Murat Pahlivanoğlu: BUGÜN BÜYÜK TÜRKİYE İDEALİMİZ

DÜNDAR TAŞER’İN

MESELELERİ IŞIĞINDA:

BUGÜN

BÜYÜK TÜRKİYE

İDEALİMİZ

Murat PAHLİVANOĞLU

“His, fikrin barutudur”

Dündar Taşer

“Meseleleri, mesele etmezsek mesele kalmaz” diyerek kalıcı çözümsüzlükler üretilen dönemlerde meselelerin milli perspektif ile kavrayan geçmişin misyonunu, gelecek vizyonu ile birleştirmiş eski bir subay, Başbuğ Alparslan Türkeş’in yoldaşı Dündar Taşer Bey.

Kendisi gibi düşünmeyen görüş ve çevreler tarafından kabul görmüş, döneminin farklı fikirli aydınları arasında Türk milliyetçiliği fikriyatını esas alarak yetişmiş aydınlar arasında birisi Dündar Taşer’dir. Cemiyetlerin büyümesinde, ilerlemesinde, maddi ve manevi alanlarda söz sahibi olabilmelerini sağlamada fikir insanlarının önemi büyüktür.

Cemil Meriç, “Mağaradakiler” eserinde “Bitmeyen Bir Rüya: Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si” adlı yazsının altında unutulmayacak şu ifadelerle Dündar Taşer hakkında şunları söylüyor:

“Taşer, coşkun bir zekâydı… Fetihten fethe koşan akıncı bir zekâ. Mesele, Türk düşüncesinin, Türk hicvinin diyecektim ana belgelerinden biri.

Önce bütün fezahatleri, bütün inkisarları, bütün ihtilaçlarıyla yakın mazi. Sonra bu kalın sisleri perde perde aralayan muhteşem bir rüya: Yazarın teklifleri. Mülevves bir topraktan yükselen ulu bir ağaç… Evet ama kirli olan toprağın yüzü; kirli olan, daha doğrusu kirletilen.

Üslup, zaman zaman derbeder; hükümler, zaman zaman insafsız. Ama tespitler dürüst, teşhisler isabetli. Karşımızda bir kitap değil, bir insan var; bir insan, yani bir şuur. Tarihin derinliklerinden kopup gelen bu sesin, lâyık olduğu yankıyı uyandırmaması ne kadar hazin!” (Meriç, 2016: 60 )

Çalışma Taşer’in metinleri üzerinden dün, bugün ve yarın arayışını sürdürdüğümüz Milliyetçi Türkiye hayalinin inşası için öne çıkan başlıkları inceleyecektir. Taşer’in, Büyük Türkiye İdealine giden yolda döşediği kaldırım taşlarını unsurlar halinde inceleyerek, “Taşer bugünün gençliğine ne söyler?” sorusuna yanıt aranacaktır. Taşer’in, Mesele kitabı ve Ziya Nur Aksun’un “Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi”  kitabı çalışmanın ana kaynağı olarak kullanılmıştır.

Taşer bir konuşmasında şu ifadeleri kullanıyordu:

“Ülkücüler! Hedefiniz Büyük Türkiye ülküsünü gerçekleştirmektir. Hedefiniz yeniden büyük Türk-İslam medeniyetini kurmaktır. Şanlı tarihimiz ve büyük ecdadımızın bize yüklediği misyon budur. Allah (c.c.) bizimle beraberdir.” İşte buradan hareketle geçmişe takılı kalmamış, geleceğe aydınlık bir çerçeveden bakabilen ve tüm kaygılarını gençlerin hizmetine sunarken makam arayışı ve ikbal beklentisinin altında kalmamıştır.

Taşer, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında yer almasını arzu eder ve bu isteğine milli çözümler üretir. Taşer’in iradesinde vücut bulmuş idealleri ve Büyük Türkiye okuyuşunun unsurları konuşmalarında yer almış kavramlar üzerinden açıklanacaktır.

HİSSETMEK

Taşer’in, “His, fikrin barutudur.” ifadesi milliyetçilik kavrayışlarının en temel alt yapısının hisle güçlendirileceği kanaatini özetlemiştir. Büyük Türkiye ifadesi geçmişe aşık bir aşırıyı veya geleceği savaşla kazanmak manasının dışında anlamlandırılmış ve mücadeleye dayandırılmamış salt askerin fikri değildir. Hislerin yol göstericiliğine inanan Dündar Bey anlamlı çabalarının kıvılcımını hisler üzerinden ortaya koymuştur.

Taşer’e göre millet, yapay bir varlık değildir. Millet, binlerce sene içinde kanın, imanın, duyguların birleşmesi ile yoğurulmuş ve ortak davranışlar sergileyen, sevinci ve üzüntüyü birlikte tadan, birbirinden haberi yokken de birbiri gibi olan bir varlıktır (Çatak, 2012: 69)  İşte Fransız ihtilali ve Hobsbawn milliyetçiliği değildir Taşer’in algıladığı milliyetçilik kavramı. O manasını milletini sevmekte bulduğu milliyetçilik kavramını geniş çaplı ele alırken merkezine hisleri yerleştirmiştir. Orhun yazıtlarından, kurtuluş savaşına kadar milli olan her şeyi benimseyen ve o kavrayışa hissederek dönüldüğünde büyük idealinin gerçekleşeceği savını ortaya koyar.

“İnsanı insan yapan şey duygularındaki farklılık, üstün yapan da duygularındaki azamettir” demiştir. Gerçekçilik kavramını hisleri yok saymak üzerinden tanımlanmasını hainlerin icadı olarak görmüş bu duruma inanların durumunu aptallık olarak görmüştür. Çünkü o, İsrail’in kuruluşunu, Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılmasını, Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar seferinde ölmesini, Sina Çölü’nün aşılmasını ve hatta aya füze gönderilmesini romantizme bağlar. Bugün İslam devletlerinin geldiği noktayı hissizlik problemi üzerinden yorumlamıştır. Romantizmin olmadığı milliyetçiliği içselleştirememiştir.

BÜYÜK TÜRKİYE’NİN AYDIN PROFİLİ, BATILILAŞMA ÇIKMAZLARI VE MİLLİ ÖLÇÜ

Taşer kuruluşundan itibaren cumhuriyet fikrine saygılıdır. Atatürk’e ve silah arkadaşlarına kendisi de asker olması hasebi ile hürmet gösterdiğini her fırsatta dile getirmiştir. Bu dönem için özellikle “batılılaşma” gayretini ve oradan beslenerek yetişen aydın zümreyi tenkit eder. Yine Atatürk ve kuruluş üzerinden kendini tanımlayan sol grupların Atatürk’ü kullanarak oluşturduğu dil üzerinden eleştiriler geliştirir. Aydın zümrenin özellikle halk ile arasına koyduğu mesafe onu rahatsız etmiştir. Farklı zaman ve yazılarda bunu dile getirmiş, aydın karakterine tavsiyelerde bulunmuştur.

Dündar Taşer’e göre Millî Mücadele dönemi için en değerli başlık, aydınla ahalinin birlikte hareket edebilme yetisi idi. Aydın, vatandaşın millî ve manevî hassasiyetlerine uygun hareket etmiş, İslami gayret ve millî heyecan milletin tüm kudretini savaş meydanına dökmüş ve zaferi getirmiştir. (Aksun, 2017: 16) Cumhuriyet sonrası gelişen süreçte aydının halktan ayrılmasını kendi adına üzülerek karşılamıştır.

Yine bu ayrımın batılılaşma kavramının yanlış anlaşılması üzerinden ortaya koymuştur. Taşer; batının gelişimini, siyasi dönüşümünü ve geçirdiği devreleri kendi gerçekleri üzerinden açıklamak gerekliliğine inanmıştır. Feodaliteyi, kilise ile olan çatışmaları oranın kendi gerçeklikleri ve sosyolojik değerleri üzerinden değerlendirmek gerektiğini düşünmüştür. Milli aydının düşüncesini milli kaygı, iman ve idealden beslenmesi gerektiğini savunmuştur, aksi hali ise ithale çalışmak olarak değerlendirmiştir. Tüm bu sebeplerle batının üstün oluşunu ancak onlardan alınan tercüme ve ithal eserler ile olacağına inanma yanılgısına düşüldüğünü vurgulamıştır. Gelinen noktayı onlardan alınan kanunların bizim örf, adet, inanışlarımız ile çelişmesinin neticesi olarak okumuştur. (Okur, 1999: 34). Taşer değişimin kendinden kaçmak olmadığını milletin değerlerinin dışında çizilecek her türlü kalıbın dar geleceğinin altını çizmiştir.

Aydınla halk arasında batıyı örnek alma reflekslerini anayasa sahası üzerinden tanımlamıştır. Anayasa değişikliği için öngörülen değişiklikleri ve bu kavramın sık sık kullanılmasına sihirli manalar yüklendiği anlayışını savunmuştur. Bu durumu aydının kendine yabancılaşması olarak tanımlamıştır. Kendine yabancılaşma problemini milli ölçüyü kaybetme sorunu olarak yorumlamıştır. Milli ölçüden ayrılmayı ise milletine kendi milletinin çıkarlarını iç ve dış politikada öncelik verememesine neden olarak görmüştür. Bundan önce gelen zaferleri milletin varlığında barındırdığı milli heyecan, İslami gayret ve milletin kudreti üzerinden tanımlamıştır. Her fırsatta büyük ideale ulaşmanın kendine dönmüş, milli ölçülerden beslenen kimselerle mümkün olduğunun altını çizmiştir.

ÇALIŞKANLIK, ÖZVERİ VE GENÇLİK

Yakın dostu, milliyetçi fikir adamı akademisyen Erol Güngör, Taşer’in Ülkücü gençlerle kurduğu ilişkiyi, büyük sevgiyi, bağlılığı şöyle anlatıyor:

“Taşer, her şeyden önce kendini bir derviş mahiyeti içinde tutmayı bildi. Onun gençlik hareketinde kendini bir lider olarak ortaya attığını veya öyle düşündüğünü hiç kimse söyleyemez. Taşer, gençlerle bir arada oturup dernekçilik de yapmadı. O sadece bütün çalışmaların önünde bir ışık gibi duruyor, çıkan her ihtilafta hakem oluyordu. Gençlere iki şey öğretti: Birincisi Türk tarihinin yeni bir yorumu, ikincisi bu tarih içinde çağdaş Türk gençliğinin yeri ve vazifesi. Başarısının fikrî bakımdan sırrı işte bu noktada yatar. Onun getirdiği yorum şimdiye kadar milliyetçilikte ihtilaf konusu olan bütün noktaları bertaraf etmiş, herkesi birleştirmiştir.” (Güngör, 1972;8)

İstikamet üzere olduğu yolda birliktelik yaptığı insanları istikamete davet etmiştir. Metot olarak emri vaki yapmayı, makam ikbalini benimsememiştir. Öğretilerin içselleştirilmesi için mücadele etmiştir. Tarihi anlamlı bir bütün olarak kabul etmiş, geçmişe sıkışıp kalmamış oradan gelen süreklilik ile geleceği yorumlayan genç nesillerin önünü açmayı hedeflemiştir.

Gençlik çalışmaları için “Mutlak manada milli, manevi, İslami değerlere bağlı gençliği ülkü ve fikirler etrafında toplayacak aksiyoner bir hareketi oluşturmak zorundayız.” diyordu.  Yol haritası niteliğinde ifadeler ile kendisinin yol göstericiliğini ve varmak istediği noktanın istikametini göstermiştir. Üç hilalli bayrağın simgeleştirilmesini arzu ederken de niyeti bu istikametin bayraklaşmasıdır. Taşer, manevi hamurun milli olmanın harcı olduğu görüşünü benimsemiş, emirleriyle değil yol göstericiliği ile bu hedefi mesul hissettiği gençler için belirlemiştir.

Onun ülkücü gençlik tanımını 1969 yılında Devlet gazetesine yazdığı şu ifadelerle anlamak mümkün olacaktır…

“Büyüklerine karşı mutlak saygılıdırlar, saygıları zillet değildir. Kanaatleri sağlam, imanları bütün, fikirleri berraktır. Serttirler, ama odun gibi değil; elmas gibi pırıl pırıl…”

SONUÇ VE TAŞER BUGÜNE NE SÖYLER?

Dündar Bey, askerlikten sivil hayata geçişinin akabinde rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş Beyin yanından ayrılmamıştır. Milliyetçi hareketin gençlik faaliyetlerine yön verme işi uzun süre onun yönetiminde gerçekleşmiştir. Siyaseti hiçbir zaman gaye olarak görmemiş, millete hizmet noktasında vasıta olarak görmüştür.

Onu diğerlerinden farklı kılan geçmişin hayallerinde kuru kuruya kaybolmamış olmasıdır. Maziye olan saygısı ve derin araştırma kapasitesi onu hayalperest bir mazi sarhoşu olmaya sevk etmemiştir. Dündar Bey geçmişin gücünü gelecek nesillerin ideal ütopyası için ön hazırlık metni olarak görmüş, yaşanan başarıları gelecek eksenine yerleştirmiştir. Hamaset değil feraset ile geçmişle gelecek arasında bir köprü olarak ülkücü Türk gençliğini görmüştür.

Taşer’in ifadesi ile “Biz bir dünya devletinin kalıntısı üzerinde, dünya hâkimlerinin evlâtları olarak oturuyoruz. Ne geri kalmış milletlerden birisi, ne de kurtuluş savaşı yapan kavimlerin birincisiyiz.” Sözleri denge konusuna gösterdiği hassaslığı ortaya koymaktadır. Tarihi bütün olarak okuma alışkanlığı ve aşağılık fobisini bir arada yok saymıştır. Hedefe varmak için dengeyi kendisine yol olarak benimsemiştir.

Taşer için son söz niyetine şu hususlara dikkat çekmek gereklidir. Problemleri ortaya koyabilen kişiliğini hazırcılık üzerinden inşa etmemiştir. Her analizini neticelendirirken odak noktasına “çözüm üretmeyi” yerleştirmiştir. Aslında Dündar beyin günümüze ve gençliğe bıraktığı en nadide miras budur. İç ve dış sebepleri tespit etmeyi bilmiş lakin sorunları geçiştirmek, problemleri başkalarının üzerine yıkmak yerine sorgulama ve çözüm üretmeyi yerleştirmiştir. Netice itibari ile duyuş, düşünüş ve inanış itibari ile milli birliğin kurulmasını siyasi hayatındaki gayretlerinin pusulası olarak benimsemiştir.

Onun bu çizgisi bugün Büyük Türkiye yolunda döşenmiş taşlarıdır, bu yolu inşa etmek ise eseri olan Ülkücü-Türk gençliği için asli vazifedir.

 

KAYNAKÇA:

  • Meriç, C. (2016), Mağaradakiler. İstanbul: İletişim Yayınları
  • Çatak, M. (2012), Dündar Taşer’in Fikir Hayatı. Ankara: Türk Ocakları Ankara Şubesi Yayınları.
  • Okur, M. A. (1999), “Sol ve Sağ Milliyetçilik Üzerine”. Hisar. (3): 33- 35.
  • Güngör, E. (1972), “Taşer’in Büyük Türkiye’si”. Töre. (17): 8- 9.
  • Taşer, D. (2019), İstanbul: Ötüken Yayınevi.
  • Aksun, Z. N. (2019), Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi, İstanbul, Ötüken Yayınevi