Türk Ocağı’nın
Yeni Doğuşu*
Ömer Rıza DOĞRUL
Geçen haftanın en güzel hadiselerinden biri, Türk Ocağı’nın yeni doğuşu idi. Çoktan beri kaybetmiş olduğumuz aziz bir dosta kavuşmuş gibi sevindik ve bu kavuşmayı kutlarken Türk Ocağı’nın bütün tarihini gözümüzün önünden geçirdik. Türk Ocağı, bu memlekete çok büyük hizmetler ifa etmiş, milliyet şuurunu uyandırmış, milliyet şuuruyla Türk milletini adeta ba’s-i ba’de’l-mevte kavuşturmuş, ona kendine güvenerek yaşamayı öğretmeye çalışmış, elhâsıl imparatorluğun tasfiye devrine çok yakın bir zamanda doğarak Türk milletine yeni bir hayatiyet vermeye muvaffak olmuş kıymetli, inançlı, şerefli ve derin köklü bir müessese idi.
Onun on sekiz yıl evvel hayat ve faaliyet sahnesinden el çekmesinin ve kapanmasının sebeplerini düşünüyoruz da bir türlü ciddî bir sebep bulamıyoruz. Bu milletin ruhuna kök salmış, bu memleket gençliğini harimine toplıyarak hepsine ışık ve aydınlık vermiş böyle bir müessese için ebedî hayat mev’ut olduğu halde, Türk Ocağının on sekiz yıl önce ansızın kapanışını bir türlü anlıyamıyoruz ve bunu anlamak için sarf ettiğimiz bütün gayret boşa gidiyor.
Türk Ocağı, tükenmiş bir varlık değildi. Bilâkis gençti, gürbüzdü ve. yaşamağa lâyıktı. Onun o ansızın faaliyetine sekte vermesinin sebepleri herhalde bir gün açıklanacaktır, fakat çok şükür ki, o sekte, bir kalb sektesi değildi. Belki bir inziva ve bir itikâf idi. Onun için tekrar hayata atılmak zamanı ve fırsatı hulul eder etmez, yeni bir doğuşa mazhar olmuş ve yeniden faaliyete geçmiştir.
Türk Ocağının yeniden faaliyete geçtiği bu sırada uhrevi hayata kavuşmuş birçok büyük simaları hatırlamamak mümkün mü?
Başta Ziya Gökalp olmak üzere ebediyete geçmiş olan bütün eski Ocaklıların ruhları, muhakkak ki bu yeni doğuş yüzünden şâd olmuş ve muhakkak ki hepsi bu yeni doğuşu bizimle beraber kutlamışlardır. Hepsi nur içinde yatsınlar.
Türk Ocağı’nın en büyük vazifesi, Türk milletinin mukaddesatına inanan, aydın kafalı, müspet bilgili, sağlam seciyeli gençleri, Türk milletinin hüviyetini ve mahiyetini kaybetmeden bütün ülkülerini gerçekleştirmek yolunda çalışmak üzere hayat ve faaliyet sahalarına sevk etmekti. Ocak, bu yolda muvaffak oluyor ve Ocaklı gençler, milletin alnını ağartan başarılar kazanıyorlardı. İstiklâl Savaşımız, bu Ocaklı gençlerin eseridir, demek hiçbir mübalağa teşkil etmez.
Muhakkak ki Türk Ocağı, fasıla vermeden vazifesini ifaya devam etmiş olsaydı, nesiller arasındaki bağlantılar kopmaz, yeni nesiller kendilerini birtakım buhranlara kaptırmayacak derecede mukavemetli ve kuvvetli yetişirdi. Yani Ocağın bir müddet faaliyetini tatil etmesi memlekette adeta bir fetret devresi vücuda getirmiş ve Ocaklı nesil Ocaksız nesil arasında bir uçurumun açılmasına sebep olmuştur.
Ocağın yeniden doğmasiyle bu uçurumun kolay kolay kapanacağını ve fetret devresinin birdenbire geçeceğini sanmıyoruz. Fakat Ocağın yeniden doğmasını ve yeniden faaliyete geçmesini çok hayırlı bir hâdise sayıyor ve onun eskisinden daha çok parlak muvaffakiyetler kazanmasını temenni ediyoruz.
Biz, Türk Ocağı’nın yeniden açılmasını, Türk milletinin yeniden kendine gelmesi, yeniden kendi varlığını muhkemleştirmeye çalıştırması, varlığının bütün köklerini yeniden sağlamlaştırması ve bütün milli faziletlerine ve milli mukaddesatına yeniden sarılması mahiyetinde telakki ediyoruz.
(*) Ömer Rıza Doğrul’un, 1947’de çıkarmaya başladığı Selâmet dergisinin 18 Mayıs 1949 tarihli 87. sayısında, bir hafta önce (10 Mayıs 1949) Türk Ocağı’nın yeniden açılması üzerine yazdığı “Türk Ocağı’nın Yeni Doğuşu” adlı başmakale yazısıdır.