Gültekin ÖZTÜRK: “OTU ÇEK, KÖKÜNE BAK” DERLER YA….

 

Kişinin nasıl biri olduğunu anlamak için halk arasında “Otu çek köküne bak” diye bir söz kullanılır.

Kökü bozuk, sicili karanlık olan kişiler itibarsız, makbul olmayan şahıslar olarak nitelendirilirken aksi özelliktekiler saygın insanlar olarak toplumda itibar görürler.

Milletlerin kökü ise geçmişleridir ve bu geçmiş onların “büyük ya da küçük millet” olarak nitelendirilmelerini sağlamaktadır.

Evrensel değerlerle yaşamış/yaşayan ve insanları bu değerlerle yaşatan milli geçmişe sahip olması, bir milleti büyük kılan temel ölçüdür.

İnsanlık onuru ve değerleri ile bağdaşmayan bir hayat yaşamış/yaşatmış milletler, küçük ve onursuz milletler/halklar olarak tarihe kaydedilmişlerdir.

Türk Milletinin, insanlığın ortak eseri olan günümüz medeniyetine muazzam katkıları, kazandırdığı evrensel değerler ve cihana nizam veren adil, âlicenap bir millet olduğu yalnız Türk bilim insanlarınca değil düşmanları tarafından da kabul edilmiştir.

Türk Milletinin “Adalet, hürriyet, egemenlik, bağımsızlık” gibi ulvi değerlerle yaşmak/yaşatmak için kararlı duruşu, bu değerler için insanlığa örnek olan mücadeleleri büyüklüğünün açık kanıtlarıdır.

Millet olarak yaşadığımız binlerce yıllık geçmişimizin anlatıldığı milli hafıza bankamız olan “Türk Tarihine” objektif bir gözle bakarsak “Türk Milletinin” yüceliğini apaçık görürüz.

Yalnız Türk Milletinin köklerine öyle otu çekip baktığınız gibi kolayca bakmazsınız ve büyüklüğüne bir hamlede karar veremezsiniz.

Türk Milleti, kökleri insanlığın başlangıcına kadar uzayan, muhteşem gövdesinden çıkan kolları cihanı sarmış ölümsüz ulu bir çınara benzer.

Türk’ün muhteşem çınarın köklerine inmek, cihanı saran büyüklüğünün ve yüceliğinin sebeplerini öğrenmek isterseniz insanlığın var oluşundan beri yaşadığı tarihi derinliklere gitmeniz gerekir.

Kökleri arzın merkezine inen şan ve şeref dolu milli hatıralara sahip bir millet elbette geçmişine uygun onurlu bir geleceği hak etmiştir.

Elbette büyük hayaller kuracak, başka milletlerin ulaşamayacağı yücelikte milli ülküleri hedef olarak belirleyecektir ve de belirlemiştir.

Atalarımızdan miras “Turan ve Kızıl Elma Ülküsü” şerefli mazimize yakışır yücelikte “Milli ülkülerimizdir” ve binlerce yıllık kadim tarihimize bakarak öğrendiğimiz milli hatıralardan beslenerek yaşatılmaktadır.

Kuşkusuz atalarımızdan gelen anılarımız “Milli geçmişimizdir” ve bu şerefli geçmişin doğurduğu hayallerimiz ise “Milli geleceğimizdir.”

Ancak üzülerek görmekteyim ki günümüzde bu milli hatıralarımızdan utanç duymamızı sağlamak için içeriden ve dışarıdan yoğun çaba gösterilmektedir.

Yaşadığımız/yaşamakta olduğumuz ortamda ne yazık ki “Milli anılarımızı ve milli hayallerimizi” kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktayız.

Akademik unvan taşıyan sözde aydınlar, üretilmiş sahte belgeler göstererek sanki utanılacak milli anılarımız varmış gibi sıkılmadan “Türkler tarihleriyle yüzleşmelidir” diyebilmektedirler.

Küresel güçlerin beslediği basın/yayın organlarında sahte belgelere dayalı yalan/yanlış bilgilerle kurgulanan TV dizileri yayınlanmaktadır.

Bu dizilerle milletimiz uyuşturulmakta ve alçakça, sinsice utanç duyacağımız bir geçmiş yaratılmaya çalışılmaktadır.

Maalesef gerçek dışı iddialarla milletimizde suçluluk duygusu yaratarak “sosyal-kültürel milli hafızamız” güdümlü medya aracılığı ile yavaş yavaş silinmektedir.

Toplum, giderek ihtiras ve bencilliğin yarattığı cehalet bataklığına sürüklenmektedir.

Her şeyi maddi çıkarı ile değerlendiren ve dünyevi beklentilerinden başka bir şey düşünmeyen kör/sağır zihinler hızla çoğalmaktadır.

Toplumumuz kendilerine sunulan maddi imkânlar karşılığı küresel sermayenin gönüllü köleliğini kabul eden maddeci, bencil insanlardan oluşan bir kalabalığa dönüştürülmektedir.

Korkarım ki bu gidişle geçmişini yok sayan, geleceğini de can düşmanı sözde dost görünen emperyalistlerin insafına bırakmış, günü yaşayan köksüz ot yığınlarına dönüşmemiz fazla sürmeyecektir.

Türk toplumu tarih boyunca “Kötü günde de iyi günde de beraber olan, tek yürek halinde sınırsız dayanışan, birbirini seven ve sayan güçlü örnek bir toplum” olarak gösterilmiştir.

Peki, bugün böyle bir toplum görebiliyor muyuz?

Sizi bilmem ama bugün için ben “bireysel çıkarlarını/beklentilerini ikinci plana iten, bencillikten sıyrılmış, hatır gönül bilen bireylerin çoğunlukta olduğu” bir toplumun varlığında söz edemem.

“Adının önünde veya arkasında bir takım şatafatlı unvan/sıfat yazan, cüzdanı şişkin, karnı toklar ya da bunlara özenti içinde çöplüklerinden geçinen dizi tutkunu sefillerden oluşan bir topluluk…..

İki adım ötesinde tuz ekmek olduğu arkadaşının cenazesine gitmek yerine ziyafet sofrasını tercih eden,

“Vatan nedir ki bir kadın memesine satarım” diyecek kadar alçalabilen,

İnançlı, saf/temiz dindarları Allah ile aldatan insan kılıklı yaratıkların toplumda kanaat önderi sayıldığı sahte bir cennet…

Birbirinin paçasından çeken, hatır gönül tanımaz, çıkara dayalı ilişkileri olan kimliksiz ve kişiliksiz kalabalıklar..

Çoğu sanal cennette yaşayan, kişinin saygınlığını cüzdanının şişkinliğine göre belirleyen ve sorgulamayan sürüye benzer bir güruh…”

Geçmişini unutmuş hatta küçümseyen, varlığını ekranların yarattığı sanal cennetin efendilerine havale etmiş kendi hayalleri ve geleceği olmayan bir toplum…”

İşte benim gördüğüm günümüz toplumu ne yazık ki ‘genelinde’ böyle bir toplumdur ve son 35 yılda bu hale getirilmiştir.

Elbette bu yargıya kapsamlı temas ve incelemeler sonunda ulaştım.

Yapılan araştırmaları okudum ve değişik yaş/cinsiyet/statüye sahip yüzden fazla kişiyle konuştum.

Konuştuğum kişilerin söylediklerine ve incelediğim araştırmaların sonuçlarına göre, insanlarımızın hemen hepsinin beklentisinin, gelecek ile ilgili hayallerinin birbirine benzer olduğunu gördüm.

Anne veya babaların kimi ev, kimi araba, kim yazlık, kimi daha çok dolar, kim de bunların hepsine birden sahip olmak istiyordu.

Gençler ise işsizliği benimsemiş ve her şeyi ailesinden uman, zengin koca veya güzel bir sevgili hayali kuran tembel tüketicilerdi.

Birkaç ülkücü genç hariç “Vatan bölünüyormuş, bayrak indiriliyormuş, milletin adı sanı yok ediliyormuş, PKK yasallaşıyormuş” kimsenin umurunda değildi.

Oysa Türkiye Cumhuriyeti Devletini “Ne mutlu Türk’üm ve hamdolsun ki Müslümanım” diye gururla haykıran, milli ve manevi değerleri canından üstün tutan kahramanlar kurmuştur.

Ne yazık ki insanlığa örnek olmuş bu kadim millet, 75 yılda (1938-2013) ‘hepsi olmasa da’ çoğunluğu kendinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen, milli değerlerimizi önemsemeyen, dünyanın en umursamaz kalabalığına dönüştürüldü.

Korkarım ki bu gidişle yakın gelecekte tamamı maddeye tapan, küresel efendilerin kölesi “dünya vatandaşı yığınların” yaşadığı “Yeni Dünya Düzeni” kurulacak ve adı da “güya uygar/çağdaş dünya” olacaktır.

Çoban, sürü, köpekler ile bunların sahibi olan efendilerden meydana gelen köksüz toplumlardan oluşan böyle bir dünyanın kuruluşunun önündeki tek engel, sayıları fazla olmayan milliyetçilerdir.

Bugün için geleceğe umutla bakmamı sağlayan yegâne güvence;

Her şeye rağmen milli hafızasını korumayı başarabilmiş milli ülkülerini ve değerlerini canından üstün tutan Türk Ülkücüleridir.

Bu yüzden de küresel darbeciler ile yerli işbirlikçilerinin bütün güçleriyle saldırdıkları ana hedef seçilmişlerdir.

Türk Milliyetçileri de meşru savunma haklarını kullanarak, milli devletimizi dönüştürmek, milletimizi parçalamak için yürütülen küresel fitneye/darbeye karşı koymak için yeniden meydanlara inmiştir.

Milletimiz, meydanlarda “Ne Mutlu Türk’üm” diye gururla haykırarak, çözülmecilere, bölücülere, federasyonculara karşı demokratik tepki gösterip “Durun bre hainler/gafiller!” diyen ülkücüleri büyük bir muhabbetle kucaklamış ve kurtuluş umudu olarak bağrına basmıştır.

Cenab-ı Allah’tan dileğim “Çözülmecilerin ve 63’lüklerin” kâbusu olan Türk Milliyetçilerinin/Ülkücülerin bu cansiperane gayreti, milletimizi ve devletimizi bölme planlarını engellemede başarılı bir sonuç alır da tez zamanda bu fitneden kurtuluruz.

Bütün analarımızın Anneler Gününü” kutlarım.

Esen kalınız…..