2002; resmî ideolojiye hasımlıkta başı çektiği kabul edilen Millî Selâmet / Refah Hareketi’nin farklı gömlekli uzantısı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarıdır, dolayısıyla resmî teolojinin de Osmanlı sonrası ilk iktidarıdır.
Milliyetçi kanadın da muhafazakârlık adı altında düştüğü “resmî ideoloji” tuzağı, cumhuriyetle ve laiklik gibi cumhuriyet değerleriyle hesabı olanların bulduğu bir kavram kılıfı üzerinden devlet karşıtlığıydı.
AKP İktidarı’nda resmî ideoloji tabirini duymaz olduk. Neden; resmî ideolojiden resmî teolojiye geçtiğimizden mi? Resmî teoloji derken de standart din anlayışını kastediyoruz; diyanet bazlı resmî din anlayışını.
Aslında bu yazının başlığını “Din Sporu ve Ülkemizdeki Müslümanlık Antrenmanları” da koyabilirdik. İlk âyeti bile ömründe ‘oku’mayanlar alınır ve namaz-niyaz hareketleriyle, cenaze-kandil kutsamalarıyla Sırat’tan Cennet’e atlama taliminde bulunanlar itiraz ederlerdi.
Yada “Müslümanları Kıblesi Kâbe mi, ABe mi?” olabilirdi. Bu defa ‘Niyet ettim Allah için…’ ile başlayan cümleleri ancak ezberleyebilen cami çay ocaklarındaki cemaatimiz bozulur ve bol ‘tövbe, tövbe’li cümlelerle cevap verme zahmetine katlanırdı.
Oysa AB ülkelerine sığınmak için onlarca Müslüman ülkeden insanlar muşambadan botlarla ve kâğıttan can yelekleriyle dünyanın hazin manzaralarından birini sunuyorlar. Ve bu durumun tek bir savaşla ilgisi yok; her zaman böyle. American Green Card’ını alabilen 3-5 bin kişi arasına girebilmek için Türkiye Müslümanları bir taraflarını yırtmıyor mu?
Namazda, nüsukta niyeti dil olarak ‘Allah için’ yapmaktan öte günlük yaşamdaki iş ve alışverişleri, konu ve komşuluklara yaklaşımları Allah için yapmak lüzumu var. Çevreni ve beldeni Cennet’e çevirmeden bazı sportif hareketlerle Cennet ödülü kazanacağını umanlar Kur’an ve fıtrattan haberdar mı?
AB ve ABD’den talimat alan Müslüman idareciler ile ülkelerindeki İktidar sahiplerinin sözünden çıkmayan din âlimleri / İslamî tipler bir de yaptıklarını ve yaşadıklarını din diye sunmuyorlar mı?
Hiç sormuyor musun; dünyanın en mükemmel dini bizde de, niye dünyanın en kötü ve en geri medeniyetlerini biz yönetiyoruz? Bozuk ve tahrif edilmiş dinlerin mensuplarının ileri medeniyetleri neden gözümüzü kamaştırıyor peki?
Soru sormayacaksın, sana da “Rabb’in kim, Dinin ne, Kimin ümmetisin?” sorularından başka soru sorulmayacak; cevapları da 70 yıldır ezberliyorsun ya Millî Piyango sana çıkmasın da kime çıksın?
“Melekler dişi mi, erkek mi?” merakındaki Bizans hastalığına tutulduk, gidiyoruz baht rüzgârına göre. “Tavuktan kurban olur mu”, “Sakız orucu bozar mı” ve evlilik, cinsî münasebet gibi işlerin fetva hattıyla büyük hizmetlerde bulunan Diyanet’imizin reisi de maşallah Cemil Meriçvari cümleler kurabiliyor.
Hiç mi Allah korkunuz yok kardeşim? Hiç mi cesaretiniz yok? Hiç mi Kuran’ı referans almazsınız? Hiç mi emekli olmadan hakkı söylememek? Hiç misiniz?
Hadi Atatürk’ün kurumunda devletten maaş ve milletten ekstralarla güzel güzel idare ediyorsunuz da “İnnellezîne yektumûne mâ enzelellahu min’el-kitâbi ve yeşterûne bihi semenen kalîle. Ulâike mâ ye‘külûne fî bütûnihim ille’n-nâr” (Bakara 174) hükmünü nasıl göğüsleyeceksiniz?
Din Devlet’in midir, Diyanet’in midir yoksa Allah’ın mı? Resmî din olur mu?