14. YÜZYILDA BİR BİLİM KURULU
Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN
Yıl 1310. Yer Kahire yakınlarında Bilbayis şehri. Aybek oğlu Abdullah şehrin valisi. Mısır’ı Kalavun oğlu Muhammed yönetiyor. 1250’de kurulmuş olan devletin resmî adı ed-Devletü’t-Türkiyye; yani Türk Devleti. Tarih kitaplarında Memlük veya Kölemen diye öğrendiğimiz devlet. Kıpçak Türkleri Karadeniz’in kuzeyinden gelmişler; ücretli asker olarak Eyyûbîler hizmetine girmişler; sonra da devleti ele geçirerek Mısır’da Türk Devletini kurmuşlar. İşte bu devletin hükümdarı Kalavun oğlu Muhammed zamanında Bilbayis şehrinin valisi de Aybek oğlu Abdullah. Abdullah’ın tarihçi bir oğlu var; adı Ebubekir. Dürerü’t-Tican adlı Arapça bir tarih kitabı yazmış. Bir de Kenzü’d-Dürer adlı dokuz ciltlik tarihi var. Bu kitapların yazmaları şu anda İstanbul kütüphanelerinde. Ebubekir bize çok ilgi çekici şeyler anlatıyor.
Sözü ona bırakıyorum:
“Bazı ilim adamları ile Tatarlar üzerine konuşuyorduk. Bunun üzerine dostlarımdan Eminüddin el-Hamevî bana bir kitap getirdi. Kitabın tek nüsha olduğunu ve kendisinin de bu kitabı müteveffa Bedreddin Baysarı’dan aldığını söyledi. Kitabın kâğıdı Bağdat’ta, ipekten yapılmıştı. Altın süslemeleri vardı. Sarı ipekten dokunmuş cildi altın bir kilitle kilitlenmişti. Üç dostumla birlikte oturup kitabı incelemeye başladık. Her biri ilim ve edebiyatta tanınmış dostlarım Eminüddin el-Hamevî, Cemaleddin ibni Zeytun ve Mansur el-Abbas idi. Anlayabildiğimiz yerleri kopya ettik; anlayamadığımız yerler kaldı.”
Evet, 1310 yılında, Kahire yakınlarındaki Bilbayis şehrinde dört münevver. Bir bilim kurulu gibi oturmuşlar; çok değerli bir kitabı inceliyorlar. Kitabın adını da Türkçe olarak bize naklediyorlar: Ulu Han Ata Bitigçi; yani ulu han babanın kitabı.
Türklerin doğuşunu anlatan bu önemli eserin de uzun bir geçmişi ve macerası var. Ebubekir bin Abdullah ve arkadaşlarının incelediği eser maalesef bugün elimizde yok. Onun hakkındaki bilgileri sadece Ebubekir’den öğreniyoruz. Ondan edindiğimiz bilgilere göre eserin bilinen en eski Türkçe nüshası, 6. yüzyıldaki Sasani hükümdarı Nûşirevan’ın hekimlerinden Büzürgmihr bin Bahtigân’ın elinde bulunuyormuş. Nûşirevan, İstemi Kağan’ın çağdaşı ve damadı. Belki de İstemi Kağan’ın kızı Begim, Sasanîlere gelin giderken kitap da onunla birlikte Nûşirevan’ın sarayına gitti. Ulu Han Ata Bitigçi adlı efsanevi kitabımız, bilinen ilk sahibiBüzürgmihr bin Bahtigân’dan oğullarına ve torunlarına geçiyor; 200 yıl kadar sonraki torun Ebâ Müslim Horasanî’ye ulaşıyor. Ebâ Müslim bilindiği gibi Emevileri yıkıp Abbasileri iktidara getiren kudretli kumandan. 755’te Abbasi halifesi Mansur tarafından ziyafete çağrılıp öldürülüyor. Eser muhtemelen daha önce Farsçaya çevrilmiş; Farsça nüsha da Ebâ Müslim’e ulaşmış. Ondan da 70-80 yıl sonra Halife Me’mun’un hekimi Cibrîl bin Bahtişû’nun eline geçiyor ve 826 yılında Farsçadan Arapçaya çevriliyor. İşte Kahire’de Ebubekir bin Abdullah ve arkadaşlarının incelediği nüsha bu Arapça nüsha. Yani Arapçaya çevrildikten tam 484 yıl sonra bu altın süslemeli, altın kilitli eser, Bilbayis’teki bilim kurulu tarafından inceleniyor; eserden notlar alınıyor.
Ebubekir’e göre Ulu Han Ata Bitigçi adlı bu eser Türklerin doğuşunu anlatıyor.
Çin’in kuzeydoğu uçlarında Ulu Kara Tağçı adlı bir dağ varmış. Karanlıklar Okyanusu ile yeryüzü arasındaki bu dağ o kadar yüksekmiş ki güneş doğarken ışıkları yeryüzüne vurmazmış ve bu sayede dünyadaki bitkiler yanmaktan kurtulurmuş. Güneş ancak dağı aştıktan ve dünyadan uzaklaştıktan sonra ışıklarını yeryüzüne serpermiş. Bu dağda çok büyük ve yüksek bir mağara varmış. Türklerin ilk atası ve eşi bu mağarada doğmuş. Adları Ulu Ay Ataçı ile Ulu Ay Anaçı imiş. Pek çok çocukları olmuş ve Türkler onlardan türemiş. Ulu Ay Ataçı’nın oğlu babasının cesedini insan biçimindeki bir altın heykelin içine koymuş; bir bina yaptırıp içinde ceset bulunan altın heykeli oraya oturtmuş. Türkler her zaman gidip bu ulu ataya tazimde bulunurlarmış.
Eserde Türklerin doğuşu ve efsaneleriyle ilgili daha pek çok ilgi çekici bilgi var. Ancak henüz bu bilgiler Arapçadan Türkçeye çevrilip ilmî bir şekilde yayımlanmış değil. Sadece, 20. yüzyılın başından beri bu bilgilerden özet hâlinde bahseden bilim adamlarımız var.
Mısırlı Zeki Paşa, Muallim Cevdet, Fuat Köprülü, Hüseyin Namık Orkun, Zeki Velidi Togan, Abdülkadir İnan…Memlük tarihi uzmanı Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman bugünlerde eserin bu bölümünü Arapçadan Türkçeye çevirip ilmî şekilde yayımlama işiyle uğraşıyor.
Ben de 2BA Beden Beyin Akımı adlı romanımın bir yerine Ulu Han Ata Bitigçi’yi yerleştirdim.
Roman Akçağ yayınları arasında çıktı. Kopraman’ın makalesinden sonra Türklerin ortaya çıkış efsanesi daha da aydınlanmış olacak.
Ulu Han Ata Bitigçi’yi 1310 yılında son defa görüp oradaki bilgileri bize ulaştıran bilim kurulunu rahmetle anıyorum.