Prof. Dr. Mehmet KAPLAN: GASPIRALI İSMAİL BEĞ

 

GASPIRALI İSMAİL’İN AVRUPA MEDENİYETİ, SOSYALİZM VE İSLAMİYET HAKKINDAKİ ESERİ 

SUNUŞU

Prof. Dr. Mehmet KAPLAN

1851 yılında Kırım’ın başkenti tarihî Bahçesaray’a yakın Avcıköy’de doğan Gaspıralı İsmail, Gaspıralı Mustafa Ağa’nın oğludur. Gaspıra, Kırım’ın kıyı kesiminde, Yalta ile Aluşka arasında bulunan bir Türk köyüdür. 1810 da bu köyde doğmuş olan Mustafa Ağa Türklere karşı bü­yük ilgi duyan ve onları koruyan Kafkasya Genel Valisi Kinaz Varantsof tarafından Odesa’daki “Dük de Rişelyö” lisesinde okutulmuştur. Bu li­seyi bitiren Mustafa Ağa, Kinaz’ın yanında tercümanlık yapmış, Teğmen (paruçik) rütbesine ulaştıktan sonra 1848 yılında emekliye ayrılarak köyüne dönmüştür. Burada Kırım asilzadelerinden Ilyas Mirza Kaytanof’un kızı ile evlenen Mustafa Ağa 1854 de ailesi ile beraber Bahçesaray’a gelmiştir.

Bahçesaray’da ilk öğrenimini yapan Gaspıralı İsmail on yaşlarında Akmescit jimnazına (lisesine) gönderilmiştir, iki yıl burada okuyan İs­mail, daha sonra Varonej şehrinde bulunan askerî okula girmiş, oradan Moskova Askerî İdadisî (Askerî lisesi) ne geçmiştir. Bu okulda çeşitli Türk ülkelerinden gelen birkaç öğrenci daha vardır, İsmail Türk olma­ları dolayısiyle onlarla arkadaşlık eder.

O  sıralarda bütün İslavları birleştirme gayesini güden Panislavizm akımı, Rus gençleri arasında büyük bir heyecan ve fikir cereyanı uyan­dırır. Türk asıllı olan İsmail tabiatıyla bu akıma katılamaz. Tam tersine bu akım onu kendi ırkdaşları üzerinde düşündürür. Moskova yıllarında Panislavist yazarların çevresinde bulunan İsmail, Rusya’daki müslümanları ve Türk ırkının târihî kaderini düşünür. O, 1867 yılında altıncı sını­fa geçip tâtil aylarında Kırım’a dönünce birkaç arkadaşı ile beraber Türklerin hür olarak yaşadıkları Osmanlı ülkesine gelmek ve Girit savaşına katılmak ister. Bu onun için büyük bir idealdir. Bir kayıkla kırk beş gün kürek çektikten sonra Don nehrini geçerek Odesa’ya gelirler. Fakat pa­saportları olmadığı için Ruslar tarafından yakalanarak Bahçesaray’a gönderilirler. Bu tarihten sonra Gaspıralı İsmail, bir daha okula dönemez, Bahçesaray’da Mengli Giray’ın kurmuş olduğu medresede rusça öğret­menliği yapar. Bu târihte henüz onyedi yaşındadır. 1869 yılında Yalta’da Dereköy okuluna gelen Gaspıralı, öğrencilere rusça ile beraber yeni bir usulle türkçe dersleri de verir. Gaspıralı’nın ideali Türkler arasında İs­tanbul türkçesine dayanan sade bir ortak yazı dili kurmak ve Türkler arasında birlik şuuru uyandırmaktır.

Gaspıralı İsmail, 1871 yılında bilgisini arttırmak ve fransızca öğren­mek için Paris’e gider. Burada geçimini çalışarak sağlar. Meşhur Rus yazarı Turgeniyef’in sekreteri olur. İsmail Bey, Paris’de ve Avrupa’nın diğer şehirlerinde bulunduğu esnada Batı medeniyetinin içyüzünü öğre­nir. Onun bu kitapta ileri sürdüğü fikirler Avrupa’da bizzat yaşadığı ha­yat tecrübelerine dayanır.

1874 yılı sonlarında Gaspıralı İsmail İstanbul’a geldi. Cerîde-i Askerîye’de mütercim olarak çalışan amcası Halil Efendi’nin yanında kal­dı. Bahriye’ye girerek Osmanlı ordusunda çalışmak istedi. Olmadı. 1875 de yeniden Kırım’a döndü. Halkın hayatını yakından inceledi. Köy dü­ğünlerine, derviş ve ulemâ meclislerine girdi. Beylerin ve ağaların ziyâfetlerinde bulundu. Kendisini halk hizmetlerine verdi. 1878 yılında Bahçesaray belediye reisi seçildi. Dört yıl bu (vazifede kaldı. Birçok faydalı işler yaptı. 1879 da gazete çıkarmak için Çar hükümetine başvurdu. Mü­racaatı kabul olunmadı. 1881 yılında “Genç Molla” takma adı ile Akmescit’te çıkan Tavrida gazetesine rusça makaleler gönderdi. Daha sonra bu yazılarını “Rusya Müslümanlığı” adıyla kitap halinde yayınladı (1881)

Gaspıralı İsmail, bu kitabında, hayatı boyunca savunduğu şu fikir­leri ileri sürer:

Rusya’da bulunan Türkler, ileri gitmek için kendi okul ve medrese­lerinde çocuklarına çağdaş ilimleri ve san’atları ana dilleri ile öğretme­lidirler. Bununla da kalmayarak kendi dillerinde kitaplar, dergiler, gaze­teler yayınlamalıdırlar. Gaspıralı, kitabını Rusları ürkütmemek için bü­yük bir mahâretle yazmış ise de Rus tenkitçileri bu fikirlerin arkasında bir Türk birliği gayesi bulunduğunu keşf etmişlerdir.

Gaspıralı, nihayet 1883 yılı Nisan ayının 10 unda Bahçesaray’da, özlediği Tercüman gazetesini yayınlamayı başarır. Bu gazete Rusya Türklerinde büyük bir heyecan uyandırır.

Gazetenin yayınlanmasında romantik bir aşk hikâyesinin de rolü vardır:

1882 yılında, Kazan Türklerinden zengin fabrika sahibi İsfendiyar Bey’in kızı Zühre Hanım amcası İbrahim Bey ile Kırım’a gelirler. Gü­zel, uyanık bir kız olan Zühre Hanım yazılarından tanıdığı Gaspıralı’ya hayrandır. Kırım’a gelir gelmez onu arar, bulur. Gaspıralı, Zühre Ha­nım ile amcasını Kırım’da gezdirir. Onlara Kırım’ın târihî yerlerini ve tabiat güzelliklerini gösterir. Bu esnada iki genç arasında kuvvetli bir aşk duygusu uyanır. Gaspıralı, Zühre’yi babasından istemek üzere mâlikânelerinin bulunduğu Simbir vilâyetine gider. Fabrikatör İbrahim Bey, bir asilzâde, hattâ derebeyidir. Evinde Gaspıralı’yı misafir ederse de, kızını isteyince onu kovar. Fakat Zühre Hanım her şeyi göze almıştır. Aralarındaki anlaşma üzerine Gaspıralı bir gece yarısı kızakla Zühre Hanım’ı kaçırır, Kırım’a götürür, imam nikâhı kıydırarak onunla evlenir. Tercüman, Zühre Hanım’ın altın ve elmaslarıyla çıkar. Zühre Hanım, Türkçülük gayesinde kocasını ölünceye kadar desteklemiştir. Ancak ci­ğerlerinden hastadır. 1903 yılında Bahçesaray’da ölmüş ve Mengli Giray Han türbesine gömülmüştür.

Gaspıralı’nın yazılarında en çok ehemmiyet verdiği husus, Türkler arasında dil birliği meselesidir. Bütün Türk lehçelerinde ortak olan keli­meler vardır. Bunlar esas alınarak Türkçe zenginleştirilmelidir. Rusya Türkleri rusçadan, Osmanlı Türkleri Avrupa dillerinden kelime almak­tan sakınmalı, yeni kelimeler ortak türkçeden alınmalı veya türetilmelidir.

***

Gaspıralı İsmail Bey’in üzerinde durduğu fikirlerden biri de, kadın- erkek eşitliği ve kadınların okutulmasıdır. O, yayınlanan bu risâlesinde de görüleceği üzere, Batı’nın körükörüne taklidinin aleyhindedir. İslâ­miyet’e yeni bir gözle bakar ve onun sâdece Türkleri değil, bütün insan­lığı kurtaracak yüksek beşerî kaideler ihtiva ettiğine kanidir. 1905 yı­lında Türkçülüğü “Dilde, fikirde, işte birlik” formülü ile özetler.

Gaspıralı, Rusya Türklerini uyandırmak için pek çok çalışmış, şehir şehir, köy, köy dolaşmış, yayınladığı gazete ve kitapları bizzat dağıt­mış, konferanslar vermiş, okullar açmıştır. Gerçi bu son derece güç ol­muştur. Gaspıralı’nın karşılaştığı en büyük güçlük gittiği yerlerdeki Türk halkının kayıtsızlığıdır. 1881 yılı Mayısında Petersburg’a giden ve orada Tonguç adlı dergisini bastıran Gaspıralı, Türk tüccarlarının da katıldığı Nijnihovgorot sergisine gider. Dergi nüshalarım bizzat dağıtır. Abone kaydeder. Oradan Kazan’a gelir. Volga-Kama otelinde konferans vermek için bir salon hazırlattırır. Konferansa sadece üç kişi gelir. Fakat Gaspıralı yılmadan ölümüne kadar çalışmalarına devam eder.

Bütün ömrünü Rusya Türklerini uyandırmak için didinmekle geçi­ren Gaspıralı çalışmalarının karşılığını hayâtta iken görmüştür. Onun tesiriyle Kırım’da ve diğer Türk ülkelerinde pek çok Türk genci yetiş­miş, bu gençler de gazete, dergi çıkarmışlar, okul açmışlar, Türklük, ilerilik ve çağdaş İslâmlık şuurunu uyandırmışlardır.

1914 yılının 11 Eylülünde, 63 yaşında ölen Gaspıralı İsmail Bey’in cenazesinde altı bin kişi bulunmuştur. O da eşi gibi Bahçesaray’da Mengli Giray Han türbesine gömülmüştür.

Kendisini bir ideale adayan bu yalnız adam, Türklük dünyasında çok geniş akisler uyandırmıştır. Rus ihtilâlinden sonra Türkiye’ye ge­len Kırım aydınlan onun hâtırasını devam ettirmişlerdir. Bu aydınlar­dan biri olan Kırımlı Cafer Seydahmet, 1934 yılında, Atatürk’ün sağ­lığında “Gaspıralı İsmail Bey” adıyla 248 sayfalık bir kitap çıkarmıştır. Fakat maalesef bu büyük Türkçünün adı daha sonra unutulmuştur. Bu­nun başlangıca sebebi, onun eserlerinin Türkiye türkçesine çevrilmeyişi ve kaynaklara gitmeyiştir.

İtiraf edeyim ki Gaspıralı’nın bütün yazılarını okumadım. Tesâdüfen elime geçen “Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvâzene” adlı 30 sayfalık küçük risalesi (r.1302/m.1886-1887 yılında İstanbul’da Ebüzziya matbaasında basılmıştır.), ileri sürdüğü fikirler bakımından bana çok mühim ve çok aktüel geldi. Dili, o devre göre epey sâde olan bu risaleyi daha rahat okunsun diye bugünkü türkçeye aktardım.

Türkiye’nin dışında yaşayan milyonlarca Türk vardır. Bizim de bir Türk olarak onlara karşı ilgi duymamız gayet tabiîdir. Bu, Turancılık mânasına gelmez. Şahsen politik mânâda Turancılık hayaline hiç bir za­man kapılmadım. Fakat bütün Türklerin, bulundukları ülkelerde uyan­malarını, ileri gitmelerini, millî dil ve kültürlerini muhâfaza etmelerini, hür ve müstakil olarak yaşamalarını candan arzu ettim.

İngilizler, Almanlar, Fransızlar ve İspanyollar gibi Türkler de, ta­rih boyunca çeşitli ülkelerde birbirinden ayrı, hatta birbirleriyle sava­şan devletler kurmuşlardır. Fakat bu durum onların aralarında kültür münâsebetleri tesis etmelerine engel olmamıştır. Atatürk’ün ölümüne kadar Türkiye ile dış Türkler arasında kültür münâsebeti devam etmiş, İnönü devrinde bu münâsebet kesilmiştir. Halbuki Türkiye’nin dışındaki çeşitli ülkelerde milyonlarca Türk’ün yaşadığı bütün dünyanın bildiği bir vâkıadır. Rus ve dünya türkologları onların dilleri, edebiyatları, tarih­leri ve san’atları ile durmadan meşgul olurlar. Türkiye’de 1950 yılından sonra dış Türkler’e karşı ilgi yeniden uyanmıştır. Bunun devam etmesi lâzımdır. Bu konuda yapılacak şey, dış Türkleri bilmektir. Dış Türklere âit bütün eserler Türkiye türkçesine çevrilmeli, hattâ bunun için bir müessese kurulmalıdır.

Umuyorum ki, Gaspıralı’nın bu küçük risâlesini okuyanlar, ona kar­şı ilgi duyacaklar, onun ve diğer dış Türklerin fikir ve edebiyat eserle­rini Türkiye türkçesine çevireceklerdir.

Kaynak: TÜRK KÜLTÜRÜ / SAYI 180    YIL. XV   1977
***
Mehmet Kaplan’ın günümüz alfanbesine sadeleştirerek aktardığı risale buradadır:
https://www.ulkuyaz.org.tr/ismail-beg-gaspirali-avrupa-medeniyetine-bir-nazar-i-muvazene/