Süleyman PEKİN: BİR GIDIM GÜZELLİK, BİR KAMYON KÖTÜLÜK

BİR GIDIM GÜZELLİK, BİR KAMYON KÖTÜLÜK
Süleyman PEKİN

2015 çok kanlı ve karışık bir yıl olarak kayıtlara girdi. Aksiyon sahneleriyle

başdöndüren ve bitmek bilmeyen bir ortaçağ korku filmi gibiydi adeta.. Kutsanmış terör,

hortlayan kölelik, can havliyle milyonların kaçışı, kim kime dum duma çatışmaları, denizlere

dökülen çocuk cesetleri, sınırdan sınıra yığıla yığıla yürüyen insanlık… Türkmendağı, Halep,

İdlip, Azez, yardım, dram, bomba…

1 yılda 2 seçim geçirdik. İlkinden sonra Devletimiz güvenliği ancak hatırladı.

Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı terörle anladığı dilden konuşma

çizgisine gelerek toplumsal tansiyonu düşürdü. Şehitlerimiz var, sivil kayıplar oluyor,

hendekler kapatılırken bölücü unsurlar okul-hastane-cami ayrımı yapmaksızın dehşet

saçmaya çalışıyor. Bir zamanlar yol verilen terörün şimdi kökü kazınma eğiliminde.

Rusya ile aramızda yaşanan uçak krizi sonrasında Hendekçilerle Dayanışma Partisi

Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşüp dış

destek alabiliyor. Milletin canı burnunda, adam “özyönetim” derdinde.. Bu kadar büyük

ihanet ancak Osmanlı’nın son / savaş yıllarında yaşanabilirdi. Bir ülkenin içindeki bir unsur

yada bir kimse sizin kriz içinde olduğunuz ve hasım bellediğiniz bir dış ülkenin hem de

Dışişleri Bakanıyla görüşecek ve sonrasında da o ülke içerisinde …klu kürekle

kovalanmayacak ha..!

Kör Hüseyin Paşa’nın, Molla Selim’in, Yusuf Kamil ve Abdrürezzak Bedirhan’ların

yolundan giden Selo-can(!) Rusya-Ermenistan-İran-Esad-Ebadî cephesinde yerini alıyor.

Aklımıza İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nda Osmanlı’yı arkadan vurmak için anlaşma imzalayan

Bogos Nubar Paşa ile Kürt Şerif Paşa geliyor. Terörün Batı bölümüne ve bilhassa İstanbul’a

taşınmasına çalışılması ve 3 aylık bebekle 73 yaşındaki dedesinin vurulması bu anlama

geliyor.

PKK’nın 1984 Siirt Eruh’tan başlayarak Türkmen-Kürt ayırmaksızın yaptıkları

katliamları da unutmadık, 6-7 Ekim Olayları’nda (2014) Kobani bahanesiyle hunharca

katledilen Yasin Börü ve arkadaşlarını da.. 60 günlük bebeğe ve onu ambulansa taşımak

isteyen ihtiyar dedeye kurşun sıkanları asla unutmayacağız. Miray Bebeği, kalbimizde

Aylan Bebeğin ve diğer ölü bebeklerin yanına koyuyoruz.

Rusya Krizi sürdükçe tasmadan salınan köpeklerin Türkiye’nin iç düzenini bozma

adına yapacaklarına yeni yılda daha çok şahit olacağız. 2016 geçen yıla göre daha zorlu,

daha kanlı ve daha karışık geçmeye aday gibi gözüküyor. Rabb’im üzerimizde dolaşan kara

bulutları hayra dönüştürmek için bizlere milletçe akıl-fikir ve feraset versin. Ölen

masumların ve günahsızların yüzüsuyu hürmetine bize güç ve imkân nasip etsin inşallah.

2015’in son güzelliği bence “Ertuğrul 1890” filmi. Hem 125 yıl önce batan Ertuğrul

Gemisi üzerinden Türk-Japon dostluğunu hem de 1985 Tahran Olayları esnasındaki tarihî

dostluğumuzun devamını anlatan harika bir film. Akıcı, hareketli ve duygusal.. İnsana iyilik

gibi, yardım gibi, dostluk gibi hassaları hatırlatıyor. Karşılık beklemeyen bir millî olgunlukla..

Bunca dert ve sıkıntı arasında iyi bir motivasyon aracı olur. Ve kimbilir belki de ABD,

AB, Rusya, Çin arasında sıkışan dünya için yeni bir menfez açılmasına vesile olur. Belki de

Türkiye ile Japonya’nın eşbaşkanlığındaki yeni küresel eksen Afrasya Birliği’nin

kurulmasına başlangıç teşkil eder.

Ne dersiniz; Miray bebekler için biraz daha umutlanmaya hakkımız yok mu?