AZÎZ İSTANBUL
Azîz İstanbul, Yahya Kemal’in 1913’den 1954’e kadar geçen 41 yıl içinde, İstanbul’a ve İstanbul Fethi’ne dair yazdığı yazıları; verdiği konferansları bir araya toplayan kitaptır.
Şâirin, tedkîk, tenkîd, makaale, musahabe veya sâdece nesir nevîlerindeki bu yazılarının bir kısmı, evvelce, muhtelif
gazete ve mecmualarda neşrolunmuştur. Diğer mühim bir kısmı da ilk defa bu kitapta görülecektir.
Bilindiği gibi, İstanbul, Yahya Kemal için, sâdece çok sevilen bir şehir; sadece, bir tabiî güzellik şaheseri değildir. İstanbul, eşsiz bir Türk Mehmedciğinin serdarlığında kazandığımız, mukaddes bir muhasara zaferinin azîz hâtırasıdır. Onu en çok, bu vatan bütünleyen zafer dolayısıyle seviyorsak da Azîz İstanbul kitabının sahîfeleri çevrildikçe görülecektir ki, bu şehir, Yahya Kemal’e göre, bütün Türk târihinin ve Türk
vatanının, bir şehirde toplanmış varlığıdır.
İstanbul, millî bir semboldür ve Türk medenî kaabiliyetinin şaheser bir tecellîsidir.
Yahya Kemal’e göre Türklük, dünyâ coğrafyası üzerinde birçok vatanlar kurmuş, fakat, onun fethettiği ve vatan edindiği toprakların en azîzi, bizim, 1071 Malazgird Zaferi’nden bu yana, Türk kanıyla İslâm îmânının birleşmesinden doğan büyük kudretle aldığımız; alırken de her köşesini ecdad kaniyle değerlendirdiğimiz Anadolu ve Balkanlar Türkiyesi olmuştur.
Milliyetimiz, bu son vatanının taşını toprağını Türkleştirerek, onu, 900 yıl içinde tam bir Türk vatanı hâline koymuştur.
Bu arada İstanbul, yalnız İstanbullular tarafından değil İmparatorluk devrindeki muazzam vatanın her köşesinden gelen Türkler ve Türkleşenler tarafından, asırlarca işlenerek, bütün Türklüğün ve Türkiye’nin bir özeti hâlinde kurulmuştur: Bütün güzel sanatlarımızın; şehir ve mahalle dekorlarımızın; Eyüb gibi, Üsküdar gibi, yer yer, âhiret bahçeleri hâlinde işlenmiş servi şehirlerinin; hâsılı Türklüğün ve Türkçenin rûhu, asırlarca hep bu şehirde toplanmıştır.
Nitekim, büyük Türk ve İstanbul şâiri Yahya Kemal, böyle bir İstanbul anlayışını, kendi hâtıraları arasında, şöyle anlatır:
“Yıllar geçtikçe İstanbul, bana sâde coğrafya olarak değil, târih olarak da çok derin göründü. Düşündüm ki: Türklük, İstanbul’u Anadolu’nun en tenhâ bir yerinde binâ etmiş olsaydı, yine bir şaheser vücûda getirecekti. Halbuki bu binâyı, İstanbul gibi, Kurûn-ı Vustâ’nın (Orta Çağların) en şaşaalı, en büyük ve güzel bir şehri olan Kostantaniyye’de, kadîm bir sûr çerçevesi içinde inşâ etmiş ve Kostantaniyye’yi tamamıyle unutturan Türk çizgilerle işleyerek bu şehri Türkleştirmiş ve muzâaf bir temsil kudreti göstermiştir.
Böyle düşünür ve İstanbul’u bu yolda idrâke çalışırken, bir de baktım ki İstanbul, sâdece padişahlar ve İstanbullular tarafından binâ edilmiş değildir: Vatanın dört bucağından, Konya’dan, Bursa’dan, Edirne’den Sivas ve Tokat’dan, Erzurum ’dan, Hicaz’dan Bağdad’dan; Tunus, Trablus, Cezayir gibi Mağrip topraklarından; buralara gidip gelen, yâhud, buralardan gelip İstanbul’da kalan, burada yerleşen nice müslüman Türkler, kadınları, ihtiyarlarıyle; el sanatları, mûsikîleri, Halk ve Dîvan şiirleriyle; şehir, sokak, ev ve oda mimarîleriyle hâsılı vatanın ve târihin her bucağıyle her asrından getirdikleri hünerler ve hâtıralarla bu şehri hep birden, binâ etmişlerdir.
O kadar ki İstanbul, bütün Türk târihinin, Türk coğrafyasının bir terkibi, hulâsası ve tecellîsi olmuştur.
Bu idrâk, beni gün geçtikçe sarmaya ve İstanbul’a bağlamaya başladı. Anladım ki hakîkî vatan ve insanı mes’ûd edecek tek yer, bütün vatanın rûhunu teşkîl eden bu şehirdir.
Artık sarahatle biliyordum ki vatan nasıl tecellî etmişse, onu öyle anlamalıdır. Meselâ Koca Mustâpaşa gibi bir semt, Buhârâ’da, Semerkand’de bulunmaz. O sâdece Türkiye’de ve Türk medeniyetinin muhassalası olan İstanbul’da bulunur.
Burada hatırlamak yerinde olur ki ben, İstanbul’a ait bu kanâatimle, Türkiye’deki millî mîmâri’yi hulâsa etmiş sayılırım. Hakikatte bu mimarî, vatanın diğer şehirlerinde de böyledir. Bunun çok azîz bir delîli şudur ki Rusya, çok istediği halde Türkiye’deki bu millî tekevvünü devirememiştir.
Kazan, Kırım, Ortaasya Türklüğünü şiddetle sarsmış, fakat Türkiye Türklüğü’nün mimarîsi hepsinden üstün ve mütekâmil olduğu için bunu yıkamamıştır. Demek ki Oğuz Türklüğü’nün özü ve tekâmülü Türkiye’dedir.”
★
Bu satırlar, Yahya Kemal’in İstanbul sözüyle neyi ve neleri hulâsa ettiğinin; bu isimde nasıl bütün Türkiye’yi ve Türklüğü sembolleşmiş gördüğünün açık ifadesidir. Bu sebeple, İstanbul’u sevmek, Yahya Kemal için, Türkiye’yi ve Türk târihini sevmek; Türkiye’yi ve târihte Türk mizac ve medeniyetini anlamak demektir.
★
Bu kitap, herşeyden önce derin bir kültür, bir ilmi araştırma ve tefekkür eseridir. İçindeki yazıların umûmî vasıfları bunlardır. Aynı eser, şâirinin, millî ve dînî îman dünyâsını ve çok sevdiği Türk müslümanlığı‘nı bize, bizim vicdanımızın kuvvetli akisleri hâlinde sunar. Eserdeki Topkapı Sarayı’nda, Ezan ve K ur’an, Ezansız Semtler, Bir Rü’yâda Gördüğümüz Eyüb gibi, şâirin, çok sevilen ve geniş akisler uyandıran yazılarında herşeyden önce inanmış bir m illetin zaferleri ve büyüklüğü ile yine böyle bir milletin hicranları ve hüsranları anlatılmıştır. Kitaba isim olan Azîz İstanbul adı, şâirin Bir Başka Tepeden şiirindeki:
Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul!
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul!
Sâde bir sem tini sevmek bile bir ömre değer.
mısrâlarından alınmıştır.
Aziz İstanbul’da bu mısrâlarda görülen derîn İstanbul sevgisinden başka, İstanbul ufuklarını aşan, târih tedkikleri de vardır. Bizim Anadolu ve Balkanlar Türkiyesi’nde, hem de iki asır içinde, târihin ve coğrafyanın en büyük, en köklü devlet ve medeniyetlerinden birini kurmamızdaki millî – târîhi sebepler, bu kitabın sahîfelerinde vuzuha ye aydınlığa kavuşan sırlar arasındadır.
Baştan sona bir vatan sevgini kitabı olan bu eser, vatansız ve komünist fikirlere karşı da vatan fîkri’nin derin duygu ve düşünceleriyle süslüdür.
“Bir İklimin manzarası, mimarîsi ve balkı arasında hâlis ve tam bir ahenk varsa, orada gözlere bir vatan tablosu görünür.” cümlesiyle başlayan Aziz İstanbul, bütün sahîfeleriyle işte bu tabloyu çizen eserdir.
Böylelikle Azîz İstanbul’u okuyacak her Türk, onun sahnelerinde, yalnız İstanbul’un değil, bütün vatanın hattâ bütün Türklüğün değerini ve faziletini okuyacaktır.
Nihad Sami BANARLI
(*) MEB 1000 Temel Eser sersinde yayınalanan Azîz İstanbul kitabının önsözüdür.