Kenan Eroğlu
Büyük düşünür ve ilk sosyologumuz olarak bilinen Ziya Gökalp hakkındaki yazılarıma devam ediyorum.
Ziya Gökalp’ın çocukluk döneminde neleri okuduğu, nasıl hem kendisi ve hem de arkadaşları ile birlikte elden ele dolaştırarak kitaplar okuduğunu kardeşi Nihad Gökalp bize aktarıyor.
Bir çocuğun ilerde Ziya Gökalp olabilmesi elbet kolay bir iş değildir. Ziya Gökalp çok küçük yaşlarda seviyesinin en az 10 yıl ilerisinde olan kitapları ve konuları dahi okuduğu anlaşılıyor.
Şimdi Ziya Gökalp’ın küçük kardeşi olan Nihad Gökalp’ın görüşlerini birlikte okuyalım.
“”MERHUM ZİYA GÖKALP BEĞ’İN DOĞUMU VE ÖLÜMÜ
(Üçüncü Bölüm.)
Nihad GÖKALP
(Z. Gökalp’ın iki yaş küçük Kardeşi; Emekli Topçu Albay’ı)
Babam zamanının buradaki yüksek tahsiline başlarken, amucamız Haci Hasib Efendi medrese ilimlerinden icazet almış bulunuyordu. Babam, ağabeğinin ciddî nezareti altında medrese tahsilini ikmal edince, amucam da adliye mahkemelerinde ceza, istinaf reisliklerinde Türkiye’nin her semtinde vazife yaparken, dedemiz Mustafa Sıdkî Efendi de sivil memuriyetlerle Balkan vilâyetleriyle Anadolu ve İran’da bulunmuştu. Bu vaziyetin icabı mı olsa gerek babamız Diyarbekir’den harice çıkmayarak burada esas meşguliyeti maarifle meşgul olmak ve ayrıca sivil idare işleri ve ecdadından kalan arazilerinde ziraat yaptırmak olmuştur.
Babamız bidayette Vilâyetin Evrak Müdürlüğünü kabul etmiş, ayni zamanda Vilâyetin Meclisi İdare Müddeiumumîliği ile Vilâyet Matbaasının hem müdürü hem de resmî «Diyarbekir» gazetesinin başyazarlığını ölünceye kadar idare etmişti. Maamafin ölümünden beş altı sene evvel Vilâyetin Nüfus Nâzırlığına (halen müdürlüğüne) tayin edilmişti.
Babamızın zamanına ait «Diyarbekir» gazetesinin koleksiyonları ve yeniden tesis edip her sene yenisini tab’ettiği «Vilâyet Sâlnâmesi», maarif erbabı tarafından çok beğenilmiş idi. 1292-93 Birinci Meşrutiyetin ilânı, Meb’usân Meclisi’nin açılması, müzâkeratın devamı ve yine o yıllarda patlayan Türkiye-Rusya Muharebesi safahatına âit yazılmış ve işitilmiş mühim olayları hulâsatan «Diyarbekir» gazetesine muntazaman almağı itiyad etmiş, başmakalelerinde ahrârâne yazıları devam etmiş olduğundan, o zamanın tarihine ait mühim vesikalar hâlindedirler. Babamızın idare ettiği gazete ve sâlnâmenin kıymeti Türkiye’de ve emsali müesseselerce çok takdir edilmiş olduğu, şu aşağıda verdiğim malûmatla da sabittir.
Ben 1302 rumî tarihinde Askerî Rüşdiyeye devama başlarken ağabeğimin merakla ve devamlı bir surette okuduğu gazete ve mecmua koleksiyonlarını karıştırır. Ağabeğimin istediğini bulur, kendisine getirir, bunlarla sık sık temasım olur, mektebin tatili günlerinde de Matbaaya gider, orada da buradan vilâyetlere giden ve vilâyetlerden buraya gelen matbu evraka, matbaanın mücellidinin çalışmasını seyrederdim. Bu matbų evrak çok dikkatimi çekmiş idi.
Ağabeğim de benim zevk alacağım bazı yazıları bana göstererek onları okumamı teşvik ederdi. İşte bu temaslar sayesinde daha o küçük yaşlarımda ve bilâhare babamın ölümünden ve orta tahsilimi yaptıktan sonraki tetkiklerimden katî olarak görüp öğrendiğim hususlar şunlardır:
Babamız haftada bir çıkardığı «Diyarbekir» gazetesini her vilâyete ve İstanbul ile o tarihlerde İzmir, Bursa gibi hususî gazete ve mecmualar neşredilen şehirlerin resmî ve hususî gazete ve mecmua idarehanelerine kendi gazetesini muntazaman gönderirdi. Bilcümle resmî ve hususî gazete ve mecmualar da kendi çıkardıkları matbu evrakı muntazaman Diyarbekir Vilâyeti Matbaasına gönderirlerdi. Babam bunları her sene koleksiyon halinde ciltletirdi. Bütün bu koleksiyonları Ziya Beğ sıra ile ve çok dikkatle gerek derslerin okullarda devamı sırasında ve gerek tatil zamanlarında, tetkik ederek birçok parçalarını okurdu (11). O zamanın bilcümle âlim, muharrir ve ediblerini ve aralarındaki münakaşa ve rekabetin sebeplerini, neşredilmiş kitapları bilirdi. Ayrıca babam, Ziya Beğe birçok seçme kitaplar da verirdi. Adeta Ziya Beğ on sene sonra okuyabileceği zannedilen evrak ve kitapları merakla, tetkikle okur ve çok iyi anlardı. Daha babamın hayatta olduğunu düşünürsek, bu faaliyetleri 8 ile 13 yaşları arasındadır.
Bu izah ettiğim okumalar Ziya Beğ’in fikrî, ruhî ihtiyacını doyurmuyordu. Diyarbekir’de Lüleciler-Çarşısı denilen hâlen Buğday-Pazarının cenuba bakan kapısının karşısındaki sokakta küçük bir dükkânda oturan Mazlûm Efendi adında bir ermeni kitapçı vardı. İstanbul’da ve diğer vilâyetlerde neşredilmiş ve edilmekte bulunan kitap, mecmua ve gazeteleri, hattâ ecnebî memleketlere ait kitap ve mecmuaları sipariş verenlere getirtirdi. Istanbul matbuatından da daima yanında her birinden birkaç nüsha bulunurdu. Hâlbuki annemizin babasından kendisine miras kalan 9 kadar büyük küçük dükkânı vardı. Babam bunların kirasını almağı ve anneme vermeği Ziya Beğe havale etmişti. Annem de onların maaşının belki beştedördünü Ziya Beğe verirdi. Gerek annemden aldığı ve gerek babamdan aldığı bilcümle paraları Ziya Beğ olduğu gibi Kitapçı Mazlûm Efendiye borçlarına mahsuben her ay muntazaman teslim ederdi. Bu kitapları Ziya Beğ bir defa dikkatle okur, arkadaşlarına okumalarını tavvsiye eder ve onlara verirdi. Onlar da o kitapları okumak istiyenlere vermeğe mezun olduklarından o kitaplar elden ele dolaşarak ve bazı yerlerde ilişenleri de olurdu. Fakat hiçbirisi tekrar Ziya Beğe gelmezdi. Tesadüfen iade eden olursa Ziya Beğ gelenleri, yeniden okuyucu bularak, seyahate gönderirdi. Bazan Ziya Beğe: «Bu kitaplar bir gün size okumak için yine lâzım olur. Bunları iade edilmek üzere arkadaşlarınıza verseniz daha iyi olmaz mı?» derdim. Aldığım cevaplar şöyledir: «Bu kitaplardaki bilgi ve fikirlerden bana lâzım olanları dikkatle okumuşum, hiçbir zaman hâtırımdan çıkmazlar. Bir defa okuduğum kitabı tekrar okumağa ihtiyacım yoktur.»
Arkadaşlarından hangisi yazdığı bir manzume veya mensur bir yazıyı kaleme alırken, bazı kitaplardan fikir veya fıkraları intihal etmişlerse, o yazıları tetkik için Ziya Beğe verdiklerinde okurken bazan gülerdi. Sebebi sorulunca, parmağı ile göstererek şu mısrâ veya fıkra veya şu fikir filân kitabın filân bahsinden aynen veya mealen alınmıştır, diyerek yazının sahibini mahcup ederdi. Bazısı Ziya Beğin beyanatını kabul etmezdi. Fakat kitap buldurulur ve intihal edilen kısım gösterilirdi.
Ziya Beğin mutlaka merakı ve faaliyeti bundan ibaret zannedilmesin! İlkokul yıllarında bütün halk edebiyatına ait olan Köroğlu, Aşık Garip, Seyyid Battål Gazi, Ferhad ile Şirin, Karagöz,.. hepsini iyice anlayarak okurdu. Bunların tesiri ile halk edebiyatını benimsemişti.””
Not-1: Bu yazı; “”Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla ZİYA GÖKALP ve açılan Ziya Gökalp Müzesi” kitabındaki Nihad Gökalp yazısı, Işıl Matbaası İstanbul 1956, sayfa: 116-117-118”” den alınmıştır.
Not-2: Yukarıya aldığım Nihad Gökalp’a ait yazının diline dokunulmamış olduğu gibi yayınlanmıştır.