İdeolojik hareketler, genellikle bir veya birden çok sayıdaki teori kitapları ile beslenirler. Uygulama, zaman ve mekân şartlarına göre teoriden bağımsız gelişse de özellikle “Ülkücü” hareketlerde hedeften uzaklaşmamak için “teori”yle barışık olmak gerekir.
İskender Öksüz tarafından 1977’de kaleme alınan “Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi’nin üzerinden tam 35 yıl geçmiştir ve hızla değişen dünyada bu süre, ideolojik istikrar açısından uzun bir süredir.
“TMFS-Teori”nin yazıldığı günlerde Kapitalizm, henüz “Global sermaye” adını almamıştı ve “CIA ajanı” yerine “devşirilmiş kamu diplomatları” kullanmaya başlamamıştı. Varşova paktı Türkiye’ye değerli bir konum kazandıran denge unsuru olarak 25.000 nükleer füzesi ile dimdik ayaktaydı. Her 1 Mayısta, Kızıl Meydan’da klonlanmış kazlar gibi süzülen Kızıl Ordu, güçler dengesine olan güvenimizi kamçılıyordu.
– Komünistler Hızlıydı: Kızıllar, Vietnam’da zafer kazanmıştı. Küba ve Kuzey Kore’ye, Kuzey Yemen, Angola, El Salvador gibi Komünistlerin egemen olduğu ülkeler katılmıştı. İsrail’in çevresinde BAAS’çı Sovyet yanlısı rejimler kurulmuştu. Varşova Paktı’nın en çok sınırı olduğu NATO üyesi Türkiye’ydi.
Türkiye’de sokakta devrimci bir silahlı güç vardı ve anayasal statüyü koruması beklenen Cumhuriyetçiler, hızla Marksistleşmişti. Ordu, kışla duvarlarının gerisine çekilmiş; NATO talimnamelerine bağlı olarak pusuya yatmıştı. Milliyetçilerin sokakta yürüme, can, mal ve öğrenim hakları yani beşeri ve siyasi güvenlikleri kendi ellerine bırakılmıştı.
– Siyasal İslam Yavaştı: “Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi – Teori” kaleme alındığında henüz İran İslam devrimi gerçekleşmemişti. Kentli nüfusun köylü nüfusa oranı % 35’ti. Kentlerde Cumhuriyetin getirdiği değerlere bağlılık konusunda iyi kötü bir bilinç vardı. “Evdeki İslam”la, çok uzakta belirmeye başlayan “Siyasal İslam” arasında elle kapatılacak kadar küçük bir mesafe yoktu.
Türkiye’de İslam’la siyaseti yan yana getirmeye çalışan Milli Selamet Partisi, Türk olmaktan ve milli olandan rahatsız görünmüyordu. Ağır sanayi, yerli malı, milli görüş, taklitçilikten uzak bir kültür hayatı gibi müspet muhafazakârlığı okşayan görüşleriyle “yanında oturulabilir” bir görünüm arz ediyordu. Bu yüzden de “siyasi ümmetçilik” kavramı belki de ilk kez bu kitapta “reel politik”e yabancı, zayıf bir teorik arayış olarak tasvir edildi.
– Liberal Kapitalizm Sorunluydu: Kitabın yazıldığı tarihlerde Türkiye’de kamu sektöründe çalışan vasıflı işçi sayısı özel sektörde çalışandan fazlaydı. Hatta kamu sermayesi ile özel sermaye arasındaki denge, öz kaynaklar bakımından kamu sektörü lehineydi. DPT’nin Özal’la aldığı 24 Ocak 1980 kararlarına kadar da rakamlarda fazla değişiklik olmadı. Türkiye’yi dönüştürecek ve bizi Ülkülerimizden uzaklaştıracak bir sermayeden söz edilemezdi.
Türkiye’de asker vesayetini de ihtiva eden statüko, sermayenin lehineydi. Pervasızca yapılabilecek bir liberal dönüştürme hamlesi, kızıl devrimcileri güçlendirmekten başka işe yaramayacaktı. Sermaye, zaten fiilen devrimci sendikalizmin kuşatması altındaydı ve biricik hedefi statükoyu korumaktı.
İşte bu şartlarda kaleme alınan ve Ülkücü hareketin diğer fikir sistemlerinden temel farkını, hem İslam’la hem Atatürk’le, hem maziyle, hem de hal ve gelecekle çelişmeyecek şekilde “ilim metoduna bağlılık” olarak “vaz eden” Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Teorisi, yazarın bu metodolojik dikkati sayesinde durağan bir manifesto olmaktan korunmuştur.
Bugünkü Pratik:
ABD, milletlerin iradesini ve güvenlik hassasiyetlerini yok sayarak dünyayı tanzim etmektedir. Bu durum Türk Milliyetçiliği teorisine aykırıdır.
– “NED” basit tercümesiyle “Demokrasi için Ulusal Bağış Bütçesi,” pratik fakat pek de kullanışlı olmayan ifadesiyle “Ulusal Demokrasi Fonu,” 90 ülkede 1000’den fazla projeyi destekleyen bir Amerikan “devlet organı”dır. 1983’te kurulmuştur. Misyonu ne kadar makbul görünse de bu teşkilat, “Amerikan Ucuz Köle Alım Merkezi” olarak çalışmakta ve “CIA’nın” soğuk Savaş döneminde yaptığı işleri yapmaktadır.
– NED, daha sonra, 11 Eylül saldırısıyla birlikte Orta Doğu, Afrika ve Asya’da önemli Müslüman nüfusa sahip ülkelere yönelmiştir.
– NED’in kongre desteği, 2003 yılında ilk defa 40 milyon doları aşmış; buna ek olarak, özel ülke ve bölgeler için özel fon artırımı, 10.milyon doların üzerinde gerçekleşmiştir.
– NED’in bütçesi, “Başkan Bush’un Büyük Ortadoğu Projesi”ndeki mühim rolü düşünülerek 2006’da yaklaşık 75 milyon dolara çıkmış ve 2008 yılında 100 milyon dolar seviyesine ulaşmıştır.
Bu paralar, değişimci ve açılımcı siyasi kurumlara, Sivil Toplum Örgütlerine ve elverişli yazar-çizerlere aktarılmaktadır. Türkiye’de sadece 2011 yılında elverişli vakıf ve derneklere aktarılan para 1 Milyon Dolar civarındadır Türk Milletinin yaşayabileceği en ağır alçaklık, aptalca satın alınmaktır.
***
Ülkücü aydınların bugünkü vazifesi bu kez ‘Kuzey’den değil, Batıdan gelerek Türk Milletinin bekasına kasteden’ yeni ve sıcak tehlikeleri dikkate alarak; milli ülkümüzün yolunu bilimin sönmeyen meşalesiyle bir kez daha aydınlatmaktır.
“Ülkücü Yazarlar Derneği,” bu uğurda ateş olup yanarak milleti aydınlatmaya hazır Ülkücüler tarafından “Türklük gurur ve şuuru içinde, İslam ahlak ve fazileti” ile kurulmuştur.
Hayırlı olsun. Faydaya taalluk edeceği mutlaktır.. Bağnazlıklarla faydanın ters orantılı büyüyeceği de unutulmamalıdır..
gayretiniz umarım aksi sada bulur bu zor zamanlarda bir deniz feneri görevi görür suspus olmuş etkisiz eleman işlevi görmeye başlayan milliyetçilere heyecan ve şevk verir tanrı türkü korur türkte tanrıya yardımcı olursa tabii gayretinizi azminizi takdir ediyor muvaffakiyetler diliyorum
Ne mutlu ‘Türklük Gurur ve Şuuru – İslam Ahlak ve Fazileti’ni düstur edinmiş Ülkücü Yüreklere…
Rabbim yollarınıza güller yağdırsın,dikenleri ağltırcasına…