-Behçet Kemal Gürsoy ve Hayati Bice Beylere ithafen-
Yıl 1919…
Osmanlı Devletinin son günleri İstanbul işgal altında iken Yunan ordusu da İzmir’e çıkmıştır. Uzun süren savaşlar, mağlubiyetler ve yokluk içindeki halk yılgındır… Samsun’dan Anadolu’ya çıkmış olan 3.Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, Havza yolunda aracı arızalanınca yol kenarında tarlasını süren çiftçiye yaklaşır; -“Hemşeri! Düşman İzmir’e çıktı, Samsun’a asker çıkaracak, belki buraların hepsini ele geçirecek. Sen ise rahat toprağı sürüyorsun?” der. -“Paşa, Paşa! Sen ne diyorsun. Biz üç kardaştık. İki de oğul vardı. Yemen’de, Kafkas’ta, Çanakkale’de hepsi elden gitti. Bir ben kaldım. Ben de yarım adamım. Evde sekiz öksüz ile yetim, üç dul kadın var. Hepsi benim sapanın ucuna bakarlar. Şimdi benim vatanım da, yurdum da aha şu tarlanın ucu. Vallah, Düşman oraya gelinceye dek benden hayır bekleme…” diye cevap verir köylü. İşte bu ahval altındaki Anadolu topraklarından bağımsızlık ateşi yakmak inanç, azim ve kararlılığını ortaya çıkarmak için yeniden bir Ergenekon ateşi yakmak gerekirdi. Bunun için önde yürüyenin Bozkurt huylu olması kadar arkadan gelenlerin de Türk Töreli olmasına ihtiyaç vardır.
***
Yıl 2013…
26 Ekim günü Samsun Cumhuriyet Meydanındaki “Kurtuluş Mitingine” katılmak için Samsun sokaklarında yürürken alışverişi ile meşgul esnaf-vatandaşları gördüğümde aklıma ilk Havza yolundaki çiftçi gelmişti. Yıllar içerisinde halk bir yandan PKK terörü, diğer yandan ekonomik krizler sonrasında bezdirilerek, bir sonbaharda ‘Türk Kışı’na yol veren bir seçim akşamı ile Türk Siyasal yaşamı işgal edilmeye başlandı. Öyle bir süreç yaşadık ki Türk Devletini yönetmekle görevli partinin (AKP) milletvekili “Dağdaki teröristin boşuna ölmedik. Bunlar da oluyor” dediği türden gelişmeler olurken, onlarca evladını şehit veren insanlarımız “Bu kadar canımızı boşuna mı verdik?” diye kendine sorarak yılgınlığa sevk ediliyordu. Türk Milleti, alt kimlikler dehlizlerinde yok edilmeye kastedilmişken Ülkücüler yeniden Samsun’a çıktılar…
***
Yıl 1919…
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, bölgedeki Pontus Rum çetelerinin tasallutundan İngiliz İstihbarat Servisinin takibinden, General Milen’in baskısından, Rus heyetinin tekliflerinden kurtulup uzun süreden beri tasarladıklarının temelini atacak bir yer bulabilmek için Havza’dan Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendiye gönderdiği telgrafa umduğundan daha kısa bir zamanda gelen şu cevap ile aradığı yeri bulmuştu. “Amasya halkı müdafaa-i vatan, muhafaza-i din ve devlet yolunda mücadele edenleri bağrına basmakla müftehir olacaktır. Müftü Hacı Tevfik.” Paşanın Amasya’ya geleceği haber alınınca karşılamak için müftü, vaiz, eşraf ve halk yollara dökülür. Karşılayanlardan biri hatıralarında; “Paşayı Gezirlik mevkiinde bekledik, otomobille geldi, önümüzde durdu. Hepimizi selamladı, ellerimizi sıktı.” diye anlatırken Mustafa Kemal Paşanın maiyetindekilerden Hüsrev Gerede aynı günü şöyle anlatıyor; “Havza’dan Amasya’ya gelişimizde şehre gelinceye kadar bizi karşılayan olmamıştı ama en gönülden coşkun karşılama Amasya’da oldu. Daha sonra azmi, heyecanı, hareketliliği ve karar kati’liği ile bizi hayran bırakan Müftü Hacı Tevfik Efendi yanındaki eşraf heyeti ile geldi, neden yollara düştüğümüzün idraki içinde olduğunu anlatan hava içinde adeta minberden vaaz edercesine kelime ve harflerin üzerine basarak; “Beldemize hoş geldiniz Paşa… Bütün Amasya emrinizdedir. Gazanız mübarek olsun…”dedi. Müftü Tevfik Efendi’nin “Paşam, Bütün Amasya emrinizdedir…” iradesi şüphe yok ki bütün bir şehrin mücadeleye verdiği ilk desteğin beyanıdır. Amasya ahalisinin çoluk çocuk topyekûn milli mücadeleye, Mustafa Kemal ve yanındakilere gösterdikleri coşkulu desteğe rağmen daha öncesinde eğer mümkün olsaydı da bir oylama yapılsa idi böyle büyük bir destek sonucu çıkmayabilirdi. İşte burada Müftü Tevfik Efendi, Abdurrahman Kamil Bey ve şehrin kanaat önderlerinden iradelerinin değeri daha önem kazanıyor. Onlar öyle münevverlerdi ki vatanın bağımsızlığına giden yolu idrak ve tasdik ettikleri gibi aynı zaman da halkın da yolunu aydınlatıp birlikte yürüyebiliyorlardı.
Bu nedenledir ki, Müftü Tevfik ve Abdurrahman Kamil yetiştiremeyen toplumlar Mustafa Kemal’lerini ATATÜRK yapamazlar.
***
Yıl 2013…
Yer Samsun Cumhuriyet Meydanı… MHP Kurtuluş Mitingi için Trabzon’dan Sinop’a, Amasya’dan Yozgat’a, Tokat’tan Karabük’e tüm Karadeniz’den gelen inanmış kadrolar yavaş yavaş alanı dolduruyor. Bu mitingler dizisi bir seçim mitingi değil, bir nevi bölge kurultayları… Vatanın içine düşürüldüğü durma bir itiraz; yüzyıl sonrasının Müdafa-i Hukuk Mitingleri… Cumhuriyet Meydanını hatta etrafındaki alanı dolduran kitle ne için orada olduğunun idrakinde olan kararlı bir duruş sergiliyordu. O duruş Abdurrahman Kamil Efendi’nin Bayezid Camiindeki vaazında ifade ettiği iradedir; “Mademki milletimizin şerefi, haysiyeti, hürriyeti, istiklâli tehlikeye düşmüştür, artık başımızdaki bu hükümetten bir iyilik ummak bence abestir. Şu andan itibaren padişah olsun, isim ve unvanı ne olursa olsun hiçbir şahsın ve makamın hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Yegâne çare-i halâs, halkımızın doğrudan doğruya hâkimiyetini eline alması ve iradesini kullanmasıdır.” Mustafa Kemal’in, “Kahraman, fedakâr, âlicenap Amasya halkı çok hürmet ettikleri ve değer verdiklerini ikâmetimiz sırasında her hadisede şâhit olduğumuz Müftülerinin sözüne kalpleri ve bedenleri ile sadık kaldılar” ifadesindeki sadakate sahip Ülkücüler, ‘Milletin istiklalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır’ diye 26 Ekim günü Samsun’a çıktılar.
Âlemlerin Sahibi’nin Türk’e verdiği ‘Kut’a talip olan Ülkücüler, Müftü Tevfik ve Abdurrahman Kamillerini yetiştirecekler ve Mustafa Kemal’lerinden birini ATATÜRK yapacaklar…