MHP 10. Büyük Kurultayının kendime göre değerlendirmesini yaptığım yazılarımdan sonra MHP ve yönetimi ile ilgili yazmama kararı almıştım.
Ancak MHP Genel Başkanının son gurup konuşması, bu konuşmaya gelen tepkiler ve konuşmaya sebep oluşturan gelişmeler sebebi ile bu kararımı değiştirmek zorunda kaldım.
Sayın Bahçeli’nin konuşmasına tepki verecek odaklar bizce malum çevrelerdi. Her zamanki gibi bu gayri milli düşünen/yaşayan zihniyet sahipleri beni yanıltmadılar ve beklediğim doğrultuda açıklamalar yaptılar.
Beni şaşırtan, üzen ve bu yazıyı yazmama sebep olanlar kendilerini “milliyetçi namıyla pazarlayan, gazetelerde köşe tutmuş, bundan ekmek kazanan kişilerin tavrı/tepkisi” oldu.
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin 8 Ocak 2013 tarihli gurup konuşmasını heyecanla dinledim/okudum akıl ve vicdan sahibi her Türk Milliyetçisi gibi olumlu bulup alkışladım.
Sayın Bahçeli bugüne kadar vatanın ve milletin birliği konusunda aşırı duyarlı, milletin bekasına yönelik bölücü/yıkıcı tehditlere karşı tavizsiz olmuştur.
Yargı sürecindeki davalara özellikle çete ve darbe suçlaması altında olan sanıklara temkinli yaklaşmıştır.
Her fırsatta “tuzun kokmaması gerektiğini” devletin en önemli erki olan yargının korunmasının şart olduğunu vurgulamıştır.
Bunun tek istisnası partisinin İstanbul milletvekili olan Sayın Engin Alan’dır.
Sayın Bahçeli bu konuda kendisine yöneltilen bütün eleştirilere kulak tıkamış, son olarak MHP Büyük Kurultayında Türk ve dünya kamuoyu önünde açıkça Engin Paşa’ya güçlü bir şekilde destek vermiştir.
Bu istisna dışında bugüne kadar yüzde yüz yanlış işletildiğini bildiği ve bildiğini de ima ettiği konularda bile “yargı sürecinin sonunu beklemek gerektiğini” söylemiştir.
Ne var ki son gelişmeler ile devletin İmralı canisinin güdümüne konması bardağı taşırmış ve Sayın Bahçeli bu tutumunu değiştirmiştir.
Yargının da yasama gibi yürütme tarafından esir alındığına karar vermiş, tuzun da koktuğuna kanaat getirerek ilk kez “çetecilikle-darbecilikle” suçlanan askerlere/sivillere 26. Genelkurmay Başkanının şahsında sahip çıkmıştır.
Bu yeni durum okyanus ötesi güçleri çileden çıkarmış, basındaki tasmalıları ve sözde aydınları vasıtasıyla MHP’ye yeni silahlarla ve yeni yöntemlerle saldırılar başlatmalarına yol açmıştır.
Sayın Bahçeli’nin “Bazı milliyetçiyim diyenlerin anlayamadığı/anlamak istemediği” kapsamlı konuşmasının, şer odaklarını ziyadesiyle korkutan, ürküten beni ise gururlandırıp, umutlandıran ve derinden etkileyen sözleri şunlardı;
“Recep Tayyip Öcalan ve Abdullah Öcalan ve arkalarında duran küresel yardakçıları bölünmemizi, ayrılmamızı buyurdular.
Ne yapalım, buna rıza mı gösterelim?
……
…Madem İmralı’ya ziyaret sıklaşmıştır, değil mi ki terörist başına gitmek kutsanmıştır; bu durum karşısında İmralı’daki terörist sizin olsun.
Biliniz ki ben de Silivri’ye gidip, terörist olmakla ve terör örgütü kurmakla suçlanan, bize göre de terörle mücadelede tarihi vazife üstlenen ve bu konuda eşsiz hizmetleri bulunan 26. Genelkurmay Başkanımızı ziyaret edeceğim ve Allah’ın izniyle kısa süre içinde onunla kucaklaşacağım……”
MHP Genel Başkanı kamuoyu önünde ilk kez Başbakana açıkça “sen bölücüsün ve bölücü başı İmralı canisiyle eşbaşkansın” diyor ve ihanet içinde olduğunu söyledi.
Bununla da kalmayan Sayın Bahçeli “Ey Recep Tayyip Öcalan, senin terörist dediğin ve özel mahkemelerinde terörist/darbeci diye suçlayıp yargıladığın kişiler, bana göre şerefle teröristlerle mücadele etmiş birer kahramandırlar.
İmralı canisi senin olsun. Senin emrindeki yargının vereceği karar ne olursa olsun ben kahraman askerlerimizle kucaklaşacak, 26.Genelkurmay Başkanımızın şahsında onlara sahip çıkacağım” diyerek bana göre zamanlaması mükemmel bir duruş sergiledi.
Sayın Bahçeli’nin 8 Ocak 2013 tarihli gurup konuşmasını lütfen önyargısız akıl gözünüzle ve milli vicdanınıza dayanarak bir de siz okuyun.
Ben bu konuşmayı tekrar tekrar okuduktan sonra gelen tepkilere/yazılıp çizilenlere bakarak, kendi kendime aşağıdaki soruları sorup/cevapladım.
Bu soruları siz de kendinize sorup cevaplayınız. İnanıyorum ki her Türk Milliyetçisi/Türk Ülkücüsü de bu soruları benim gibi cevaplayacaktır.
Sayın Bahçeli’nin bu konuşmasından ve duruşundan en fazla rahatsız olacak, tepki verecek olan/olanlar kim ya da kimler olacaktı/olmalıydı?
Ben bu soruya “Bölücüler, onları güdenler, gaflet veya ihanet içinde onları destekleyenler” diye cevap verdim.
Medya izlendiğinde bu açıkça görülüyordu. Bu çevrelerin Sayın Bahçeli’nin hemen her konuşmasından sonra sert tepki göstermeleri yeni bir durum da değildi.
MHP var olduğu günden beri bu çevreler ona saldırmış, yok etmek için akla gelmedik oyunlar oynamışlar halen de oynamaktadırlar.
Kabul etmekte zorlandığım, tepki verdiğim; bu sözlere alkış tutması gereken ve milliyetçiyim diyenlerin akıl almaz iddialar ve suçlamalarla yaptıkları çapsız/mesnetsiz ve ölçüsüz eleştirilerdir.
Şaşırtıcı olan ve beni yeniden parti meseleleri yazmaya zorlayan, “milliyetçi geçinen bir köşe yazarının tutumu ve onun köşesinde yazdıklarını referans alanların sosyal medyada akıl/insaf/vicdan dışı suçlamalarla Türk Milliyetçiliğinin kalesine yaptıkları saldırılardır”
Acaba herhangi bir Türk Milliyetçisinin Sayın Bahçeli’nin bu konuşmasından rahatsız olması mümkün müydü, bu kişiler gerçekten Türk Milliyetçisi miydi?
Kendini Türk Milliyetçisi diye tanımlayan bir köşe yazarı Sayın Bahçeli’ye herhangi bir kanıt göstermeden “O zaten güdümlüdür, gizli odakların telefon emirleri ile yönetilen birisidir. Bu çıkışı da gelen emirle olmuştur ” şeklindeki iddialarla ulu orta saldırabilir mi?
Ne yazık ki Arslan Bulut bunu köşesinden yaptı ve açıkça Sayın Bahçeliyi güdümlü olmakla itham etti.
Kendini büyük yazar olarak gören bu zat maalesef 9 Ocak 2013 tarihli yazısında Sayın Bahçeli’nin konuşmasını “şimdiye kadar aklın neredeydi” diye eleştirerek, Sayın Genel Başkanın “rejim değişikliği yapacaklarla, Öcalan’a ev hapsi ve genel af çıkarmak isteyenlerin ocağına odun attığı“ anlamında yorumlayıp, akıl/idrak/insaf dışı sözlerle zırvaladığını gördüm.
Hızını alamayan Arslan Bey ne yazık ki “MHP’nin meçhul odaklar tarafından telefonla idare edildiğini de” söyleyebilmiştir.
“ MHP, uzun zamandan beri MHP’liler tarafından değil, kaynağı tahmin edilen telefon emirleri ile yönetilmektedir. Tıpkı 2002 erken seçim kararının bir telefonla kendisine tebliğ edilmesi gibi…/A.B-Yeniçağ-9.01.2013”
Evet, bu sözler gazete haberlerine göre bir zamanlar “Genelkurmaydaki darbecilerin dikte ettirdiklerini yazdığı” iddia edilen Arslan Bulut’a aittir.
Bana göre Sayın Bulut’un yazdıkları saçmadır ve tamamen iftiradır.
Elbette MHP Yönetimi bu konuda gerekeni elbette yapacaktır. Ancak her Ülkücü gibi benim de bu şahsa söyleyecek sözüm ve iddiasını ispatlayacak kanıt isteme hakkım vardır.
Belli merkezlerce üretilmiş bu ve benzeri iftiralarla MHP Genel Başkanını itibarsızlaştırıp, kafanızdaki birine MHP’de genel başkanlık yolunu açacağınızı mı sanıyorsunuz?
Şaşarım bu küçük aklınıza…Bu yöntemi denediniz beyler başka şeyler bulmalısınız..
Sayın Bulut, eğer söylediklerin doğruysa sizi bu iddianızı ispata davet ediyorum.
Ahlak ve vicdan sahibi bir gazeteci/yazar çamur atmaz, iddiasını belgesiyle kanıtlar, tabi ahlak ve vicdan sahibi ise böyle yapar.
Değilse, daha öncekilerin başına geldiği gibi yalan ve iftiralarının kirli çukurunda boğulup gider.
Türk Milliyetçiliğinin yegâne siyasi teşkilatı olan ve milyonlarca oy almış MHP Genel Başkanına kanıtsız kimse çamur atamaz.
Hakkında “telefon ve posta marifetiyle darbecilerin istediği yazıları yazan darbe kışkırtıcısı tetikçilerden biri olduğuna dair belge yayınlandığında” bunu yazanları nasıl ispata davet ettiysen, ben de şimdi seni bu iddianı ispata davet ediyorum.
Aksi takdirde malum odakların emriyle şantaj ya da dünyalık karşılığı bu tür mesnetsiz iddiaları köşene taşıyan müfteri bir tetikçi olduğuna hükmedeceğim.
Tıpkı benzer mahfillerde yazan bazı “kibar – pazarcı –seyyar tayyar” kalemdaşların gibi…..
Allah’tan korkmayanın kuldan utanmadığını bilirim. Ne mutlu ki ben Türk’üm ve şükürler olsun ki Allah’tan korkar, kuldan utanırım.
Tanrı Türk’ü korusun!
Gültekin Öztürk/Tarihçi-Yazar