Gültekin Öztürk: TOPLUCA ÖLMELİ MİYİZ ?

Gültekin Öztürk

Tarihçi-Yazar 

Yazdıklarımızın, söylediklerimizin dikkate alınması ve çocuklarımızın daha güvenli, daha mutlu bir Türkiye’de yaşayabilmesi beklentimizin/umudumuzun gerçekleşebilmesi için topluca ölmemiz şart gibi görünüyor.

Çalışma hayatımızda ölüme sebep olan ihmalleri konuşmak ve tedbir düşünmek için kaç kişinin ölmesi gerektiği konusunda çita artık yükselmiştir. Soma’dan sonra üç, beş, onbeş ya da otuz, kırk işçimizin ölmesi artık kesmez. Soma faciası ile en az 301 ve daha fazla işçimiz ölmeli ki geride kalanların geleceğini güvenceye alan tedbirler alınabilsin.

Yoksa on yıllardır olduğu gibi bizde bu hafıza, bu aymazlık, bu günübirlikçi yaşam alışkanlığı olduğu ve bu ’kervan yolda dizilir’ zihniyeti sürdürüldüğü sürece yıllardır olduğu gibi birer ikişer, üçer beşer, tek tek ya da çok çok ölmeye devam ederiz.

1992 Kozlu maden faciasında diri diri toprağa gömülen 263 madenciyi, 1983 Armutçuk madeninde can veren 103 madenciyi ya da 2010’da değişik madenlerde toprağa gömülen 105 madencimizi bilen, hatırlayan var mı?

Kozlu, Armutçuk, Karadon, Odaköy ve daha nice maden kazasından sonra söylenenlerin Soma faciasından sonra söylenen ve yapılanlardan pek farkı yoktur. Aynı şeyler, aynı sözler, bir sürü ‘cek-cak’  söylendi ve daha da söylenecek. Sonra göreceksiniz ki dün olduğu gibi bugün de tedbir için konuşulanlar, verilen sözler yine havada kalacaktır. Ta ki yeni bir facia yaşayana kadar….

Göreceksiniz, bütün bunlar üç beş gün sonra unutulacak. Sonra yine aynı ihmaller, yine aynı kusurlara göz yummalar, yine aynı çıkardaşlık, yandaş/candaş kollamaları devam ettirilecek ve işçilerimiz iş kazalarında yine Soma benzeri çok çok ölmeye devam edecektir.

Ölümlü iş kazalarında dünyada üçüncü, Avrupa’da birinciyiz. Başbakanın dediği kadar uzak değil, 2013 yılında iş kazalarında 1200’den fazla insanımız hayatını kaybetti. Bugün Soma faciası oldu da maden kazalarını ve bu kazalarda hayatını kaybedenleri hatırladık. Hatırladık da madenlerimizin ve madencilerimizin sorunlarını konuşuyoruz.

Elbette günü konuşacağız. Elbette Soma’da kaybettiğimiz canlara ağlayacağız, ağlıyoruz ve yastayız.

Ancak ya diğer iş kazalarında can verenlerin davaları, geride bıraktıkları ne oldu diye sorduk mu hiç düşündük mü/düşünüyor muyuz?

Her yıl iş kazalarında hayatlarını kaybeden binlerce işçimizi hatırlayan, şehit sayalım diyen, geride bıraktıklarını arayan soran var mı?

Soma’da tedbir alınmadığı için gaz zehirlenmesinden ölen işçimiz ile Tuzla tersanesinde elektrik kaçağı yüzünden ya da inşaatta güvenli olmayan iskeleden düşerek hayatını kaybeden emekçimiz arasında bir fark var mıdır?

Bugün Soma için TV ekranlarında, yüksek tirajlı gazete köşelerinde, mikrofonlar karşısında ahkâm kesenler, soruyorum size;

Yandaş müteahhidin 3. Köprü inşaatında çöken iskelede ölenlerin veya başına düşen tuğla yüzünden can veren sigortasız günübirlik işçilerin ölümünün sorumlularının bulunup bulunmadığından ve bunlar hakkında her hangi bir adli/idari takibat yapılıp yapılmadığını araştıran, soruşturanınız var mı?

Tuzla Tersanesinde ‘taşeronluk sistemi’ içinde hiçbir sosyal hak ve güvencesi olmadan üç kuruşa çalıştırılan işçilerimizden iş kazasında can verenlerin geride bıraktıklarının akıbetinden, sefaletinden haberiniz var mı?

Lüzumsuz söz ve davranışlarla muhalefet ettiğini zanneden zevzekler, hükümetin sağladığı balla beslenen ve bunu kaybetmemek için Tayyip Erdoğan’ın ‘fıtrat’ sözünü de tokat hamlesini de tekmeci müşavirini de savunan yandaş/candaş köşe sahipleri, ‘Taşeronluk’ sisteminin ‘4857 sayılı İş Kanununa’ aykırı olduğunu yazmaya yüreğiniz yeter mi?

Bugüne kadar yazmadınız, halen yazmıyorsunuz ve inanıyorum ki bundan sonra da konuşmayacak, yazmayacaksınız/yazamazsınız. Zira menfaatlerinizle bir yerlerinizden birilerine bağlısınız.

Evet, her şeyi hızla unuttuğumuz ve hemen her şeye ‘Kader’ diye teslim olduğumuz için her daim böyle çok ‘Kederli’ yaşamak ‘Kaderimiz’ oldu galiba.

Dünümüzden ders almadığımız ve tedbirsizliği ‘işin fıtratıdır veya kaderdir’ diye niteleyen siyasetçilerden vazgeçmediğimiz için geçmişte yaşadığımız felaketleri bugün tekrar yaşıyoruz. Korkarım ki böyle giderse yarın da akıbetimiz pek farklı olmayacaktır.

Buna ‘Müstahak mıyız?’, bu bizim ‘Kaderimiz mi?’ yoksa ‘sehven, kazaen’ ölmek bizim ‘Fıtratımızda mı vardır?’ bilemiyorum. Bildiğim ‘şu biatçı zihniyeti’ değiştirmenin şart olduğudur.

‘Ekmek parası için kocalarını, evlatlarını, babalarını toprağa verenler’ Allah sizlere sabır, dayanma ve direnme gücü versin.

‘Bir avuç kömür için bir ömür verenler’ mekânınız Cennet olsun. Ve eskilerde yaşayan ‘Yeni Türkiye’ senin de başın sağ olsun.

Gültekin Öztürk/Tarihçi-Yazar