ZİYA GÖKALP
Kenan EROĞLU
Bir süredir paylaştığımız Ziya Gökalp konusuna Kadircan Kaflı’nın görüşleri ile devam ediyoruz.
Yazı okunurken 1956 şartlarında yazıldığı unutulmamalıdır. Tek parti döneminin zapturapt uygulamaları, inanç ve fikir yönünden toplumun Batılılaşma-Çağdaşlaşma gibi belirsiz bir yöne doğru evirilmeye çalışıldığı zamanlardan de geçilip 1956’lara gelindiği de unutulmamalıdır.
Garip ve çeşitli uygulamalarla toplum hayatından “Din”i çıkartılmaya çalışıldığı, bunun için baskılar uygulandığı, kuru bir Türkçülük yapılarak dünyadaki her milletin ve uygarlığın Türklerden çıktığı gibi isbat edilemeyen gerçekdışı teoriler üzerinde durulduğu da unutulmamalıdır.
Şimdi Kadircan Kaflı’nın bakış açısına bakalım:
***
Ziya Gökalp
“Bir adam ki Anadolu’nun kenar bir köşesinde doğmuş, orada büyümüş, fakat bugün hâtırası yalnız Anadolu’da ve Türkiye’de değil bütün Türk dünyasının üzerinde muhteşem ve büyük bir anıt gibi yükseliyor.
Bir adam ki gençliğinde kim bilir hangi sebeple kafasına bir kurşun sıkmış, o kurşun kafasına saplanıp kalmış, sonra o baş Türk gençliğinin, asri Türk kültürünün temellerini tesbit etmiş…
Bu adam Ziya Gökalp’tır; bu adam Türklüğe hizmet bakımından vatanı kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’le” atbaşı beraberdir. Çünkü çağdaş medeniyete yönelme hareketlerinin nazariyelerini Ziya Gökalp koymuş ve Atatürk uygulamıştır.
Ziya Gökalp İslâm dini hakkında bakınız ne diyor:
“Benim dinim ne ümittir, ne korku;
Allahıma sevdiğimden taparım.
Ne Cennet, Ne Cehennemden bir koku
Allahıma sevdiğimden taparım.”
Onun ahlâk anlayışı da ayni mahiyettedir:
«Ahlâk yolu pek dardır,
Tetik bas, önü yardır.
Sakın «hakkım var» deme,
Hak yok, vazife vardır!
Otuz seneden beri Ziya Gökalp’ın tarif ettiği «Vatan» ne güzel ve kuvvetlidir:
«Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,
San’ata yol gösteren ilim ve fen Türkündür.
Hırfetleri birbirini daim eder himaye;
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tiren Türkündür…
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanin…»
İstiklâl Savaşını kazanıp Cumhuriyeti kurduğumuzdan beri böyle bir vatan yaratmak için çalışmıyor muyuz? Bu yolda epeyce ilerlemiş olduğumuzu kim inkâr edebilir? Henüz çok eksiklerimiz var, inşallah onlar da tamamlanır…
Ziya Gökalp tek bütçe istiyordu, Üniversitenin muhtar olmasını istiyordu, kocasız ve muhtaç kadınların meslek sahibi olmasını istiyordu, din ile devletin ayrılmasını istiyordu, aile hukukunun modern esaslara göre yeniden düzenlenmesini istiyordu, köylünün âşârdan kurtarılmasını ve bankalar açılmasını istiyordu, İslâm Birliği davasının geciktirilmesini ve önce öz yurdun imar edilmesini istiyordu.
Bütün bunlar gerçekleşti; eminim ki Ziya Gökalp’ın ruhu büyük ölçüde şådolmuştur.
1908 İnkılâbının “ilk gazisi ilk şehidi» olan Mustafa Necib hakkındaki manzumenin ilk dört mısraı şöyledir:
«Bu bedbaht ülkeye her hizmet eden
Sonunda bir zarar getirir mutlak..
Çünkü her iş gören der ki: «Varım ben!»
Benlikten mümkün mü zarar doğmamak?…»
Bu da devlet adamlarının gurura kapılmamaları gerektiğini belirtiyor. 1908 İnkılâbını yapanlar gurura kapıldıkları için değil midir ki felâketlere sebep oldular!
Ziya Gökalp’ın istediklerinden henüz Gerçekleşmeyenlerin çoğu, ahlâka ait olanlardır. Hâlbuki ahlâk, bir milletin varlığını sağlayan mayadır.
Doğumu’nun 80. Yıldönümü münasebetiyle bu büyük adamın doğduğu evin Diyarbakır Belediyesi tarafından Müze haline konmasını takdir ve şükranla karşılarız.”
Hoşça kalınız! (1)
(23 Mart 1956 tarihli «TERCÜMAN»in «Merhaba» sütunu. Kadircan KAFLI)(2)
…
(1)”Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla ZİYA GÖKALP ve Açılan Ziya Gökalp Müzesi” Işıl Matbaası İstanbul 1956, sayfa: 86, 87)
(2) Kadircan Kaflı Kimdir:
“ Türk edebiyatında romancı, hikâyeci ve gazeteci kimliğiyle tanınan Kadircan Kaflı’nın edebiyata olan ilgisi okul yıllarında kaleme aldığı şiirleriyle başlar. Yazar ilk şiirlerini 1933 yılında Köpüklü Deniz adlı kitabında yayımlar. Şiire olan ilgisi kısa süren ve düzyazıya yönelen Kaflı, ilk yazılarını Yedi Gün adlı dergide yayımlar ve daha sonra pek çok dergide hikâyeleri ve romanları tefrika edilir.
Romanlarında tarihi ana malzeme olarak kullanan ve tarihi roman türünün gelişmesine katkıda bulunan Kadircan Kaflı, romanlarının tarihsel boyutuyla hem eğitici hem de eğlendirici bir özelliği bulunmasını istemiştir. Edebiyatımızdaki tarihî roman türündeki eksikliği fark eden yazar, bu alandaki eserlerin ilgiyle izlendiğini, çok beğenildiğini fark etmiş, toplam altmış yedi romanının elli beşinde tarihî konuları işlemiştir. Bu tarihî romanlardan on ikisi İslâm tarihi, yirmi dokuzu korsan ve denizcilik tarihi, altısı valide sultanlarla, sekizi ise muhtelif konularla ilgilidir.
İlk hikâyelerini Yedigün, Son Posta gibi dergilerde yayımlayan Kaflı, bu alanda dikkat çeker ve kalemini uzun süre hikâye alanında oynatarak edebiyat dünyasında tanınır. Tıpkı romancılığında olduğu gibi tarihi hikâyelerinin merkezine alan Kaflı’nın bu eserlerinin, tarihi ve sosyal konular olmak üzere iki ana eksen üzerine inşa edildiği görülmektedir. Yazarın tarihten beslenen hikâyelerindeki temel konular, Bizans, Roma, Yunan, Mısır, Lidya, İran ve Osmanlı tarihi gibi alanlar etrafında şekillenmektedir. Kaflı, sosyal konuların ele alındığı hikâyelerinde ise köy, köylü, şehir ve şehir insanları, iş hayatı, kadın, aşk ve ahlâki değerler gibi konuları tercih etmiştir.
Kadircan Kaflı’nın edebiyatçılığın en önemli taraflarından biri de onun gazeteci kimliğidir. Yazarlığı boyunca edebiyatçılığının merkezine gazeteciliği koyan Kaflı, kalem oynattığı bütün edebi türleri esasında gazete için yazmıştır. Dönemin hemen hemen bütün büyük basın yayın organlarında yazılar yazan Kaflı’nın, kronolojik olarak Yedi Gün, Her Gün, Vakit, Haber, En Son Dakika, Son Posta, Yeni Sabah ve Tercüman gibi gazete ve dergilerde çeşitli yazıları bulunmaktadır.”
(“Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü”, Yazar: Araş. Gör. Mustafa Temizsu, Yayın Tarihi: 12.06.2019)