Suriye Türkleri:
-Fırat’ın Doğusu da Türk, Batısı da-
Mustafa KAFALI
Güney komşumuz olan Suriye’de 1973 yılı itibarıyla 300.000 kadar Türk yaşamaktadır. Suriye Türklerinin yerleşik hayata geçişleri bir hayli eski olmasına rağmen, umumiyetle mensubu oldukları tarihî Türkmen boy ve oymaklarının adını hâlen taşıdıkları ve ananevi yapılarını muhafaza ettikleri için, bulundukları bölgelerde yine “Türkmen” adı ile bilinmektedirler. Dolayısıyla toplu hâlde Suriye’nin kuzeyinde meskûn bulunan ve safiyetleri bozulmamış olan bu Türk topluluklarını, yazımızda Türkmen adıyla zikredeceğiz.
1063: Suriye’de Yurt Tutmanın Başlangıcı
23 Mayıs 1040’ta Selçukluların Dandanakan zaferinden sonra Oğuz İli veya diğer adıyla Türkmen-İli, dalgalar hâlinde yurt tutmak üzere Ön-Asya’ya intikal ederken, birçok Türkmen boy ve oymakları, 1063 yılından itibaren Suriye’ye girerek kendi hayat şartlarına uyabilecek bölgeleri vatan edinmişlerdir. Suriye’deki ilk Türkmen yerleşmesinin Halep ve Lazkiye şehirleri ile bunların kuzeyindeki bölgede olduğu anlaşılıyor. Daha sonra Türkmen iskanı Akdeniz sahili tarafında Lazkiye’den güneyde Trablusşam’a doğru ve iç kısımda da Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus ve Şam istikametinde gelmişti. Anadolu Selçuklu Sultanı Kutalmış oğlu Süleyman (1077-1086), Çukurova, Maraş, Gaziantep, Antakya bölgeleri ile birlikte Halep-Lazkiye hattının kuzeyinde kalan bölgeleri Ermeni ve Bizanslılar’dan fethederken; Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş (1078-1095), Sina Yarımadası’na kadar uzanan Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin’i Fatımiler’den almışlardı. Suriye Selçuklu Devleti’nin zaafa uğramasından sonra kuzeyde Halep bölgesinde Musul Atabegleri; güneydeki Şam bölgesinde ise Börüler veya Tuğ-Tiginliler adındaki Şam Atabegleri hâkim oldular. Bu devrede Halep bölgesine Oğuz boylarından Yıvalara mensup Yaruklu Türkmenleri, kendilerinden önce buraya gelerek yurt tutan Türkmenler gibi, dirlik sahibi oldular. Musul Atabeği İmadeddin Zengi’nin oğlu Nureddin Mahmud Zengi (1146-1174), 1154 yılında Şam Atabeğliğine son vererek, böylelikle bütün Suriye’yi Musul Atabeğliğine bağlamış oldu. Daha sonra kumandanlarından Selahaddin Eyyübi vasıtasıyla, 1171 yılında Mısır Fatımi Devleti’ni de ortadan kaldırarak; kudretinin en yüksek derecesine erişti. Daha sonraları Atabeg Devletine, Selahaddin Eyyübi’nin kurduğu Eyyübiler Devleti (1183-1250) ona da Türk Memluk Sultanlığı (1250-1517) halef olmuştur.
1243 yılında Anadolu Selçuklu ordusu, Kösedağ Muharebesinde Moğollara mağlup olunca Anadolu’daki nizam bozulmuş dolayısıyla bazı Türkmen boyları, Anadolu’dan ayrılarak Memluk Sultanlığına bağlı olan Suriye’ye göçmüşlerdir. Sultan Baybars (1260-1277) zamanında 40.000 çadırlık büyük bir Türkmen topluluğu Halep bölgesine gelerek yerleşmişlerdir. Bunların kışlığı Kuzey Suriye, yaylakları ise Maraş, Uzun Yayla ve Sivas’a kadar uzanmaktaydı. Böylelikle 13. yüzyılın ikinci yarısında bilhassa Suriye’nin kuzeyi tam manasıyla Türkmen yurdu hâline gelmişti. Bunlar Türkmen İli’nin tarihî yapısına uygun şekilde Bozok ve Üçok teşkilatını da muhafaza etmekteydiler. Bozoklar, Amik Ovası’ndan itibaren doğuya doğru Halep bölgesinde ve buradan da Asi Irmağı vadisi boyunca Şam bölgesine kadar yaygındılar. Bozoklu Türkmenler içinde en mühimleri Bayat, Afşar, Beğdili ve Döğer boyuna mensup oymaklar yer almaktaydı. Üçoklar ise Amik Ovası’ndan güneye doğru, Lazkiye ve Trablusşam istikametinde Ensariye Dağlarının batısında meskun idiler. Bunların en meşhurları Yüreğir, Yıva, Kınık, Bayındır, Salur ve Eymür boylarına bağlı oymaklardı. Kaynaklarda Suriye’nin kuzeyinde oturan Türkmenler’e “Halepli Türkmenleri”, güneyinde oturanlara ise “Şamlı Türkmenleri” denmektedir. 14. yüzyılda varlıklarını gösteren Dulkadırlı Türkmenleri, kuzey Suriye’de oturan Bayatlarla, Akkoyunlular arasında Bayındır boyuyla, Karakoyunlular, Yıva-boyuyla, Ramazanoğulları, Yüreğir boyu ile doğrudan doğruya alakalıdırlar. Bundan başka Köpekli, Gündüzlü ve Kut-Beğliler, Afşar boyuna İnallular, Beğdili boyuna; Bozcalılar, Pehlivanlılar ve Reyhanlılar, Bayat boyuna bağlı Halepli Türkmenlerinden idiler. 1402 yılında, Ankara muharebesini kazanan Timur, Anadolu’dan ayrılırken 1243 yılından sonra Anadolu’ya yerleşen Kara Tatarlar’ı Türkistan’a geri götürünce, Halepli Türkmenleri yurtlarını muhafaza ettikleri hâlde, güney Suriye’de oturan Şam Bayadı başta olmak üzere Şamlı Türkmenleri, umumiyetle kuzeye ve İç Anadolu’ya tekrar dönmüşlerdi. 15. yüzyılda Yuva boyuna bağlı oymaklar ile Akça-Koyunlu ve Ağaçlı Türkmenlerini artık kuzey Suriye veya Anadolu’da görmekteyiz. 15. yüzyılın sonu ve 16. yüzyılın başlarında Halepli Türkmenleri arasında Boz-Ulus bakiyesi Harbendelü, Kınık, Döğer boy ve oymaklarına bağlı unsurlar da bulunmaktaydı.
Azez-Bab-Münbiç Hattında Türkler
On yedinci yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu bölümünde, Celali hareketlerinin gelişmeğe başlaması üzerine, birçok köy ve kasabalar, harabe hâline gelmişti. Aynı şekilde Halep’in kuzeyindeki Azez, Bab ve Münbiç’e bağlı bazı köyler ile Urfa vilayetinin güneyindeki Harran ve Culab Havzası ile Fırat Irmağına dökülen Belih Irmağı boyu ve Fırat boyundaki Balis ve Rakka bölgeleri yer yer bu tahribattan zarar görmüştür. Bu bölgedeki Celâlilerin en büyüğü 1603-1607 yılları arasında Antep ile Halep sırasındaki havaliye hükmeden Canpolatoğlu’dur. Bilahare üzerine ordu gönderilerek bertaraf edilmiştir. 17. asrın ortalarında Arabistan’ın Necid bölgesinden gelen Şammar Arap aşireti, Suriye çölüne hâkim olduktan sonra, kuzey Suriye’deki Türkmen köylerine de baskınlarda bulunarak tahribat yapmaya başladılar. Şammar aşiretine takriben 20 sene sonra diğer Arap aşireti olan Anezeler, bu bölgeye geldiler. Şammar aşireti, Anezeler’in baskısına dayanamayarak Fırat Irmağı’nın doğu tarafına geçtiler. Şammarlar’ın yerine hâkim olan Aneze aşireti ise Halep’e kadar bütün Suriye Çölü’nü hâkimiyetleri altına aldılar. Önce Şammar sonrada Aneze aşiretlerinin bu yerleşme hareketleri her şeye rağmen Türkmenlerin iskân sahasına nüfuz etme kudretini gösterememiştir. Ancak Halep hattının kuzeyinde kalan Azez, Bab, Münbiç ve Harran’a bağlı birçok Türkmen köyü ile bilhassa Fırat boyundaki Balis bölgesi, Urfa’nın güneyindeki Culab Havzası ve Fırat’a dökülen Belih Irmağı boyundaki Türkmen köyleri yer yer bu mücadeleler neticesinde tahribata uğramıştı. Bu durum üzerine 17. yüzyılın sonlarında, nüfusu yer yer eksilen bu bölgeye, kuzeye çıkmış oymaklar ile Yeni-İl Türkmenlerine bağlı bütün Beğdili obaları ve Bozulus Türkmenlerinden bazı topluluklar Harran ve Akça-Kale’den itibaren güneye doğru Culab ve Belih ırmakları boyunca Rakka’ya kadar iskân olundular. Bu meyanda, Sivas ve Amasya bölgesinde oturan Ulu-Yörük cemaatinden İl-Beğli Oymağı Münbiç merkez olmak üzere, büyün çevre köylerine ve Kilis istikametinde yerleştirildiler. İl-Beğliler’in bir kısmı ise Amasya tarafında kalmıştı. Sivas-Malatya arasındaki Yeni-İl Türkmenleri’ne bağlı bütün Beğdili obaları ve Boz Ulus Türkmenlerinden bazı topluluklar Harran ve Akça-Kale’den itibaren güneye doğru Culab ve Belih Irmakları boyunca Rakka’ya kadar iskân olundular. Sivas Amasya bölgesinde oturan Ulu Yörük cemaatından İl-Beğli Oymağı, Münbiç’e merkez olmak üzere bütün çevre köylerine ve Kilis istikametinde yerleştirildiler. İl-Beğliler’in bir kısmı ise Amasya tarafında kalmıştı. Sivas, Malatya arasındaki Yeni-İl Türkmenleri’nden Beğdili’ye bağlı oymaklardan başka Akça-Koyunlu, Musacalı (Musa-Hacılı), Ceritler’in bir kolu olan Barak Oymağı, İmanlı Afşar’ı, Çimeli Oymağı, Karkın ve Vepni boylarına bağlı bazı topluluklar ile Boz-Ulus’dan İzzeddinli, Köçekli, İnallı, Acurlu, Hamza-Hacılı, Ak-Başlı, Kızıl-Koyunlu ve Kırıntılı oymakları iskâna tabi tutulanlar meyanındadır. Yalnız Rakka ve Balis ile Belih’in Fırat’a katıldığı bölgeler, Çöl ikliminin hâkim olduğu, sıcak ve kurak rüzgarların kavurduğu sahalar olduğu için Türkmenlerin yerleşmesine uygun değildi. Aynı zamanda çöle hâkim olan Suriye tarafındaki Anezeler ve Irak tarafındaki Şammarlar ile de devamlı surette mücadele etmek mecburiyetinde kalıyorlardı. Dolayısıyla Rakka bölgesindeki bu Türkmenleri ağır ağır kuzeye hicret ederek, Azez, Bab, Münbiç, Carablus, Çobanbeğ ve Gaziantep’in güneyinde oturan diğer Türkmen kardeşlerinin yanına iltihak ettiler. Zira bu bölge, deniz seviyesinden yüksek yayla mesafesinde olan ve Türk hayat şartlarına elverişli karakterdeki Gaziantep ovasının Halep’e kadar uzanan devamı mahiyetindeki yerlerdi. Yani çöl ikliminin tesiri dışındaki sahalardı. Bu şekilde devam eden hareket neticesinde 19. yüzyılda Rakka bölgesi, yerleştirilen Türkmenlerin terk ettiği bir saha durumuna gelmişti. Bunun üzerine bu yüzyılın ikinci yarısında Toroslar üzerinde ve Uzun Yayla’da oturan Afşar oymakları, buralara zorla iskân edilmişlerse de hâlen Afşarlar arasında acı hatıralar halinde nakledilen destani parçalardan anlaşıldığına göre; yayla havzasına alışkın olan bu oymaklar, alışkın olmadıkları çöl ikliminden ve hastalıklardan nüfus kırılmasına düçar kalmışlardı. Neticede onlar da bir önceki Türkmen boyları gibi daha kuzeye göçerek, Münbiç’e bağlı Afşar Bucağı çevresine yerleştiler. Görüldüğü üzere Suriye’deki Türkmenler, esas itibariyle çöl iklimiyle katiyen bağdaşamamışlar, buna mukabil Halep-Lazkiye hattının kuzeyinde kalan iklim ve coğrafi şartlar bakımından Anadolu’nun Suriye’deki devamı olan bölgeyi ısrarla vatan olarak tutmakta devam etmişlerdir. 1063 yılında Türkmenlerin Suriye’yi fethinden itibaren, 1918 yılında Osmanlı-Türk kuvvetlerinin Halep’in kuzeyine çekilişlerine kadar; 900 yılına yakın bir müddet Suriye, Türk hâkimiyetinde kalmıştır. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra Suriye, Fransız nüfuz bölgesine girmişti. Hatta Fransızlar, Urfa, Antep, Maraş, Antakya, İskenderun ve Adana bölgelerinde ileri harekata devam ederek buralarda da hâkim olmak istemişler, ancak Türk halkının mukavemeti karşısında çekilmek mecburiyetinde kalmışlardır. 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara’da Millî Mücadele Hükümeti ile sulh anlaşması yapan Fransızlar, Payas-Hassa-Kilis-İlbeğli ve buradan itibaren de Nusaybin’e kadar uzanan demiryolu hattının güneyine çekilerek bunun kuzeyindeki Türk hâkimiyetini tanıdılar. Ayrıca bu hattın güneyinde kalan o tarihlerde yarım milyonun üzerindeki Türk nüfusunun kültürlerine hürmet etmeyi ve Rakka bölgesindeki Caber Kalesi’nde Türk garnizonun bulunmasını kabul ediyorlardı. 1936 yılında Suriye’deki Fransız mandasına yeni bir şekil vermek üzere hareket başlayınca bugünkü Hatay vilayetimizdeki Türkler, 1938 yılında Suriye’den ayrılarak müstakil cumhuriyet kurmuşlardı. Nihayet 29 Haziran 1939’da Hatay Millî Meclisi’nin anavatana ilhak kararı alması ile bu vatan parçası Türkiye hudutları dâhiline girmiştir. Fakat Hatay Türkleri gibi Türkiye hudutlarına katılmayı ümit eden, Suriye’nin Türkiye’ye komşu bölgelerinde oturmakta olan diğer Türk nüfus, maalesef hâlen Suriye dâhilinde kalmıştır.
1973’te Suriye’nin Nüfus Yapısı
Hâlihazırda asgari 250.000 Türk, Halep ve Halep’in kuzeyinde, 50.000 kadar Türk ise Lazkiye ile Hatay vilayetimiz arasında kalan, iki ana bölgede toplu olarak yaşamaktadırlar. Haritada da görüldüğü üzere bu iki bölgeden, batıda olanı, Ensariye dağları ile Akdeniz arasında kalan ve Lazkiye’nin kuzeyindeki Bayır ve Bucak nahiyeleridir. Bayır ve Bucak Türkmenleri diye bilinen bu bölge Türkleri Hatay vilayetimizdeki Türk nüfusun buradaki devamıdır. Bayır ve Bucak bölgesi kahir ekseriyetle Türklerle meskun olup yukarıda da söylediğimiz üzere miktarları 50.000 kadardır. Türklerin oturduğu diğer bölge ise Halep vilayeti’nin kuzeyinde bulunan ve Gaziantep vilayetimize komşu olan Münbiç, Bab, Azez kazaları ile Afrin Suyu’nun batısındaki Kurt ve Havar dağları bölgesidir. Bu bölge Türkleri, bir kısmı Gaziantep vilayetinin güneyinde oturan İl-Beğli, Akça-Koyunlu ve Baraklı Türkmenlerinin devamı mahiyetindedirler. Halep’in kuzeyinde yer alan Türk bölgesi, coğrafi durum bakımından, deniz seviyesinden 600-800 m. yükseklikte olan, Gaziantep ovasının Suriye’deki parçasıdır. Halep şehrine kadar uzanan yayla seviyesindeki bu düzlüklerden sonra Halep’in güneyinde birdenbire Türklerin yaşamaya alışmadıkları çöl iklimi ile Arap nüfus başlamaktadır. Yani bu bölge iklimi, tabiat şartları ve coğrafyası gibi nüfusu bakımından da Anadolu’nun ve Türkiye’nin tabii parçası durumundadır. 250.000 kadar Türk nüfusunun yaşadığı bu ikinci bölümde de Türkler, kahir ekseriyettedirler. Adı geçen Türk bölgelerinden başka 466.000 nüfuslu Halep şehrinde 50.000, 100.000 nüfuslu Lazkiye şehrinde 15.000 kadar Türk yaşamaktadır. Dolayısıyla Suriye’deki umum Türk nüfusu, 300.000’in üzerindedir. 1973’ten önceki son nüfus sayımında 6.294.000 nüfusa erişen Suriye’nin iki milyona yakın miktarını Arab olmayan nüfus teşkil etmektedir. Buradan 700.000 kadarını Hristiyan unsur (Ermeni, Nasturi, Süryani ve Maruni), 300.000’ini Türkler, 500.000’ini Alevi (Nusayri) -Arami, 150.000’ini Dürziler ve bunlardan başka bir çok azınlık unsurlar Suriye nüfusuna dâhildirler. Bu yapısı ile Suriye, kırkambar misali bir memleket durumundadır.