Hoca Ahmet Yesevi’nin doğum tarihi, ölüm tarihi ve kaç yaşına kadar yaşadığı konusunda farklı rivayetler olsa da bu hususa ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. 63 yaşında Çilehane’ye girdiği belirtilir. İşte bu yaştan itibaren kaç yıl yaşadığı henüz kanıtlanmamıştır. Kazakistan’dan bilim adamı Muhammetrahim Canmuhammetoğlu ölüm tarihi olarak gösterilen 1166 senesinin “ölmeden önce ölüm” olduğu görüşüyle 126 sene yaşında vefat ettiğinden söz edilir. Bu belirsizliğe karşın bilinen bir gerçek var ki 63 yaşına geldiğinde bir insanın bağdaş kurarak durabileceği kadar bir alanda yaşamını sürdürmesidir. Sadece ihtiyaçları ve öğrencileri için yukarı çıkmış.
Ahmet Yesevi bugünkü Kazakistan Cumhuriyeti’nin Çimkent iline bağlı Sayram şehrinde doğmuştur. Mezarının üzerindeki küçük türbe Emir Timur tarafından devasa bir yapıta dönüştürülmüştür. Bu türbenin Türk ve İslam Dünyası için büyük bir öneme sahip olduğu açıktır. Çünkü Ahmet Yesevi demek İslam’ın özü, gerçek tasavvuf yoludur. Türkçe’dir, milliyettir, emektir, adalettir, kavrayıştır. Kazakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev onu şöyle tarif etmektedir. “Türk töresini ve İslam Tasavvufunu yoğurarak İslam dinini bize öğreten ulu kişi…”
İşte Yesevi Türbesinin çilehane kısmında bazı eşyalar ve materyaller sergilenir. Bunlardan biri de Ahmet Yesevi’nin yetiştirdiği öğrencileri (Alperenleri) gösteren haritadır. Haritada okların uzandığı isimler onun yolundan gidenleri işaret eder. Türkiye de haritada yer alır. 72 numaralı ok Hacı Bektaş Veli’yi gösterir. Her gittiğimde yeniden incelerim bu panoyu…
Aslında bu eski harita hiç eskimeyen ama doğrusu hak ettiği şekilde irdelenmeyen bir gerçeği ve kesişmeyi anlatır. Yesevi’den Bektaşi’ye, Türkistan’dan Anadolu’ya uzanan bir büyük ortaklığın izleri ve etkileri…
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel “Hacı Bektaş Veli El Kitabı” adlı eserinde Hacı Bektaş Veli’nin Menkıbevi hayatına ilişkin bölümde yeterli tarih bilgilerine sahip olunmasa da yine Menkıbe’ye göre onun Hoca Ahmet Yesevi’nin batın ve zahir ilimlerine sahip öğrencisi Lokman Parende’nin yanında eğitim aldığından söz edilir. Güzel’in çalışmasında şu olay rivayet olunur:
Hacı Bektaş Anadolu’ya gelirken kimi zorluklarla karşılaşır. Kayseri’ye, oradan Ürgüp’e ve Üçhisar’a varır. Üçhisar’da halk birbiriyle kavgaya tutuşmuştur. “Köyde konaklayacak yer var mı?” diye sorar. Köylü onun özelliklerini fark edince dinlemeye ve merak etmeye başlar. Köylülerden biri “Ey Tanrı dostu nereden gelip nereye gidersin? Maksadın nedir?” diye sorar. Rivayete göre şöyle söyler Hacı Bektaş: “Horasan’dan Hicaz’a Oradan da Sivas şehrine gitmekteyim. Maksadım şaki olana aman vermemek ve ahalinin sulh ile bir arada yaşaması için lüzumlu olan hakikat sırlarını anlatmaktır. Bunun için Pirim Hoca Ahmet Yesevi’den emir alıp Anadolu’ya geldim” der.
Eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek’in bu husustaki ifadesi de nettir: “Ahmet Yesevi’nin Diyarı Rum’a yani bugünkü anlamıyla Anadolu’ya ve Balkanlar’a gönderdiği halifesi ise Hacı Bektaş Veli’dir. Hacı Bektaş göçüp geldiği bu yeni vatanda artık sadece bir mürşid değil aynı zamanda bir pîr olmuştur. Yani Yesevîlik yolu yeni vatana göre yeniden oluşmuş ve adına Bektaşîlik denilmiştir.” Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin de kurucu Mütevelli Heyet Başkanı olan Zeybek’e göre Bektaşî yolunun temel kaynağı, Hacı Bektaş Veli Velâyetnâme’sinde Hacı Bektaş’ın pîrinin Ahmet Yesevi olduğu anlatılır. Velâyetnâme’de Ahmet Yesevi’nin Hacı Bektaş Veli’yi yetiştirdikten sonra ona kutsal emanetler verdiği ve Anadolu’ya gönderdiği ileri sürülür.
Bu konuda kapsamlı çalışmalara imza atan araştırmacı-yazar Hayati Bice ise Hacı Bektaş-Yesevi arasındaki doğrudan bağlantıda bir kanıt olmadığını vurguluyor. Fakat buna rağmen Bice de her ikisinin aynı kültürel arka planı paylaştığını ifade ediyor. Bice’nin bu ortaklaşmanın önemine ilişkin görüşü şu şekilde: “Türk dünyasını Ehlibeyt sevgisi etrafında birleştirmeleri önemli. Türk Müslümanlığı adlı yaklaşımın tasavvuf ekseninde oluşması daha insancıl ve Allah sevgisi odaklı bir İslam anlayışı hem Türkistan’da hem de Anadolu’da bu sayede yayıldı. Günümüze kadar geldi. Günümüzdeki selefi ve Allah ile korkutucu yaklaşımlar bir tehdide dönüşme riski içeriyor.”
Yesevi yolunun ve düşüncesinin Bektaşiliğin ilham kaynağı olduğu görülmektedir. Bu ilişkiye yönelik anlatılar anakronik olsa da Türkistan’dan Anadolu’ya uzanan bu köprünün varlığı büyük Türk Dünyası ve coğrafyası için oldukça kıymetlidir.
Diyorum ki Hacı Bektaş Veli’yi Türkistan’ın, Pir’inden Hoca Ahmet Yesevi’den koparmak mümkün değildir. Aksine onların maneviyat ve düşünce dünyasındaki birlik Türkistan-Anadolu birlikteliğinin de müstesna bir başucu kaynağıdır.
Alevilik-Bektaşilik üzerine çalışan kişi ve kurumların Türkistan’a ve Yesevi yoluna daha fazla odaklanması, bizzat o bölgeden kaynaklarla çalışmalar üretmesi mezhepsel ayrışmaya çanak tutan girişimlere karşı da katkılar sağlayacaktır.