ORTA ASYA’DA 1924 SINIR DÜZENLEMELERİ:
MODERN SINIR İLİŞKİLERİNİN TARİHİ BOYUTLARI
Prof. Dr. Gregory GLEASON
Giriş
Ulusal birleşme, kültürel bir topluluğun sınırlarını şekillendirdiği, ulusal emeller oluşturup bunları gerçekleştirmek için araçlar edindiği bir süreçtir. Tipik tarihsel gelişim içerisinde ulusal birleşme süreci, insanlardan ulusa ve oradan da devlete doğru bir seyir izler. Bu sıralama takip edilirse, devlet kurumları halkın toplam tercihleri ile üst düzeyde uyum sağlar ve bu nedenle yüksek düzeyde siyasal meşruiyete sahip olur. Fakat Orta Asya devletleri, ulusal birleşme sürecinin bu örnek modelini takip etmediler. Modern Orta Asya devleti, Marksist-Leninist ideoloji ve Sovyet yönetiminin tarihsel ürünüdür. Bu makale, Orta Asya’nın siyasi-idari sınırlarının tarihini, bu sınırların güncel siyasi önemi açısından anlatır.
1990 yazında Alma-Ata’da yapılan ve kendisinden çok bahsedilen “zirve toplantısı”nın hemen sonrasında, beş Orta Asya cumhuriyetinin cumhurbaşkanları alışılmışın dışında ve oldukça aydınlatıcı bir resmi bildiri yayınladı. Bu belgenin ilk satırları, Orta Asya halklarının çok büyük ve güçlü birliğini övmekteydi. Bildiri, sitayışle, Orta Asya cumhuriyetlerinin coğrafyaları, birbiri ile alakalı ekonomileri ve ortak değerlerinin yakın “aile ilişkisi”, gelenekleri ve diğer kültürel âdetleri vasıtasıyla birbirlerine kenetlenmiş oldukları görüşünü belirtti. Fakat bildiri, Orta Asya devletlerinin çıkarları ve geçmişlerinin ortaklığının altını çizmekle birlikte, Orta Asya cumhuriyetlerinin mevcut sınırlarının “dokunulamaz” ve diğer cumhuriyetlerin rızası olmaksızın “kimsenin arzusu” ile değiştirilemez olduğunu da resmiyetin dışına çıkarak ekledi.[1]
Bu görünüşte birbiri ile uyuşmayan iki ifade arasındaki tezat, Orta Asya’nın günümüzdeki en önemli sorununa ilişkin tam bir rahatlama sağlayacak biçimde formülleştirilmiştir.[2] Bir taraftan Orta Asya cumhuriyetlerinin liderleri, Orta Asya’nın temel kültürel birliğini tanımaya hazır ve hatta istekli idiler. Diğer taraftan liderlerden hiçbiri, Sovyet döneminde kabul edilen siyasi-idari sınırların, Orta Asya halkları arasındaki bölünmeleri kuvvetlendirici bir etkiye sahip olduğunu prensipte bile olsa kabullenmeye hazır değildi. Orta Asya’nın Türk halklarının “biz bir bütünüz” ve “biz farklı halklarız” yönleri arasındaki tezat, Orta Asya’nın geleceği hakkında iki önemli soruyu ortaya atar. Hangi siyasi kurumlar Orta Asya halklarının gerçek çıkarlarını temsil eder? Hangi siyasi ya da fikirleri şekillendiren yapılara Orta Asya’nın Türk halkları asıl yükümlülüklerini, bağlılıklarını ve sadakatlerini borçludurlar?
Bu sorular 1991’de Sovyetler Birliği dağıldığında siyasi gündemin başında yer alıyordu. On yıl sonra, temelde Sovyet döneminin siyasi-idari bölünmelerini olduğu gibi korumuş olan bölge hükümetleri bu sorularla yeniden ilgilenmeye çalıştıkları zaman -diğer bir deyişle, ayrılıkçı, kaybettikleri toprakları geri almak isteyen, Pantürkist, Panislamist hareketlerin yönelttiği meydan okumaya karşı koyarken- bu sorular siyasi gündemin başında yer almaya devam etti.[3] Orta Asyalı devrimciler, amaçlarının Sovyet döneminin gayrimeşru kalıntıları olarak değerlendirdikleri Orta Asya hükümetlerinin tamamını ortadan kaldırmak ve yerine Orta Asya’nın tamamında yaşayan müslümanları birleştirecek bir İslami Halifelik kurmak olduğunu belirtirler.[4] Söz konusu olan, Orta Asya’nın İslam hilali boyunca -batıda Çeçenistan’dan doğuda Sincan’a kadar uzanan alanda- kalpleri ve zihinleri kazanma çekişmesidir.[5]
Risk edilen çıkarlar büyüktür. Orta Asya 21. yüzyılın başlıca ticaret yolları üzerinde yer alan bir kavşaktır. Bölge petrol ve maden kaynakları açısından zengindir. Orta Asya aynı zamanda, 21. yüzyılın en acil devlet politikası sorunlarından birinin -Afganistan Sorunu- çözümünde anahtar bölge olabilir. Afganistan’dan uyuşturucu maddeler ve terörist ideolojilerin ihracından kaygı duymaları nedeniyle, Orta Asya’daki siyasi dinamikler, Orta Doğu ve Körfez bölgesinin güçleri yanında Asya’nın, Avrupa’nın ve Kuzey Amerika’nın büyük güçlerinin de ilgisini çekmiştir.[6] Önümüzdeki on yıllarda Orta Asya, Rusya’nın düşüşe geçtiği ve Çin ile Hindistan’ın ilerlediği bir dönemde yükselen ve düşen Büyük Güçler tarafından yönlendirilen coğrafi değişimin dayanak noktası olabilecek bir bölgedir.[7] Orta Asya’da siyasi kimlikler ile siyasi yapılar arasındaki ilişki meselesinin önemli tarihsel boyutları vardır.
Ulusal Birleşme ve Orta Asya
En azından Fransız Devrimi’nden bu yana, Batı Avrupa ülkelerinde halkın bağlılıklarını yönelttikleri asıl yer “ulus” olmuştur. Uluslar doğal topluluklar olabilir, fakat her zaman ulus biçiminde var olmamışlardır.[8] Uluslar normalde, “ulusal birleşme” olarak adlandırılabilecek bir dizi aşamadan geçerek ortaya çıkarlar. Bu, kültürel bir topluluğun sınırlarını şekillendirdiği, amaçlarını geliştirdiği ve bunlara göre hareket ettiği ve bu amaçları gerçekleştirmek için araçlar edindiği bir süreçtir. Ulusal birleşme, kültürel bir topluluğu ulusa -diğer bir ifadeyle ulus-devlet biçiminde kendini yöneten veya yönetmeyi arzu eden bir siyasal topluluğa- dönüştüren bir süreçtir. Ulusal birleşme her ne kadar dış kuvvetler tarafından nerede ise her zaman hızlandırılmışsa da, temelde iç kuvvetlerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Tipik tarihsel gelişim içerisinde ulusal bütünleşme süreci bir “halktan” bir “ulusa”, oradan da bir “devlete” biçiminde ifade edilebilecek bir seyir izler. Bu sıra takip edilirse, devlet kurumları halkın toplam tercihleri ile üst düzeyde uyum sağlar ve bu nedenle yüksek düzeyde siyasal meşruiyete sahip olur. Milliyetçilik, halk tercihlerinin ulus aşamasından devlet aşamasına geçiş lehine harekete geçirilmesidir. Milliyetçilik, “dünyada devletleri başlıca ideolojik meşrulaştırıcı ve gayrimeşrulaştırıcı” olması nedeniyle kesinlikle önemlidir.[9] Bir devleti meşrulaştırmanın diğer yolları da mevcuttur, fakat hiçbiri ulusal duyarlılık kadar yaygın ve dayanıklı görünmemektedir.
Orta Asya devletleri, ulusal birleşme sürecinin örnek modelini takip etmediler. Modern Orta Asya’da devletlerin yapısı ve sınırların çizilmesi, bu sınırların dışarıdan belirlenmiş ve kabul ettirilmiş olmaları bakımından Afrika, Asya ve Orta Doğu devletlerinin çoğu ile benzerlik arz eder. Bununla birlikte, Orta Asya ve belirtilen diğer bölgeler arasında önemli biçim farklılıkları mevcuttur. Sömürge dünyanın çoğunda sömürgeci siyasi otoritenin kurulması ve sürdürülmesi, ülkesel sınırların çizilmesine neden olmuştu. Fakat, bu sınırların etnografik sınırlarla uyumlu olacak biçimde yapılandırılması için hiçbir zorlayıcı neden yoktu. Sömürgeci patronların, bundan kaçınmaları için gerçekten çok sayıda pratik nedenleri vardı. Ulusal birleşmenin tarihsel seyri bakış açısından ise bu sınır belirlemeleri tamamen yapaydı.
Orta Asya’daki durum özünde farklılık gösterir, çünkü burada ülkesel sınırlar sadece yapay olmakla kalmayıp, geçici sınırlar olmaları niyetiyle çizilmişlerdi. Sovyet Devleti’nin baş mimarı Vladimir Lenin, yukarıda sunulan ulusal birleşme süreci tarifini belki de kabul edebilirdi. Yine de ona iki görüş ekleyebilirdi: a) Ulusal birleşme ekonomik ilişkilerin bir sonucudur, b) Sosyalizme doğru gidiş döneminde uluslar, halkın bağlılığının odağı olmaktan çıkacaklardır. Lenin ulusların, gelişmenin kapitalist aşamasına özgü sosyal yapılar olduğu görüşündeydi. Sosyalizmin gelişmesi ile birlikte sınıfın öneminin, ulusların yerini alacağını düşündü.
Diğer taraftan Lenin milliyetçiliğin genel kabul gördüğü ve güçlü olduğu, dolayısıyla önemli olduğunu da anlamıştı. Lenin, tamamen pratik bir ödün olarak, ulusal gruplara “otonomi”, “kendi kendilerini yönetme” ve “ulusal devlet olma” izninin verilmesi fikrini kabul etti. Lenin’in genel planı, Sovyet yönetim sistemi içinde federal haklar vermek suretiyle ulusları tanımaktı.[10] Fakat, sosyalizmin gelişmesi ile birlikte, ulusun kendi kendini yönetmesi isteğinin zayıflayacağı biçiminde açık bir istisna mevcuttu.
Fakat, Bolşevikler dikkatlerini Orta Asya’ya çevirdikleri zaman, “Leninci milliyetçilik teorisinin” oradaki duruma pek uymadığını gördüler. Ulusların kendilerinin orada var olmadığını anladılar.[11] Toplumsal yapı, uluslar, sınıflar, krallıklar ve cumhuriyetler şeklinde değil; kabileler, oymaklar, emirler ve feodal beylikler şeklinde örgütlenmişti. Bu nedenle Lenin ulusal birleşme sürecinin mantığının değiştirilmesi gerektiğini düşündü. Lenin, sosyalist Rusya’nın Avrupalı bölgelerinde hakim olacağını varsaydığı “halk-ulus-devlet-proleterya” sıralamasını, Orta Asya’nın şartlarına uygun olması için tersine çevirdi. Onun yerine, “devlet-millet-proleterya” şeklinde bir sıralama önerdi. Eğer ulusal bilinç oluşmamışsa, “plan icabı kurulmuş devletler” onu oluşturabilirdi.[12] Bu “plan icabı kurulmuş devletler” milliyetçiliği ve ulusal bütünleşmeyi teşvik edebilir ve daha sonra, gerçek sosyalizmin ortaya çıkışı ve proleter işçi sınıfının gelişmesiyle birlikte bu devletlerin varlıkları, proleterya diktatörlüğünün enternasyonel hale getirici gücü altında son bulabilirdi. Bu nedenle Bolşevikler, zamanı gelince ortadan kaldırmak niyetiyle Orta Asya’da uluslar oluşturma işini üzerlerine aldılar. Bazı yönlerden, Orta Asya’da tanınan devletler yapay varlıklardı; geri kalmış bölgelerin ekonomik ve siyasi gelişimi için geliştirilen Sovyet Marksist teorinin ürünleriydi.[13]
1924 yılında gerçekleşen Orta Asya’nın “yeniden idari bölümlere ayrılması” (razmezhevanie) girişiminin mantığı bu idi. Bu düşünüş tarzı Orta Asya’nın şu anda beş “Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”ne bölünmüş olmasını açıklar.[14] Bu cumhuriyetler dört güney kuşak devleti -Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan- ile birlikte Kazakistan’ın bazı bölgelerini içermişti.[15]
Tablo 1: Orta Asya Cumhuriyetleri (Ocak 1989)
Nüfus Alan Kuruluş(*) (1000) (1000 km2) Tarihi
Özbekistan 19.906 447 Ekim 1924
Kazakistan 16.538 2.717 Aralık 1936
Kırgızistan 4.291 198 Ekim 1924
Tacikistan 5.112 143 Ekim 1924
Türkmenistan 3.534 488 Ekim 1924
* Bunlar, Orta Asya cumhuriyetlerinin Sovyetler Birliği’ne resmi giriş tarihleridir. Bununla birlikte, bu birimlerin biçimi ve statüleri zamanla önemli ölçüde değişti. Tacikistan ve Kırgızistan başlangıçta otonom cumhuriyet statüsünde idiler.
Kaynak: Narodnoe Khoziaistvo SSSR v 1985, s. 12-17. 1989 nüfus rakamları Trud’dan (30 Nisan 1989) alınmıştır.
Yeniden bölümlere ayırma, tercihler ve sadakatlerin kolaylıkla değiştirilebileceğini ifade eden basit bir önerme üzerine kurulmuştu. Eğer parti, devletin öncüsü olmak sıfatıyla, doğru bir formül bulabilirse, halkın bağlılık duyguları Bolşeviklerin programına destek sağlamak amacına uygun biçimde şekillendirilebilir ve yönlendirilebilirdi. Seksen yıl sonrasında, şimdi şu soruyu sormak önemlidir: Leninci program, siyasi bağlılıklar oluşturma hedefine ulaşabilmiş midir? Orta Asya’da ulus- ötesi proleter bilincin ortaya çıktığını söyleyen bir iddiayı destekleyecek hiçbir delilin olmadığı yeterince açıktır. Fakat, Lenin’in ara çözümü -plan icabı kurulmuş ulus devletlere bağlılıkların geliştirilmesi- hakkında ne söylenebilir?
Bu devletlere halkın bağlılığı sorununa cevap bulurken, müteveffa Profesör Alexandre Bennigsen, Orta Asya’da üç belirgin sadakat katmanı bulunduğu hipotezini geliştirdi. Bunlardan biri geleneksel kabile veya oymağa bağlılıkla, diğeri Orta Asya’nın çağdaş devletlerine ve sonuncusu da geniş kapsamlı Türkistan’ın birliği düşüncesine sadakati içeriyordu. Bennigsen ilk tür bağlılığın güçlü, ikincisinin zayıf ve üçüncüsünün güçlü ve gelişmekte olduğu görüşünü ileri sürdü. Perestroyka ortamında, SSCB’den ayrılma ihtimalinin güçlenmesi ve günümüzde beş Orta Asya cumhuriyetinin sınırlarının meşrutiyetinin sorgulanması ile birlikte, Beningsen’in varsayımı bugün 20 yıl önce ilk ifade edildiği zamandan çok daha fazla önemlidir.[16]
1924’te Orta Asya Topraklarının Yeniden Bölümlere Ayrılması
Orta Asya, medeniyetin kadim beşiğidir. Bilim, sanat, kültür ve ticaret, yabancı istilaların yıkıcı etkisini ve acımasız despotlukları takip eden dönemlerde asırlar boyunca gelişmişti. Doğu ve Batı arasındaki ticaret yolları, Orta Asya’nın vahalarında zenginliği artıran ticaretin temelini sağladı. Yüksek bölgelerin geniş otlakları büyük göçebe uygarlığını besledi. Bunun gibi büyük vaha ve nehirlerin etrafındaki alanlar, sulu tarımın ve yerleşik toplumların gelişmesini destekledi. Orta Asya’nın vaha ve nehir bölgesi toplumları, geleneksel tarım alanlarının özünü oluşturmanın yanında, yerel siyasi sınırları da belirlediler.
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başında Orta Asya, her biri vaha ve nehir boyu tarımı ile özdeşleşmiş üç büyük hanlığa bölünmüştü: Hokand, Hive ve Buhara. Bu zamana kadar, Orta Asya’da “İpek Yolu” ile birlikte gelen zenginliğin altın çağı çoktan geride kalmıştı. Bu zenginlikle birlikte yok olan diğer bir unsur da, merhametli despotların aydın yönetiminin var olduğu mitolojik çağdı. Emirlerin yönetim tarzı aydın olmaktan uzaktı; onlar mutlak güç sahibi, dar görüşlü despotlardı. Asya’nın merkezinde bölgesel nüfuz için İngiliz İmparatorluğu ile rekabet halinde olan Çarlık hükümetinin nüfuzu Orta Asya’ya doğru genişledikçe, bu bölgenin vaha toplumlarının sınırları Çarlık hükümetinin nüfuzunun tehdidi altında kaldı.
Tablo 2: Orta Asya’nın Siyasi-İdari Birimleri (Aralık 1924)
Nüfus Orta Asya Nüfusun Oranı (%)
Özbek SSC 4.038.011 %49
Tacik OSSC 730.493 %9
Türkmen SSC 855.114 %10
Kazak OSSC 1.485.538 %18
Karakalpak OSSOb 298.212 %4
Karakırgız OSSOb 714.648 %9
Kaynak: İ.İ. Kryl’tsov, “O Printsipakh Ekonomicheskogo Razmezhevaniia Sredneaziatslikh Respublik”, Narodnoe Khoziastvo Srednei Azii, Nos. 9 (1926), s. 136.
Orta Asya’da siyasetin dış çevresi, emirlik memurları Müslümandır ve Rus göçmenler arasındaki etkileşim tarafından şekillendirildi. Bolşeviklerin St. Petersburg ve Moskova’da iktidarı ele geçirmesi ile birlikte, Orta Asya siyaseti karmaşık bir biçimde yapı değiştirdi. İlk defa iktidarı ele geçirme girişiminde bulunan köylüler veya aydınlar değil, Rus göçmenlerdi. Ne yapacağını şaşırmış ve birbirine düşman grupların kendi aralarında savaşmaları, Avrupa’nın merkezi bölgesinde hakim olan Bolşeviklere, şehirli proleter kesimin devrimine ilişkin doktrinleri Orta Asya’nın geri kalmış köylülerine uyarlamak için bir strateji tasarlama fırsatı verdi. Lenin, “feodal Doğu”nun yapısal değişimi için ideolojik bir plan geliştirdi ve yerel Müslüman aydınlardan genç ve mevcut yönetime bağlılığı azalmış olanlar arasında müttefikler aradı. Lenin’in verdiği başlıca ödün, devrimci sosyalist “otonomi”, “bağımsızlık” ve “kendi kendini yönetme” sözüydü.
Lenin’in “ulusların kendi kendini yönetmesi” planı, feodalizmden doğrudan sosyalizme geçişin imkansızlığı hakkındaki rahatsız edici ideolojik sorunları çözdü ya da en azından bu tür sorunları ortadan kaldırdı. Fakat, ideolojik sorunlar halledilmiş olmasına rağmen, uygulamada karşılaşılan sorunlar değişmeden kaldı. Orta Asya’nın “bağımsız” devlet ya da devletlerinin büyüklüğü ve yönetim yapısı nasıl olmalıydı? Bir kısım ihtimaller kendiliğinden ortaya çıktı. Bunlardan biri, emirliklerin liderlerini söz dinler emanetçilerle değiştirmek, fakat mevcut toprak bölünmelerini aynen bırakmaktı. İkinci bir ihtimal, Orta Asya’nın etnografik yapısına uygun siyasi yapılar oluşturmaktı. Üçüncü bir ihtimal Orta Asya’nın tamamını tek bir Türkistan ulusu olarak birleştirmekti.
Bolşevikler ilk ihtimali hemen reddetti. Mevcut ülke sınırlarının aynen kalması, bir önceki siyasi rejimin devamlılığı anlamına gelebilirdi. Mevcut devlet sistemini yıkmaya niyetlenmiş Bolşevikler, eski ayrıcalıklı grupların siyasi yapıları ele geçirmelerini önlemek için ülkenin toprak yapısının değiştirilmesi gerektiğini ileri sürdüler. Etnografik bölünmelere uygun siyasi yapılar oluşturmak biçiminde ifade edilen ikinci ihtimal, uygulamada sorunlara yol açtı. Gerçek anlamda etnografik yapıya uygunluğu belirlemek zordu. Kimlerin Orta Asya’nın meşru ulusları olduğuna kim karar verecekti? Ulusları belirleyen özellik, dil, din ya da etnik özelliklerden hangisi olacaktı?[17] Üçüncü ihtimal -bölgenin tamamını tek bir Türkistan ulusu olarak birleştirmek- Lenin’in sosyalizme geçiş planına en uygun seçenek olarak göründü.
Birleşmiş bir Türkistan milleti oluşturma fikri, gerçekten başlangıçta Türkistan Otonom Sovyet Cumhuriyeti’nin ilanı ile benimsenmiş bir fikirdi.[18] Bolşevik Devrimi ile 1924 arasındaki dönemde, Orta Asya halklarına tek bir ulus -Türkistan ulusu- gözüyle bakıldı. Fakat Moskova’daki yetkililer, Türkistan milliyetçiliğinin Leninci planın tahayyül ettiğinden daha becerikli çıkması karşısında giderek artan ölçüde endişelendiler. Sultan Galiyev, Turar Riskulov, Mustafa Çokay ve Enver Paşa gibi Türki ulusal birliğin savunucularının kitleler için çekiciliği, Moskova’daki liderleri, nihayetinde kontrol altında tutulması güç olabilecek bir milliyetçi duyarlılık çeşidi ile mücadele ettiklerine ikna etti. Moskova ilk önce, Başkır ve Tatar milliyetçilerinin birleşme hareketlerini dağıtmak için harekete geçti. Bolşevikler giderek yoğunlaşan bir biçimde, daha küçük ulusal birimler kurarak, Pantürk duyarlılıkların oluşumunu önleme şıkkını değerlendirmeye başladılar. Y. Rudzutak, bakış açısındaki bu değişmeyi şu sözler ile açıkladı: “Bir Türkistan Cumhuriyeti kurulması görüşüne katılmıyorum. Zaten, tek bir Türk halk mevcut değildir; Türkmenler, Kazaklar, Kırgızlar ve Özbekler vardır”.[19]
Rudzutak’ın değerlendirmesine katılan Lenin, milliyetçilerden oluşan sosyalizme düşman bir koalisyonun ortaya çıkmasını önlemek amacıyla Türk ulusunu daha küçük parçalara bölme işine koyuldu.[20] Sovyet kaynaklarının dolaylı olarak kabul ettiği gibi, Moskova’nın stratejisinin bölmek ve yönetmek amacıyla bölgedeki Türk ulusu kasten bölmek ve ekonomisini parçalamak olduğuna ilişkin o zaman bile Orta Asyalılar arasında bir şüphe vardı.[21] Yeniden bölümlere ayırma planını eleştirenlerin bu planın Orta Asya halklarını birbirinden ayırmaktan başka bir işe yaramayacağını ve Özbek halkının bağımsızlığını kazanmasını sağlamayacağını iddia ettiklerini, Özbek hükümetinin ilk başkanı Feyzullah Hocayev açıkça kabul etti.[22] Hocayev, bölgelere ayırmayı “Kızıl Emperyalizm” diye nitelendirerek karşı çıkanları eleştirdi.[23]
Tablo 3: Orta Asya’da Başlıca İdari Sınırların Kronolojisi (1918-1991)
- Nisan 1918 Bolşevik hükümetin kararnamesi.
- Nisan 1918 Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Türkistan OSSR).
- Ağustos 1920 Kırgız (Kazak) Otonom Sovyet Sosyalist Halk Cumhuriyeti.
- Nisan 1920 Hive Hanı’nın tahtan indirilişi. Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti.
- Ekim 1920 Buhara Emiri’nin tahtan indirilişi. Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti.
- Aralık 1922 İlk Bütün Sovyetler Kongresi’nin, Birlik Anlaşması’nı kabul etmesi.
- Ekim 1923 Harezm Sovyet Halk Cumhuriyeti’nin SSCB’ye katılması ve Harezm Halkları Sosyalist Cumhuriyeti adını alması.
- Ocak 1924 II. Sovyet Kongresi’nin, Rusya SFSC, Ukrayna SSC, Beyaz Rusya SSC ve Transkafkasya SFSC’yi kuran 1924 Anayasası’nı kabul etmesi.
- Eylül 1924 Buhara Halk Cumhuriyeti’nin SSCB’ye katılması ve Buhara Sosyalist Halk Cumhuriyeti adını alması.
Ekim 1924 Yeniden idari bölümlere ayırma (razmezhevanie). Orta Asya şu birimlere ayrılır:
- Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Tacik Otonom Vilayeti’ni de kapsar)
- Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
- Kırgız Otonom Vilayeti
- Karakalpak Otonom Vilayeti ve günümüz Kazakistan ve Kırgızistan Cumhuriyetlerinin bazı bölgeleri Rus Sosyalist Federal Sovyet Cumhuriyeti ile birleştirilir.
- 1925 Gorno-Bedehşan Otonom Vilayeti’nin kuruluşu (Tacikistan).
- 1925 Karakalpak Otonom Vilayeti’nin kuruluşu.
- 1925 Kırgız (Karakırgız) Otonom Vilayeti’nin Kırgız Otonom Cumhuriyeti olması.
- Haziran 1929 Tacik Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Tacik Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dönüştürülmesi. Hocent Vilayeti (daha sonra Leninabad Vilayeti diye adlandırıldı) Tacikistan OSSC’ye katılır.
- 1932 Karakalpak Otonom Sovyet Sosyalist Vilayeti’nin Karakalpak Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dönüştürülmesi ve Rusya SFSC’ye bağlanması.
- 1936 Karakalpak Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Özbek SSC’ye bağlanması.
- 1936 Kazak ve Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri kurulması.
- 1936 1936 (Stalin) Anayasası’nın kabulü. Toplam 11 birlik cumhuriyeti kurulur (Rusya SFSC, Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri).
- 1963 Açlık bozkırının bir parçasının Kazakistan SSC’den Özbekistan SSC’ye verilmesi.
Not: Tarihler, bakanların ya da yerel parlamentoların resmi onay tarihlerine bağlı olarak değişebilir.
Her şeye rağmen, Leninci plan kabul edildi. Orta Asya’da kaç tane ulus var olursa olsun, çok sayıda devlet oluşturulacaktı.
Etkisiz kararlar geçirmekten başka hiçbir gücü olmayan hemen toplanmış bir konferans, Nisan 1918’de Türkmenistan Otonom Sovyet Cumhuriyeti’nin kurulmasına karar verdi. Buhara ve Harezm emirleri arasındaki kavgalar, yerel grupların düşmanlıkları ve içeriden bölünmüş Rus göçmen nüfus birkaç yıl bölgede varlığını sürdürdü. Tamamen iç savaşla meşgul olan Moskova’nın Orta Asya’da yapabileceği çok az şey vardı. 1920’nin ilk baharında dikkatler tekrar Orta Asya’ya çevrildi. Yeniden bölümlere ayırma amacıyla Türkistan Komisyonu tarafından bir rapor hazırlandı. Lenin, komisyonun raporunda değişiklikler yapılması ve Türkistan’ın “siyasi haritası”nın üç asıl birimi -Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan- içerecek biçimde yeniden çizilmesi gerektiği sonucuna ulaştı.[24] Yine Lenin, “bu üçünün tek bir grup haline nasıl getirilebileceğinin detaylı bir biçimde belirtilmesi” gerektiği görüşündeydi.[25] 1922 yılının Aralık ayında Moskova’da toplanan İlk Sovyetler Kongresi, Birlik Anlaşması’nı onayladı. Anlaşma, Türkistan Otonom Sovyet Cumhuriyeti’ni başlangıçtaki dört Sovyetler Birliği cumhuriyetinden biri olan Rusya Sosyalist Federal Sovyet Cumhuriyeti’nin bir parçası olarak kabul etti.[26] Buhara Halk Cumhuriyeti ile Harezm Halk Cumhuriyeti hâlâ birliğe katılmamıştı. Bunun görünüşteki nedeni her ikisinin de “sosyalist” olmamasıydı.[27] Bir süre sonra her ikisi de sosyalist yapı içerisine alınacaklardı. İki Orta Asyalı yazarın ileri sürdüğü gibi, Lenin ve diğer komünistler “hiç bir zaman Buhara ve Harezm Halk Cumhuriyetlerini, Orta Asya halkları için sürekli idari yapılar olarak düşünmemişlerdi”.[28]
1924 yılına kadar, Avrupa ülkelerinin tamamında işçi devrimlerinin gerçekleşeceği şeklindeki Bolşeviklerin ilk beklentilerinin dayanaksız olduğu belirginleşmişti. O zaman Bolşevik rejim, yeni bir anayasa ile Sovyetler Birliği’ni resmen kurmak için hazırlandı. Bunu yapmak için, ülke sınırlarını rasyonelleştirmeye çalıştılar. 1924’te yeniden bölgelere ayırma konusu, bu sefer toprak reformu yapılması bağlamında, yeniden gündeme getirildi.[29] Birkaç parti toplantısında en iyi planın ne olduğu meselesi ileri sürüldü.[30] 12 Haziran 1924’te RKP MK Politbürosu, “Orta Asya Cumhuriyetlerinde Ulusal Yeniden Bölümlere Ayrılması Hakkında” bir karar çıkardı. İki tanınmış Özbekistanlı bilim adamına göre, yeniden bölümlere ayırmanın kriterleri arasında şunlar yer almaktaydı: Yerel etnik yapının göz önüne alınması; bölgesel sulama idaresi kurumu; bölgelerin ekonomik alanda uzmanlaşmaları; şehirleşmiş alanların tarımsal alanları yönetmelerinin uygun olup olmadığı ve etnik grupların dağılımı.[31]
SSCB Merkez Yönetim Kurulu’nun 27 Ekim 1924’teki toplantısında, Türkmenistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin “milliyetlerin kendi geleceğini belirlemeleri prensibi”ne göre yeniden bölünmesini öngören bir karar kabul edildi. Karara göre adı geçen cumhuriyet şu parçalara ayrıldı: Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Tacik Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni de içeriyordu); Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti; Karakırgız Otonom Vilayeti (Rusya SFSC ile birleştirildi) ve Kırgız Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (bu cumhuriyet de Rusya SFSC ile birleştirildi).[32] Yeni Özbek hükümeti, “Özbek Cumhuriyeti Devrimci Komitesi Bildirisinin kabulü ile bu düzenlemeyi resmileştirdi. 1925 yılının Şubat ayında Özbek SSC Sovyetlerinin İlk Kongresi, Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Kuruluşu Hakkında Bildiri’yi onayladı, Merkez Yönetim Kurulu’nu seçti ve Özbek Cumhuriyeti Halk Komiserleri Konseyi’ni onayladı. 13 Mayıs 1925’te SSCB’nin Üçüncü Sovyetler Kongresi, Özbek ve Türkmen cumhuriyetlerini resmen SSCB’ye kattı. Böylece birliğe katılan cumhuriyetlerin sayısı altıya yükseldi. İşte bu anda, yeniden idari bölümlere ayırma teknik anlamda tamamlanmıştı.
Moskova, yeniden bölümlere ayırırken, hem ideolojik hem de pratik amaçlara sahipti. Partinin teşkilatlanma konusunda kabiliyete yaptığı vurgu, parti yöneticilerini bir grup yerli kamu görevlilerinin dostluğunu kazanmaya meylettirdi. Otorite sahibi yerel liderlerle anlaşma yapmaktansa, daha genç ve şüphesiz daha kolayca ikna edilebilecek kişiler seçildi. Örneğin, Özbek Cumhuriyeti’nde, yeniden bölümlere ayırma başladığı zaman 26 yaşında olan Ekmel İkramov Özbek Komünist Partisi teşkilatının başına getirildi.[33] Hükümet teşkilatı ise, o zaman 28 yaşındaki Feyzullah Hocayev’in liderliği altındaydı.[34]
Hocayev, yeniden bölgelere ayırmanın on iki tane amacının olduğunu ifade etti: Ulusal düşmanlıkları ortadan kaldırmak; Sovyet sistemini halka yaklaştırmak; Basmacılar hareketini[35] yok etmek; Kızıl Ordu’nun işçi-köylü ulusal bölümlerini teşkilatlandırmak; ülkenin ekonomik rehabilitasyonunu hızlandırmak; sulama sistemini iyileştirmek ve pamuk üretimini artırmak; toprak reformu yoluyla fakirlerin ve topraksızların durumlarını iyileştirmek; kadınların özgürleşmesini hızlandırmak; bölgenin mali durumunu iyileştirmek; bölgenin kültürel gelişimini kuvvetlendirmek, demiryolu ağını, posta ve telgraf haberleşmesi hizmetlerini geliştirmek.[36]
Özbekler toprak paylaşımı işinde çok başarılı oldular. En verimli tarım arazilerine sahip Fergana vadisinde kazanımlar elde ettiler. Buna ilaveten, Çirçik nehri (Taşkent’ten geçer), Zerefşan nehri (Semerkant ve Buhara’dan geçer) ve Surhan Derya (Amu Derya nehrini besleyen başlıca kollardan biri) boşaltma havzalarına ve bu bölgelerdeki sulu tarım alanlarına sahip oldular. Amu Derya Nehri’nin kendisinin güneyde Sovyet sınırından itibaren aşağı kısmı ve Urgenç şehrinden itibaren yukarı kısmı üzerinde hak iddia etmediler. Bu bölge Türkmenlere bırakıldı. Daha sonra, Urgenç civarındaki verimli Hive vaha alanlarında -bu alanlar tamamen Karakalpak Otonom SSC içerisinde kalıyor- olmasına rağmen hak iddia ettiler. Kazaklar, Çhardara’nın alt kısmında Siri-Derya Nehri boyunca yer alan değerli tarım arazilerini aldılar. Ruslar, Kazaklarla nispeten daha yakın ilişkiler kurdular. Bu nedenle Ruslar, Siri-Derya vadisinin aşağı kısmının, merkezi Orta Asya içerisinde yer almadığı konusunda ısrar edebilirlerdi.
Tacikler ve Kırgızlar paylaşımda kaybeden taraftı. Tacikler, ulusal devlet olma niteliğini, bölgenin en güneyinde yer alan bir otonom cumhuriyet biçiminde elde ettiler. Özbekistan’da yaşayan ve sayıları büyük miktarlara ulaşan Tacik, çok az şey elde etti. Kırgızlara ise mera alanları verilmişti, fakat Fergana vadisindeki en iyi tarımsal alanlardan az bir miktarını elde edebildiler. Türkmenlerin nüfusu diğerlerine kıyasla azdı. Onlar bu bölüşüm görüşmelerinde etkili olmamış gibi görünmektedir. Düzenlemeler sonrasında Orta Asya’da Semerkant ve daha sonra Taşkent şehirleri siyasi ağırlık merkezi oldular. Fergana vadisi -bölgesel merkezi Hokand şehri ile birlikte- yeni güç yapısı içerisinde en az özümsenen bölge idi, öyle ki bu bölge, Özbek Komünist Partisi ve hükümetinde en az temsilcisi bulunan bölgedir.
Yeniden bölümlere ayırma, pek çok amacı gerçekleştirdi. İlk olarak Lenin’in “Yeni Ekonomik Politika”sının ekonomik rehabilitasyonu kolaylaştırması ile birlikte, bölgedeki kötü ekonomik durum iyileşti. Pamuk üretimi büyük ölçüde arttı, çünkü yerel ürünlerin ekildiği topraklar, SSCB’nin Avrupa bölümüne ihraç edilmek amacıyla pamuk üretimine ayrıldı. İkincisi, Rus göçmenlerin ve yerel beyliklerin dağıtılması ve bazı bölgelerde toprak reformu yapılması sonucunda rejim için halk desteği sağlandı. Hocayev sık sık, yeniden bölümlere ayırma için asıl ihtiyacın toprak dağılımından kaynaklandığını iddia etti. Kimi varlıklı çiftçiler 2000 desyatin[37] kadar arazi sahibi iken, fakir çiftçilerin bir desyatin veya daha az toprağa sahip olduklarını belirtti. Bu şartlar altında, yeniden bölümlere ayırma ve toprak reformu “bir yaşama mücadelesi değil, ölüme karşı bir mücadele” idi.[38]
Üçüncüsü, Basmacılar hareketi dağıtıldı; bu hareketin temel isteği en sonunda muğlak bir amaç olan Türk halkların birliğine indirgendi. Bu, tahsilli şehirli kesimin bir kısmı için güçlü bir kavramdı, fakat bu kavram Tacikler ve diğer azınlıklar için daha az çekici idi. Yine bu kavram, etnik-dil benzerliklerinin belli bir bölgeye bağlılığın sağladığı kimlikten daha az önemli olduğuna inanan Türkçe konuşan Orta Asyalılardan pek çoğunu harekete geçirmedi. Dördüncüsü, Panislamist birlik hareketi kontrol altına alındı. İslam hiçbir zaman Kafkasların bazı bölgelerinde olduğu gibi bu bölgede kuvvetlice yerleşemedi. Buna ilaveten, Orta AsyalIların pek çoğu vakıfların -din adamlarının kontrolü altındaki toprakların- yeniden dağıtılmasından faydalanıyorlardı. Son olarak, Bolşevikler, siyasi kontrolü daha kolay sağlayacak ve “Müslüman Kızıl Ordu” diye adlandırdıkları yeni kurulmuş milis gücüne eleman sağlamayı kolaylaştıracak biçimde, halkları daha küçük gruplara bölme amaçlarını gerçekleştirdiler.[39]
Ulusal Sınırların Belirlenmesi Girişiminin Sonuçları
Orta Asya’daki sınır düzenlemelerine ilişkin yukarıda yapılan analiz, sınır belirlemeleri sonucunda ortaya çıkan koalisyon şekilleri hakkında tahlil yapma girişiminde bulunmamıştır. Yine de, Orta Asya’da en etkili grubun Özbekler olduğu bellidir.[40] Özbeklerin tarihte oynadığı rol, onların bölgede hakimiyet kuracağına ilişkin pek çok kaygıları gündeme getirmiştir ve bu kaygılar Orta Asya’nın Özbek olmayan azınlık grupları arasında var olmaya devam etmektedir. Bu makalenin ilk paragrafında irdelenen beş Orta Asya cumhurbaşkanının resmi bildirisi, kimi açılardan “coğrafya kaderi belirler” ifadesini onaylar. Ortak anavatanları, Orta Asya halklarını birleştirmiştir.
Siyasetin çoğu zaman sadece sınırlar konusundaki anlaşmazlıklardan ibaret olduğu doğru ise, sınırların sadece harita üzerindeki çizgiler olmadığı da doğrudur. Sınırlar bir ülkenin kurumlarını şekillendirir. Bu kurumlar da toprak ile özdeşleştirilen çıkarların ne şekilde dağıtılacağını belirler. Sınır değişikliğinin problemlerle dolu olması, kurumsal değişikliğin çıkarların dağıtılış tarzında bir değişiklik anlamına gelmesi nedeniyledir. Herhangi bir zaman diliminde, bir kurumsal yapıdan, bu yapının kendilerine üstünlük sağlaması nedeniyle, faydalananlar vardır ve bunlar bir değişiklik halinde üstünlüklerini kaybedebilirler. Bu kişiler doğal olarak değişikliğe karşı çıkma eğilimindedirler. Kurumsal yapıdan çıkar sağlamayanlar bu nedenle -ve başka nedenlerle de- değişiklikten yana olabilirler. Fakat, bu gruplar ve koalisyonlar iktidarda değildirler ve özellikle çıkar sağlayanlardan olmadıkları için sonuçları etkileme kapasiteleri daha azdır. İşte bu, Orta Asya cumhuriyetlerinin cumhurbaşkanlarının kendi başlarına kaldıkları zaman sınır ve kurumsal değişiklikler yapılmasını isteyebilecek olmalarına rağmen, toplu olarak hareket ettikleri zaman, her birinin şimdilik değişikliğe karşı çıkmayı neden mantıklı bulduğunun bir açıklamasıdır.
Prof. Dr. Gregory GLEASON
New Mexico Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü / A.B.D.
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 18 Sayfa: 854-861