Mesih’in Ordusu Ve Şam / Prof. Dr. Hilmi DEMİR

Mesih’in Ordusu Ve Şam

Ocak 2014 – Yıl 103 – Sayı 317

Prof. Dr. Hilmi DEMİR

2003’deki ikinci körfez savaşından bu yana Orta Doğu ve İslam coğrafyasında artan bir şiddet, iç savaş ve kaosla karşı karşıyayız. Yaklaşık on yıldır süren bu kaos ortamı İslam coğrafyasının önemli kültür ve düşünce merkezi olan şehirlerini adeta harabeye döndürdü. Bağdat, Şam, Kahire gerek İslam tarihinde kurulan devletlere başkentlik yapmaları gerekse burada bulunan kutsal mekân ve sahabenin izleri nedeniyle her zaman Müslümanların nazarında farklı bir yere sahip olmuşlardır. Bağdat Daru’s-Selam’dır, Şam Meleklerin kanatlarının altındaki kutsal mekândır, Hz. Yusuf ve Hz. Musa’nın vatanı Kahire şehirlerin anasıdır. Özellikle Türk İslam düşünce tarihi açısından bu coğrafyaların ayrı bir önemi vardır. Mısır, Irak, İran ve Suriye yüzyıllardır Anadolu’dan giden ulemayı ağırlamış, İslam’ın entelektüel birikimine ev sahipliği yapmıştır. Şeyh Edebali Şam’da, Davud-i Kayseri Kahire’de, Kara Hoca Alaaddin İran’da, Simavnalı Bedreddin ve Molla Fenari Kahire’de tahsil-i ilim elde etmişlerdi.[i]Şimdi İslam kültürünün, geleneğinin, medeniyetinin hafızası şehirlerimiz birer birer düşüyor ve yok ediliyor. İnsanlık tarihine adını yazdıran şahsiyetlerin buluştuğu, birçok medeniyete beşiklik etmiş İslam’ın bu güzide şehirleri artık harabeye dönüşmüş, tarumar olmuş bir vaziyettedir. Bir zamanlar Ziya Paşa’nın dediği gibi: Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm; Dolaştım mülk-i İslâmı bütün virâneler gördüm.

XXI. yüzyılda İslam’ın şehirlerine bakarak İslam’ın geleceği konusunda fikir sahibi olmaya kalkarsak, halimizin hiç de iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz. Orta Doğu, uzun zamandır despot, militarist hükümetler tarafından baskı ve demokratik olmayan politikalarla yönetilirken bir umutla peşine düşülen Arap baharı da çoktan hazana dönmüş gibi. Bin bir umutla Suriye’de despot Esed’i düşürmek için yapılan tüm çabalar yerini büyük bir hayal kırıklığına ve beraberinde de Suriye’de kanlı bir iç savaşa terk etti. Hem Sünniler hem de Şiiler için Suriye toprakları ayrı bir öneme sahipti. Arap şairlerinin, “Yeryüzünün güzellik timsali, cennetin tavus gerdanlığı…” diye tasvir ettikleri Şam, hem Emevi devletine başkentlik yapmış hem de Kerbala’da Şehit edilen Hz. Hüseyin’e ve Hz. Peygamber Efendimizin torunu, Hz. Ali’nin kızı ve Hz. Hüseyin’in kız kardeşi Zeynep ile Kerbela şehitlerine ev sahipliği yapmıştı.

Şiilerin Şam’daki gözde mekânı Seyyide Zeynep semti, Peygamber Efendimizin torunu Zeynep’in türbesine ev sahipliği yaptığı için, İran’dan ve Irak’tan gelen Şiilerin akınına uğruyor. Şiilerin Şam’daki mekânlarından biri de Hz. Rukeyye Türbesidir. Hz. Hüseyin’in kızı Rukeyye, sur içinde kalan kadim şehirde, Emeviye Camii yakınlarında, bir türbede yatmaktadır. Kerbela’da şehit düşen Hz. Hüseyin’in mübarek başının altın bir tas içinde Şam’a getirildiği bilinmekle birlikte tam olarak nereye defnedildiği bilinmiyor. Buna rağmen Emeviyye Camisi avlusuna gömüldüğüne inanıldığı için Şam’daki yas devam ediyor. Hacca gider gibi Şam yollarına düşen Şiiler kimi zaman Seyyide Zeynep’in, kimi zaman Rukeyye’nin türbesinde ya da Hz. Hüseyin’in kesik başı önünde yaslarını tutuyorlar. Şam’da Şiilerin bir sonraki ziyaret yeri ise Hz. Cafer-i Tayyar Türbesidir. Peygamber’imizin (sas) amcaoğlu ve sancaktarı, Hz. Ali’nin ağabeyi olan Cafer-i Tayyar bir mezarlık içindeki türbede Bilal-i Habeşi ile beraber yatmaktadır.[ii] Şam, Şiilerin kutsal emanetlerine ev sahipliği yaptığı için orayı kanlarının son damlasına kadar savunmak için her şeyi yapıyorlar.

Arap Sünnileri içinse Şam’ın ayrı bir önemi vardır. Hz. Ali’ye karşı iktidar mücadelesi veren Muaviye, Şam valisidir. Muaviye iktidarı ele geçirip kendi adıyla anılan Emevi Devleti’ni kurduğunda Şam da devletin ilk başkenti olmuştur. Emevilerin ilk başşehri olan Şam, böylece Arap Sünnilerin Hz. Ali taraftarlarına karşı ilk zaferlerini ilan ettikleri mekânın adıdır. Bu tarihten itibaren Şam sahabelerin ve âlimlerin uzun süre yaşadığı ve oradan İslam’ın diğer coğrafyalarına dağıldıkları mekân olmuştur. Bu nedenle Şam’ın Hz. Peygamber tarafından müjdelendiği bir takım rivayetler aktarılır. Tirmizi adlı muhaddisin hadis kitabında Zeyd bin Sabit (r.a)’den gelen bir rivayette şöyle denilir: Rasulullah (s.a.v)’ın yanında otururken bir gün: -Ne mutlu Şam’a! Ne mutlu Şam’a! buyurdu. Ben: -Şam’ın durumu nedir? Diye sordum. Rasulullah (s.a.v) da: -Melekler kanatlarını Şam’ın üzerine germişlerdir, buyurdu.

Abdullah bin Amr bin el-Âs (r.a)’dan geldiği söylenen bir rivayetde şöyle denmiştir: Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kitabın direğinin yastığımın altından çekildiğini görür gibi oldum. Gözümle onu takip edince onun yükselen bir nur olduğunu, onun Şam’a bırakıldığını gördüm. Dikkat edin şüphesiz iman –fitneler meydana geleceğinde- Şam’da olacaktır.” Bu rivayetler dikkate alındığında Arap Sünni dünyası için Şam Hz. Peygamber’in müjdelediği ve bu müjdenin Hz. Muaviye ile birlikte taçlandığı mukaddes bir beldedir. Bu gün Arap dünyasındaki Selefiler için bu rivayetler Hz. Muaviye, onun ordusunu ve Şiilere karşı da Sünnilerin haklılığını desteklemektedir. Bu gün Suriye’ye akın akın gelen devrimci Selefi örgütler bu rivayetlere özellikle sarılmakta ve tüm Müslümanları Şiiliğin eline geçmiş olan Şam’ı kurtarmaya çağırmaktadır.[iii]

Çünkü Şam kıyamet günü geldiğinde Müslümanların tek emin olacağı beldedir. Bunu destekleyen rivayet ise şöyledir: “Ümmetimden bir grup, hak yolunda mücadeleye (hiç ara vermeden) devam edecek, Allah da, onlar(la mücadele sebebi) ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan (alınanlarla) onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamet gününe, Allah’ın va’dinin gelme anına kadar devam edecektir… Mü’minlerin (fitne sırasında emniyette olacakları) asıl yerleri Şam’dır.” Yine Ahmed b. Hanbel’in aktardığı bir rivayette ise İbni Abbas (r.a)dan şöyle aktarılır: Rasulullah (s.a.v):

-Allah’ım! Mekke’mize ve Medine’mize bereket ver/mübarek kıl. Şam’ımıza ve Yemen’imize bereket ver/mübarek kıl, diye dua etti. Toplulukta bulunan bir adam:

-Ey Allah’ın Peygamberi! Irak’ımıza da (dua et), dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v):

-Şeytanın boynuzu orada ortaya çıkacak ve fitne orada yayılacaktır, buyurdu.

Selefilerin ve Sünnilerin bir kısmının itibar ettiği rivayetlere göre kıyamet alametleri olarak haber verilen büyük fitne yani Deccal’in ateşi Irak bölgesinde çıkacaktır. Ve Deccal’e karşı gelecek ordu ise Şam’dan çıkacaktır. Tirmizi’de aktarılan bir rivayete göre durum şöyle açıklanır: Rasulullah (s.a.v): -Kıyametten önce Hadramevt’ten veya Hadramevt tarafından bir ateş çıkacak ve insanları etrafında toplayacaktır. Ashab: Ey Allah’ın Rasulü! (O zaman) bize ne yapmamızı emredersin? Diye sordular. Rasulullah (s.a.v) da: Şam’a gidin, buyurdu. Bu nedenle Şam’ın ele geçirilmesi bu rivayetlerde vaat edilen ordunun Şam’da kurulması için bir zorunluluktur. Çünkü bir başka rivayete göre de “…Meryem oğlu İsa, Dımeşk’in (Şam) doğusunda bulunan beyaz minarenin yanına inecektir.” İsa Mesih’in kurtarıcı olarak geleceği yer Şam’dır.[iv] Bu rivayetlerin sahih olup olmaması bir yana Suriye’deki iç savaşta Selefi gurupları motive için oldukça verimli bir zemin hazırladıkları tartışılmazdır. Bazen Yemen’de (Hadramevt) bazen de Irak’ta çıkacağı söylenen Deccal’in ordusuna karşı Mesih’in ordusu Şam’da kurulacaktır. Bu gün Şam’ın alevi ve Şiilerden geri alınması bu hazırlık için kaçınılmaz görülmektedir. Suriye’de Mart 2011’den bu yana devam eden Suriye Ordusu ve muhalif gruplar arasındaki çatışmanın giderek muhalif guruplar arasında bir iç hesaplaşmaya doğru evirilmesinde Suriye’de etkili olan Selefi gurupların ideolojik olarak bu rivayetlerle yüklü olmalarının payı yeniden düşünülmelidir.

Suriye’de çatışma ortamında giderek güçlenen devrimci örgütler, ama özellikle el-Kaide bağlantılı Irak ve Suriye İslam Devleti örgütünün selefi İslam tasavvuru için bu rivayetler büyük oranda yalnızca doğru değil aynı zamanda istikamet de vermektedir. Yakın zaman önce 11 İslamcı muhalif örgüt ortak bir açıklama yayımlayarak “ülkedeki tüm muhalif gruplara Şeriat çatısı altında birleşmeleri çağrısında bulunmuş ve Suriye Ulusal Koalisyonu’nun otoritesinin reddedildiğini belirtmiştir.[v] Ortak açıklamayı imzalayan gruplar arasında el-Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’nin yanı sıra Ahrar-ı Şam gibi radikal İslamcı örgütler yer almaktadır. Ancak esas önemli olan ÖSO’ya bağlı ve nispeten ılımlı İslamcı olarak bilinen Liva el-Tevhid, Liva el-İslam ve Şukur el-Şam gibi grupların bildiriyi imzalamasıdır. Bu gruplar Suriye Ulusal Koalisyonu’na bağlı olduğu düşünülen, sahada en fazla militana sahip ve güçlü gruplar olarak bilinmektedir.

Bu gün Suriye aslında iki mehdi ve Mesihçi ideolojinin kapışma alanı olmuştur. Bir tarafta dört elle gelecekte Gaib Şii İmam etrafında büyük bir Şii birliğinin kurulacağını ümit eden ve buna hazırlanan Şiilik bulunmaktadır. Diğer yanda ise Hz. Muaviye’nin kurduğu Emevilerin mirasına sahip çıkan ve İslam’ın saf haline yeniden kavuşacağı gün için, Mehdi ve Mesih’in kuracağı orduya katılmak için hazırlık yapan Devrimci Selefilik bulunmaktadır. Türkiye, hemen sınırında cereyan eden bu kapışmanın maalesef tarafı olarak tarihsel misyonuyla uyumlu olmayan bir role soyunmuştur. Mesihokrasi karşısında nomokrasinin sesi olarak bölgedeki çatışmaları yatıştırıcı ve dengeleyici bir Hanefilikle tarih boyunca pax otomana (Osmanlı Barışı) kurmayı başaran Türkler, bu gün bu kıyamet senaryolarını boşa çıkarabilecekler mi? Yoksa bölgede haber verildiği iddia edilen o büyük savaşın Irak’da alevlenmesine doğru giden bir sürecin içinde kaybolacaklar mı?
Elbette bunu tarih gösterecektir.



[i]               İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, Ankara 1961, s. 520.

[ii]              http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-13643-34-samda-kerbela.html.

[iii]              http://www.islam-tr.com/forum/konu/samin-islam-dunyasindaki-onemi-islam-tr-netten-ummete-bir-cagridir.31227/.

[iv]              http://www.gencmuslumanlar.com/2013/04/rasulullah-savn-diliyle-sam-hadisleri.html.

[v]              http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/09/130925_suriye_islamcilar.shtml.