KALPLERİN YIKANDIĞI
MÜBAREK AY:
RAMAZAN
SERDENGEÇTİ
Osman Yüksel “Kalblerin Yıkandığı Mübarek Ay” başlığıyla kaleme alıp 13 Ocak 1965 tarihli Yeni İstiklal gazetesinde yayımladığı makalede, mübarek Ramazanı – bakınız- nasıl duygulandırıcı bir üslupla anlatıyor:
“Bu yıl da mübarek Ramazan öksüz ve garip Anadolu’ya bir Tanrı misafiri gibi sessizce geldi. Onun gelişini radyolarımız haber vermedi. Bayraklar asılmadı. Toplantılar yapılmadı. Nutuklar çekilmedi. Din ve iman gayretinin kurtardığı bu topraklarda Ramazanlar ve dini bayramlar kendi haline bırakılmış yetimler gibidir. Varsın böyle olsun…
Bizim alayiş ve nümayişle işimiz yok. Biz, mü’min bağrı yanık Anadolu halkı, bu Tanrı misafirlerini, bu yetimleri göz yaşlarımızla bağrımıza basıyoruz.
Şu anda mağripten maşrıka (batıdan doğuya) kadar uzayan ülkelerde milyonlarca insan, 1400 sene evvel sahraların ortasından doğan güneşi seyrediyor. Hira Dağı’ndan yükselen sesi, Ulu Peygamber’in sesini dinliyor. Günün beş vaktinde, on binlerce minareden ufuklara kadar yayılan ses, onun sesidir. Minareler, şerefeler onun şerefine, onun aşkına yanıyor. Kalplerimizin, gönüllerimizin saltanatı onundur. Dudaklarımız onu söyler, avuçlarımız ona doğru açılır. Bu susuzluklar onun için, bu intizarlar onun içindir.
Ramazanda iftara yakın zamanlar duaların, dileklerin kabul olduğu, intizar ve yalvarışlarla dolu o harikulade anlar ne hoştur. Besmele ile başlanıp şükürle biten yemekler, nimetler, Allah’ın insana lütfettiği dünya nimetleri ne hoştur.
Sonra teravih namazları… Uzun ibadetler… O, tekrar Allah’ın huzurunda duruşlar, tekbirler, rükular, secdeler… Yerle bir oluşlar. O, aslına dönmenin, Rabbine kavuşmanın bütün yolları… Namazlar… Namazda her hareket insanı Allah’a götürür.
Ramazanın her saniyesinde, her anında Yaradan’a kul olma, kendini unutma, nefsini öldürme var. Bu kul oluşta sonsuz ve ebedi hürriyet var.
Oruçtan ve namazdan sonra insan bambaşka bir âleme göçer. Bütün kesafetlerden sıyrılır, adeta nur olur. Ramazan maddenin ruha teslim olduğu aydır. Ruhun vüs’atine, ruhun saltanatına mani olan engeller ısrarla, sabırla yıkılmıştır.
Ulu Peygamber, nefisle mücadeleye ‘Cihad-ı Ekber – Büyük Cihad’ demiştir. Bunu başarmış, ihtiraslarla mücadele az şey midir?
Sabaha karşı uyanışlar… Sahurlar… Bir başkalık ve değişiklik… Milyonlarca insanın bir anda içten gelen bir emirle, tatlı uykularını seve seve terk edişleri… Din ne büyük kuvvet, İslamiyet ne büyük din. Onun yerini hiçbir şey tutamaz.
Şafak söker, müminler yine Allah’ın divanındadırlar. Açılan gök kapıları, kalp kapıları… Mavi aydınlıklarla eriyen, Tanrı’ya ulaşan gizli niyazlar… Yeni doğuşları, yeni duyuşlarla karşılamak. Gündüzleri açlığın verdiği sermestlikler, kuruyan dudaklar, yaşaran gözler, titreyen kalbler…
Ramazan! Ey Allah’ın zamana aks eden lütfu!
Ey bizi Allah’a götüren günler… Otuz gün, otuz bin defa kalblerimizin yıkandığı mübarek ay!
Yine gel!.