türkmenlerdir. Türkiye Türkleri gibi, Azerbaycan, İran ve Harzem ülkelerinin Türkmenleri de Oğuz uyruğuna mensupturlar.
Bundan dolayı, Türkçülükteki yakın mefkûremiz “Oğuz ittihadı” yahut “Türkmen ittihadı” olmalıdır. Bu ittihat’tan maksat nedir? Siyasi bir ittihat mı? Şimdilik, hayır! İstikbâl hakkında bugünden bir hüküm veremeyiz. Fakat, bu günkü mefkûremiz, Oğuzların yalnız harsça birleşmesidir.
Oğuz Türkleri, bugün dört ülkede yayılmış olmakla beraber, hepsi birbirine yakın akrabadırlar.
Dört ülkedeki Türkmen illerinin adlarını karşılaştırırsak, görürüz ki birinde bulunan bir “il”in yahut “boy”un diğerlerinde de şubeleri var.
Meselâ Fuzulî, bütün Oğuz şubeleri içinde okunan bir Oğuz şairidir. Korkut Ata kitabı, Oğuzların resmî Oğuznâmesi olduğu gibi, Şah İsmail, Âşık Kerem, Köroğlu kitapları gibi halk eserleri de bütün Oğuzistan’a yayılmıştır.
Türkçülüğün uzak mefkûresi ise “Turan”dır.
Turan, bazılarının zannettiği gibi, Türklerden başka, Moğolları, Tunguzları, Finuvalıları, Macarları da ihtiva eden bir “Kavimler halitası” değildir.
Türkçe konuşan Yakut, Kırgız, Özbek, Kıpçak, “Tatar”, Oğuz gibi Türk şubelerinin lisanca ve an’anece kavmî bir vahdete mâlik bulunduğudur. Turan kelimesi, Turlar yani Türkler demek olduğu için, münhasıran Türkleri ihtiva eden camiavî bir isimdir
Yakın mefkûreler için bu cihet aranırsa da uzak mefkûreler için aranmaz. Çünkü uzak mefkûre, ruhlardaki vecdi namütenahi bir dereceye yükseltmek için, istihdaf edilen çok cazibeli bir hayaldir.
Mefkûre, istikbâlin hâlikıdır. Dün Türkler için hayali bir mefkûre hâlinde bulunan “millî devlet”, bugün Türkiye’de bir gerçek halini almıştır.
O halde, Türkçülüğü mefkûresinin büyüklüğü noktasından üç dereceye ayırabiliriz:
1) Türkiyecilik,
2) Oğuzculuk yahut Türkmencilik,
3) Turancılık.
Bugün şe’niyet sahasında yalnız Türkiyecilik vardır.
Fakat ruhların büyük bir iştiyakla aradığı “Kızıl Elma”, şe’niyet (gerçeklik) sahasında değil, hayal sahasındadır. Türk köylüsü Kızıl Elmayı tahayyül ederken, gözünün önüne eski Türk ilhanlıkları gelir.
Filhakika, Turan mefkûresi mazide bir hayâl değil bir şe’niyetti. Milâttan 210 sene evvel, Kun hükümdarı “Mete”, Kunlar (Hunlar) namı altında bütün Türkleri birleştirdiği zaman, “Turan” mefkûresi bir şe’niyet haline girmişti. Hunlardan sonra Avarlar, Avarlardan sonra Gök Türkler, Gök Türklerden sonra Oğuzlar, bunlardan sonra Kırgız Kazaklar, daha sonra Kür Han, Cengiz Han ve sonuncu olmak üzere Timurlenk Turan mefkûresini şeniyet haline getirmediler mi?”
Ziya Gökalp’ın yazdığı ve söylediklerini 1920’li yıllar düşünülerek ele alınması gerekir.
***
Başbuğ Alparslan Türkeş’in Görüşleri
Yine Türkçülük ve Turancılık konusunda Başbuğ Alparslan Türkeş’i görüşlerini aktaralım:
Alparslan Türkeş bu konuda şu görüşleri ifade etmektedir:
“Milletlerarası mücadelede hâkim fikir milliyetçiliktir. Her millet kendi toplumunu güçlü kılmak, mutlu etmek için çalışır.
Milletimizi yaşatmak için kuvvetli olmak zorundayız. Kuvvetli olmayanın hakkını gasp ediyorlar.
Kuvveti kullanırken hakka dayanmak mecburiyetindeyiz.
Hakka dayanmayan kuvvet zulüm olur.
Kuvvete dayanmayan hak acz olur.
Hakkın emrindeki kuvvet: TÜRKLER
Kuvvetli olmak için: Şuurlu, bilgili, ahlaklı, milli şuur sahibi olmak gerek. Önce inanç, iman şart.
TEMEL: İslamiyet-Türklük sevgisi.
GÖREV: Milleti uyandırmak, teşkilatlandırmak.
Yeryüzündeki Türklerin 1/3 ü Türkiye’de. Dünyada 123-150 milyon Türk var. (1980 itibariyle) 1900 Yıllarında 3-4 bağımsız Türk devleti vardı.
Birinci Cihan savaşına girerken tarihinde en çok orduyu Osmanlı çıkarmıştır. 4.5 milyon asker. 9 cephede savaştı.
Bunlar: Galiçya, Romanya, Makedonya, Çanakkale, Kafkasya, İran, Afganistan, Mısır ve Irak cepheleridir.
Bu cephelerde 4,5 yıl savaşılmıştır.
Babür Şah, Selçuklunun kuruluşu, Horasan Erenlerinin rolü, Gazneliler iyi incelenmeli.”
Osmanlı devletinin son zamanlarında dağılmanın önüne geçmek için fikirler geliştirildi.
—Osmanlıcılık
–Ümmetçilik
–Turan Birliği:
Üçüncü fikir, Turan Birliği hareketidir.
Bu Türk birliğinden ayrıdır.
Temelinde Altay-Ural bölgelerinden gelen tüm kavimlerin bir araya getirilmesini amaçlamıştır.
Bu fikir daha çok Macaristan’da Macar tarihçilerce geliştirildi. Tarihçi Vambery bu fikri ortaya attı.
Turan Birliğini o dönemde gerçekleştirmek mümkün değildi
Türk Birliği:
Ana fikir: Bütün Türk’ler bir bayrak altında bir devlet çatısı altında birleştirilmelidir.
Hepsini birleştirmek mümkün değil. Önce Oğuz soyundan gelenleri birleştirmeli.
Oğuz birliği kurulsun: Pan Türkmenizm.
Bunun gerçekleşmesi biraz zordur. Bu bakımdan bazı mütefekkirler Oğuz soyunun birleştirilmesini ön plana almışlardır.
Biz; bütün bu gelişmeleri değerlendirerek ona göre dünyanın neresinde bir Türk varsa onunla ilgilenmeyi, esas kabul ettik.
Ama bu ilginin bazı şartları var.
Bunların başında Bağımsız Müslüman Türkiye’yi hiçbir tehlikeye atılamaz. Zarara uğratılamaz.
Türkiye’yi tehlikeye sokacak tehlikeleri göze alamayız. Türkiye tehlikeye atılamaz.
Türkiye’nin tehlikesi pahasına dış Türklerle ilgilenmek yoktur. Türkiye’yi tehlikeye sokarak dış Türklerle ilgilenmek dimyata giderken evdeki bulgurdan olmaya benzer.
Bu şartlarla birlikte dış Türklerle ilgilenmek olmalıdır.
Türkiye’ye tehlike getirmeyecek şekilde dış Türklere yardım etmeliyiz.
Önce Türkiye’nin birliği. Sonra Türklerin birliği. Sonra İslam’ın birliği.
Kurtuluş Türkiye ile olacak.
Bize göre Türklüğü benimseyen, içinde yabancı bir millete karşı bağlılık duymayan herkes Türk olarak kabul ederiz.
Türk insanı için düşündüğümüz ülkü budur.
Eldekini sağlam korumak,
Bir çakıl taşını bile kimseye kaptırmamak.”
***
Türkçülük ve Turancılık konusunu en yetkili büyüklerimizden aktarmış bulunuyorum.
…
NOT: Ziya Gökalp’ın Görüşleri, herhangi bir ilave yapılmadan Gökalp’ın “Türkçülüğün Esasları” kitabından; Alparslan Türkeş’in görüşleri ise “Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi” kitabımda bulunan bir eğitim programından alınmıştır.