MEVLÜTCÜLÜK VE MEVLÜTCÜLER
Osman Yüksel SERDENGEÇTİ
Şu son senelerde bir mevlütcülük modasıdır aldı, yürüdü. Din namına şurada burada gördüğümüz, radyolardan dinlediğimiz hep bu. Aman ne mevlütler, ne mevlütcüler, ya o duahanlar.
Evvelâ şu mevlüt okuyanları, sonra okutanları, daha sonra okunuş şekillerini ele alalım. Bu hususta gördüklerimizi, bildiklerimizi kısaca söyliyelim.
Mevlüthanlar : Eskiden mevlüdün de mevlüt okutanların da bir edebi, erkânı vardı. Şimdi önüne gelen çocuklar mevlüt okuyorlar. Duklas bıyıklı, saçı ondüleli, son modaya göre giyinmiş çocuklar. Ellerini kulaklarına atıyorlar “Allah adın başlıyalım evvelâ”, güzel, anladık, anladık ama evvelâ kendimize bir düzen verelim. Biraz dinin emrettiği şekle, kılığa, kıyafete bürünelim. Şekil deyip geçmiyelim. Şeklin ruha, ruhun şekle tesiri büyüktür. Zarf da mazruf da birbirine uymalıdır. Hz. Peygamber, müslümanların Yahudilere, Hıristiyanlara şekli bakımından da benzememelerine çok dikkat ederlerdi. Bu hususta yığın yığın hadis var. Maazallah! Bizim yeni hatip, müezzin ve mevlütcülerimizi, bir Holivut artistinden ayırmak güç.
Sonra nedir Kur’an okunurken o teganni. O gazeIimsi hava, eda!. Nedir o şahsi, keyfi, nizamsız, düzensiz sesler. Hele o mevlüt; ve hele o dualar. Atatürk’le başlayan dualar. O müraice ağzını yaya, yaya, çılgın gibi haykıra, haykıra, aynı şeyleri tekrar ede ede, Atatürk’ün, DP’nin şu ocağı, bu bucağı, yok kalaycılar, yok tenekeciler, yok sobacılar… Yok şu, yok bu: Bitmez, tükenmez haykırışlar, yırtınışlar. Ya cemaat!-
Onun halini hiç sorma!
Meselâ duahan: Allah bizi kahreder sonra!., diye feryat edince, cemaat: “Amin!” derken tavandan toz dökülür!
Hele o Hacıbayram Camiinde, ezcümle Şerafeddin Yardımedici’nin başkanlığı altında okunan mevlütler.
Aynı adamlar, aynı şeyler, aynı hatalar, aynı tatsızlıklar. Geçende Berat Gecesindeki mevlüdü radyodan dinlerken kahroldum, mahvoldum. Neydi o duacının zoru, yırtınışı? Müslümanlığımdan utandım doğrusu. Biz ki, bu dâvaya gönül, ömür vermiş insanlarız. Bu mevlütler bizleri bu hale getirirse, dinsizler, yarı dinliler, dine biraz sempatisi olanlar üzerindeki tesirlerini bir düşünün.
Hazreti Peygamberin bunca öğütleri, Kur’an-ı Kerim’in bunca emirleri var: Dualar kısa, müessir içten olacaktır diye. Kim dinler efendim, kim dinler. Şöyle içten, şöyle ağır, şöyle vakur bir okuyuş. Nerde? Sonra duyduğumuza göre bu mevlütler da muayyen insanların inhisarı altında imiş. Bu adamlar ehliyete, güzel okuyuşa, güzel sese falan bakmadan kendilerinin işine gelenlerden bir ekip teşkil eder, mevlüt sahipleriyle çatır çatır pazarlığa girer, ölenin ruhuna Kur’an ve mevlüt okuyacağı yerde kalanın canına okuyor.
Bu işi bir nizama, düzene koyacak mesul bir makam yok mudur? Nerdedir, ne yapıyor, görmüyor mu, duymuyor mu?
Herkes camilerde alabildiğine bağırsın, çağırsın, şu veya bu partinin propagandasını yapsın dursun mu? Bu gidişle camiler bir siyasi propaganda yeri olacak, bundan da neticede müslümanlar zarar göreceklerdir.
Alakalıların nazarı dikkatini çekeriz.
Serdengeçti
KAYNAK: “Mevlütçülük ve Mevlütçüler”, Serdengeçti, Sayı:29, Mart 1959, s. 12