Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN: MÜMİN BİR MÜTEFEKKİRİN RUH DÜNYASI

Mümin Bir Mütefekkirin Ruh Dünyası(1)

 Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN

“Dışarıdaki dünya karanlık olsa, ben ruhumun içinde nurlu bir sema görebilirim: Biri Allah’ım ötekisi milletim”

 

“Kara günleri de ak etmek insanın elindedir. Allah’a tevekkül ederek, iyi günleri şen ederek yaşamalı”

 

Kalp de şen, gönülde ferahlı olmalı. Ben nerede bulunursam, oranın güzelliklerini ararım. Ağzımdan şikayet işitilmez. Daima Allah’ıma şükrederim.”

 

“Demiri ateşte kızarttıktan sonra suya sokarsanız çelik olur. İşte bazı adamları da, felaket böyle çelikleştirir. Bende o adamlardanım. Geçirdiğim kara günler ne vücudumu ne de rûhumu hırpaladı.”

 

“Mefkûrem yükseldikçe ben sıkıntılarımı unuturum”

 

“Gerçekten İslâm olanlara göre, Allah, Kerim’dir; Allah vardır ve gam yoktur. Her şey geçer, yalnız Allah’ın inayeti (yardımı, iyiliği) nihayet bulmaz. Felaketler birer imtihandır. Ayrılıklar beraberliğin kadrini bilmek için birer dersdir. Yakında bu kara günler geçecek milletimiz içinde, ailemiz için de mes’ut günler gelecek”.

 

“Demirden yürek olsa bu acılara dayanamaz. Bereket versin ki Allah imdadıma yetişiyor. Gönlümün bu yalnızlığı halinde, onu yalnız bırakmayan ancak Allah’tır, bu felaketler içinde gamdaşım. sırdaşım, yoldaşım O’dur. Güneş doğunca nasıl bütün mekânları nuru ile doldu-rursa, Allah da bütün gönülleri nuruna gark eden manevi bir güneştir, fakat bir adamda kalb yoksa Allah ona nasıl tecelli etsin? O cismanî gözlerle görülmez ki. Kalbin de kendine mahsus gözü var…. O kalp gözü yalnız sevdiklerini görmeye çalışır; fakat, yavaş vavaş bizzat sevgiyi de görmeye başlar. Sevgi dediğimiz şey de bir varlıktır. Kalbleri birbirine bağlayan insanlara yegâne hakiki saadeti veren bu sevgi, Allah’ın bin bir adından (vedûd) biridir.”

 

“Sevgi düşünüşle, hesapla olmaz. Kalpten kendi kendine kopar. Yâni Allah’dan gelir. Bu  dünyada beni mesud eden sevgidir. İhtimal kinden intikamda zevk alan ruhlar var fakat ben onları bir türlü anlayamam. Ben yalnız sevmekten haz duyarım. Bütün mahlukları severim Tabiatı bedii bir sevgi ile, bütün insanları ahlaki bir sevgi ile ümmetdaşlarımı dini bir sevgi ile.milletdaşlarımı harsî (kültürel-irfanî) bir sevgi ile severim.”“Hiç Allah’a tevekkül etmiş bir adam mey’us (umutsuz, karamsar) olabilir mi? O benim işimi benden daha iyi düşünür.”

 

“İnsanda akıl, irade, ve mefkure (ülkü) varken zilleti kabul edemez. Allah onu, aziz ve kerim yaratmıştır.”

 

“Yaşamak için evvela insanın mefkûresi olmalı, mefkûre tükenmez vecdlerin (sevgi) ümitlerin menbaıdır.”

 

“Gönlün şen olması, iyi yaşamanın temelidir. Madem ki Allah, bütün işlerin sonu iyi olacak, demiştir, mutlaka va’dini tutacaktır. Allah imhal eder (erteleme-mehil). fakat ihmal etmez(yapmamak-özen göstermemek). Adalet O’nun kanunu şefkat O’nun ahlâkıdır.”

 

“Mefkurenin de kanunu adalet, ahlâkı şefkattir, demek ki mefkure Allah’ın yeryüzündeki vekilidir. Bir milletin kalbinde ne kadar çok mefkûre varsa terakkisi, tekâmülü de o kadar çabuk olur. Allah’ın yardımcıları melekler olduğu gibi mefkûresinin muavinleri de vazifelerdir. Bir millet mefkuresini ne kadar çok yükseltirse, mefkuresi de o milleti o kadar çok yükseltir. Hâsılı dindar adam. mefkureli adam demektir.”

“İrade heyecanlara hâkimdir. İrade de dinle mefkûreden gelir, dindar adamlar iradeli oldukları gibi, mefkureli insanlarda da kuvvetli irade bulunur. Allah’ına inanan, milletine güvenen adam, imanlı ve mefkûreci (ülkücü)olduğu için kuvvetli iradeye sahip demektir.”

“Bu kadar gam ve keder arasında meserret (sevinç) nasıl doğar? Meserret insana, Allah’tan ve mefkûreye imandan gelir. Allah’a iman gamları kaçırdığı gibi mefkûreye iman da bir çok kederleri dağıtır. İnsanda sabır ve metanet bu suretle hasıl olur.”

“İnsan kalbiyle mes’ud olduktan sonra, varsın bir müddet vücutça eziyet çeksin; ne çıkar? Allah insana vicdan felaketi vermesin, çünkü, onun hiç bir tesellisi yoktur.”

“Din de ilim gibi, kıymeti yemişinden belli olan bir ağaçtır. Din ağacının da yemişi ahlâktır. Babalarımız, dedelerimiz hep dindarlıkları sayesinde ahlâklı bir hayat yaşamışlardır. Sizin de rehberiniz hem ahlâklı bir din, hem de ahlâkı bir ilim olmalıdır.”

“Allah’a tevekkülden bir an ayrılmamalı. Allah aceleyi sevmez İnsanlardan sabır ister. O bizi imtihan ediyor.”

“O halde, bugünkü ahvale (hallere) bakıp da, Allah’ın adaletinden şüphe etmemeli, Allah sabırlıdır. İnsanlarında sabırlı olmasını ister. O’nun kanunu insanları adalete, hürriyete, mükemmeliyete ulaştırmaktır. O, bunu behemahâl yapacaktır.”

“Dert arttıkça tahammül de çoğalmalı! Keder çoğaldıkça sabır da artmalı…. Allah’ın inayetinden hiç bir vakit ümidi kesmemeli.”

“Allah’ını bilenlerin nazarında mahbusluk itikâftır, menfilik hicrettir. Hasılı bu çektiğimiz çileler ibadettir.”

“İnsanların mefkuresi ne ise encamı da odur. Milletlerin gayesi ne ise, akıbeti de odur. Allah bir mimardır ki, hilkat binalarını, tarih yapılarını ruhlardaki planlara göre inşa eder. Kader, rûhlarda yazılı olan mefkûrelerdir. Kazânın vazifesi onları icra etmektir.”

“Halbuki din insanlar için en büyük vecd menbaıdır. İnsanı mesud eden evvela din, sonra medeniyettir Ne dinsiz medeniyet bir işe yarar ne de medeniyetsiz din. Bir memlekette dinle medeniyet beraber giderse o memleket ahalisi bahtiyar yaşar. Bizde ise ne dinî hayat var, ne medeni maişet. Başımıza gelen felaketlerin sebebi budur. Din, millî ahlak ve milli bediiyatla birleşerek millî harsı vücuda getirir.”

“Bir Müslümana göre, Allah varken gam yoktur Türk “Allah kerimdir” demekle her türlü vesveseden âzade yaşar”

“ İnsanın aklı güneşten daha parlak, gönlü gökten daha geniş kalbi Allah’a Arş tan daha yakındır.”

“ Biz Allah’ı gözümüzle göremeyiz; fakat, kalbimizde duyduğumuz meserretler O’nun nurudur… Meserret Allah’ın nûru olduğu gibi, korku, keder, hiddet duyguları da şeytanın ateşidir… Şeytanın vesvese sesleri kulağımızdan kesilince, ruhumuz korkudan, kederden, hiddetden kurtulur. O zaman, kalbimiz şeytandan temizlendiği için Allah gelir, kalbimizdeki Arş’ına oturur. Gönlümüzün güneşi doğunca, tabii onun nûru olan tatlı vecdler de ruhumuza bir yağmur gibi boşanır. Şeytanı ruhumuzdan kovmak, Allah’ı kalbimizde daima hazır bulundurmak:İşte Türkler’i metanetli ve cesur yapan bu iki rûhi ameliyedir. Şeytanın yaklaşmadığı bir kalb korkudan, kederden me’yusluktan. ümitsizlikten âzâdedir. Allah’ın hiç ayrılmadığı bir gönül dâima meserretli, daima vecdlidir, her lahza ümitli, her lahza metanetlidir Şeytan insanın vâhimesidir; fakat bu vahime iptida cemiyette doğar, fertteki vâhimler içtima i vâhimenin bir gölgesidir, fakat insan kendi şahsiyetine sahip bulunursa, muhit vâhimeden kurtulmaksızın da, kendisi evhamdan kurtulabilir.”

“İslâmiyetin esası ikidir: Allah’a dua etmek, Allah’a tevekkül etmek. Ben bu iki ibadetle ruhumun vecdini muhafaza ediyorum. İnsan ayağını yere basmadan duramaz. Ruhunu da Allah’a dayandırmadan yaşayamaz. Beden gibi ruh da bir istinadgâha muhtaçtır. Dua ve tevekkülden ayrılmayan bir rûha gam kasavet giremez; çünkü şeytan giremez. İnsanın şeytanisi ruhanisi olduğu gibi, zamanın da şeytanisi Rahmanisi vardır. Bu geçen zaman şeytani bir zamandı (I. Dünya Savaşı, Millî Mücadele yılları); inşallah bundan sonra Rahmani bir zaman devam eder.”

“Asıl hüner şeytani bir zamanda Rahmani bir vecd içinde yaşamaktır”

“Elbette Allah bu işlerin sonunun hayra çevirecek. Düşmandan medet ummak şeytandan medet ummaktır. Allah’tan gelen felaket, şeytandan gelecek saadetten iyidir.”

“Şeytanın işlerini Allah’dan bilmek doğru değildir. Allah daima doğruların, İyilerin yardımcısıdır”.

“Allah’a karşı olan muhabbetimiz, menfaat karşılığı olmamalı. İnsan güzel bir çiçeği nasıl güzel olduğu için, severse. Allah’ı da güzeller güzeli olduğu için sevmeli. İnsan nasıl iyi bir işi yalnız iyi olduğu için severse, Allah’ı da iyiler iyisi olduğu için sevmeli. Dünyada güzellikle iyilik olmasaydı, dünyanın cehennemden farkı olur mu idi. Peygamberimiz buyuruyor ki, cehennemde bir ağaç var ki, dalları kalblerimizdedir ve yine bunun gibi cennette bir ağaç var ki dalları kalplemizdedir. Demek kâlblerimiz bu iki ağacın da yemişinden yiyebilir. Birisinin yemişi çirkinlikle kötülüktür, ötekinin ise güzellikle iyiliktir. Dünyayı biraz cennete benzeten bir cihet varsa, orada güzellikle iyiliğin bulunmasıdır. Halbuki bu gördüğümüz güzellikler, işittiğimiz iyilikler hep eksiktir. Ruhumuz bunların eksiksiz, tamam, mükemmel olmasını ister. İşte rûhumuzun istediği bu güzellik ve iyilik güneşi Allah’tır. Bu güneşin ruhu da, o iki ağacın dalları gibi kalbimizdedir. Bir devirde ki, insanların çoğu kalbindeki cehennem yemişlerini yiyerek kin ve intikam hislerini kusuyor; öyle bir devirde Allah’ın nurunu kim görebilir. Bir zamanda ki, kalblerdeki cehennem yemişlerini yiyerek kin ve intikam hislerini kusuyor, öyle bir devirde Allah’ın nûrunu kim görebilir. Bir zamanda ki kalblerdeki cennet yemişlerine bile kimse rağbet etmiyor, öyle bir zamanda kalbdeki Didâr’ı kim görmek ister? Allah, kendisini yalnız ihtiyaç demlerinde çağıranların şeşini İşitmez. O İster ki insanlar kendisini menfaatsiz , garezsiz, ivazsız bir surette sevsinler.”

“Allah’tan bize fenalık gelmez, fakat, biz elimizle Ondan gelen iyilikleri geri çeviririz. Kabahat bizim cehaletimizde ve imansızlığımızdadır. Yoksa, Allah, senin eskiden sevdiğin Allah’tır.”

“Bir rûh Allah’la beraber oldu mu, ona zeval yoktur.”

“Hâlis iman, tarihi yürüten kuvvettir. Milletleri, medeniyetleri yükselten odur. Türk köylüsü hâlis imanla Allah’a yalvardı; rûhum yok, bana kuvvet ver. vatanımı kurtarayım dedi. Allah onun istediğini vermedi mi? İşte tarih böyle yapılır.”

“Zaman, milletin bu andaki vicdanıdır O halde zaman canlıdır. şuurlu ve iradelidir Çocukların muallimi, mürebbisi mektep değildir, kitap da değildir, zamandır. Köylülerin mürşidi, rehberi zaman olduğu gibi. Zaman, cemiyetin şimdiki ruhudur. Binaenalyh zaman görenekçi, eski kafalı olamaz. Zaman, başka milletlerin mukallidi de değildir., çünkü, millîdir; çünkü milletin öz, hâlis vicdanıdır. O halde, zamanı vakit ile karıştırmamalı. Vakit mânasına olan zaman başkadır. Milletin vicdanı mânasına olan ise başkadır. Yeni rûha malik olan insanlara zamane evladı derler. Her zamanın ayrı bir ruhu ayrı bir mefkuresi var, bugünki rûh; iman ve itimat suretinde tecelli ediyor.”

“Ahvâl ne kadar fena gitsede Allah’tan ümidi kesmemeli. Allah hakkın yardımcısı, adaletin bekçisidir. Zulüm bir ateşdir ki mazlumdan ziyade zalimi yakar.”“Allah’dan gelen her şey dostdan gelmiş demektir. Ben dosttan gelen sitemlere razıyım. Sakın bu mektubuma bakarak kederli olduğumu zannetme… Demek istiyorum ki ben şimdi Ergenekon’dayım. Hakiki hayatım, size tekrar kavuşunca başlayacak.”

Yukardaki satırlar Büyük mütefekkir Ziya Gökalp Bey’in kızlarına ve zevcesine yazdığı mektuplardan örnek olarak seçilmiş satırlardır. Bu mektupları yazdığı yerler 1919’da başlayan ve iki yılı aşkın süren Limni, Midilli ve Malta’daki sürgün hayatıdır. Hayatı bir Cihan Devletinin çöküşündeki dayanılmaz acılara ve Millî Devletin kuruluşunda yaşanan sıkıntılara tanıklıkla geçmiştir. Fani hayata gözlerine yumduğu 1924 yılında arkasında yazdığı muhteşem eserler yanında karakter abidesi kişiliğinden unutulmaz misaller bıraktı. Maalesef onu Türkiye’de hep yanlış tanıtmaya çalıştılar. “Sahte Kahraman”, “ırkçı” diyecek kadar ileri gittiler. Halbûki o “kültür ve terbiyeye dayalı Türk Milliyetçiliğinin” temellerini atmıştı. Osmanlı son döneminden, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar İslâm itikadı ve fıkhı üzerine isabetli yorumlar yaptı. Hanefî fıkıh ve Matûridî kelam düşüncesinin anlaşılmasına katkı da bulundu.[2]

Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir babasıydı. Hayatı feragat, dirayet, şecaat, fazilet örnekleri ile dolu idi. Üzerine çok değerli ilmî çalışmalar yapıldı ve yapılacaktır. Diyarbakır’ımızın bu yiğit ve büyük evladını bir de Nevzat Kösoğlu[3] Beyin kaleminden okumanızı tavsiye ederim. Ziya Gökalp benzerleri gibi bütün zamanların mütevazi bir evladı idi. Gün geçtikçe onun bazı sosyolojik düşünceleri aşılacaktır, fakat karakteri hep örnek olacaktır. Nur içinde yatsın….

 

hilmi özden

30 Ağustos 2014

 

 

 

 

[1] Nevzat Kösoğlu, Mümin Bir Mütefekkirin Ruh dünyası, Türk Yurdu, Cilt 16, 103.Sayı, Mart 1996, s. 50-56.

 

[2] Sönmez Kutlu, İmam Maturîdî’ye göre Diyanet-Siyaset Ayırımı, A. Ü. İlahiyat fakültesi, http://www.sonmezkutlu.net/

[3] Nevzat Kösoğlu, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp, Ötüken Neşriyat, 2013.