“Türk” demeden tarihimizden bahsetmek
Ahmet B. ERCİLASUN
11.03.2015 tarihinde, TOBB Genel Merkezi’nde düzenlenen Dede Korkut Kitabı Baskısı Tanıtımı’nda yaptığı konuşmada Başbakan Davutoğlu şöyle dedi:
“Şimdi biz mesela Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti çizgisini dile getirdiğimizde birileri rahatsız oluyor. Birileri, Türkiye Cumhuriyeti’ni, tarihin belli bir şartında, konjonktür içinde çıkmış rastgele bir devlet diye görmek istiyor. Biz Osmanlı dediğimizde neredeyse rahatsız olup Osmanlı karşıtları gibi rahatsız olan bu milletin evlatları varsa bir sıkıntı var bir yerlerde. Ya da Selçuklu’ya atıf(la) bir tarih yazılmadan. Şu gün elimizde Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti çizgisinde yüzlerce kitap, külliyat var.”
“2005’te dönemin başbakanıyla birlikte gittiğimizde yol yoktu, Bilge Kağan yolu yoktu. Bir tarlaya inmiştik, bayağı tarla… Milliyetçilik ya da millî kültüre sahip çıkmak bu. Orada ferman edildi, ’bu yol yapıla.’O yol, Bilge Kağan yolu asırlar sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yapıldı. Orhun Anıtları, Bilge Kağan Müzesi olarak ihya edildi.”
Başbakan bu uzun konuşmasında bir kere dahi “Türk” demiyor. Dede Korkut diyor, Orhun Anıtları diyor, Bilge Kağan diyor, Târîh-i Âl-i Selçuk diyor, Selçuklu diyor, Osmanlı diyor, Türkiye Cumhuriyeti diyor; fakat bir defa olsun “Türk” sözünü ağzına almıyor. Bahsettiğiniz Selçuklu, Osmanlı hangi milletin kurduğu hanedanlardı Sayın Davutoğlu? Bu milletin adı neydi? 2005’te ziyaret ettiğiniz Orhun Anıtları’nda tam 76 defa Türk kelimesi geçer. 1077’de yazımı tamamlanıp Abbasi halifesine sunulan Dîvânu Lugati’t-Türk’ün 20. sayfasında “Türkler aslında yirmi boydur” denildikten sonra Beçenek, Kıpçak, Oğuz, Başgırt, Tatar, Kırgız, Uygur boyları ve diğerleri sayılır. Kitabın 176-177. sayfasında da Türk adının yüce Allah tarafından verilmiş bir isim olduğu belirtilir. Türklerin yazdıklarına inanmıyorsanız Taberî ve Mes’ûdî’den başlayıp Arapların yazdığı tarih ve coğrafya kitaplarına bakınız. Onların bazılarında Türkler için özel bölümler var. Endülüslü dil bilgini Ebû Hayyan’ın 1312’de yazdığı kitabın adı Kitâbu’l-İdrâk li-Lisâni’l-Etrâk idi. Siz Arapça biliyorsunuz. Endülüslü bize “etrâk” yani “Türkler” diyor; Türklerin dilini anlamak için kitap yazmış. Çinliler, Tibetliler, Bizanslılar, Farslar, Araplar, Ruslar ve bütün Avrupa bize “Türk” diyor. Size ne oluyor da Türklerin en önemli kitabından ve Orhun Anıtları’ndan bahsederken bir kere olsun Türk demiyorsunuz.
Biz Türk milliyetçileri Selçuklu’dan da, Osmanlı’dan da rahatsız olmuyoruz; tam tersine onlarla gurur duyuyoruz. Sizin anlamadığınız veya anlamak istemediğiniz şey şu: Sizin iktidarınızda milletimizin adının “Türk” olarak anılmamasından, “Türk” adının âdeta silinmesinden rahatsız oluyoruz. İşte sizin konuşmanızda da bu var. “Türk” demekten ısrarla kaçınıyorsunuz. “Türk” demeden Türk tarihinden, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan bahsedilemez. Dede Korkut Kitabı’ndan bahsedilemez. Nitekim kitabı yayımlayan TOBB’un başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Dede Korkut Kitabı, Türklerin doğaya, insana, anaya, babaya, yoldaşa, dosta, düşmana ve Allah’a bakışının özetidir. Bu kitabı okuyan, Türk örf ve âdetinin, Türk tarihinin özünü öğrenmiş olur” diyerek doğru yaklaşımı göstermiştir.
Bu vesileyle iki yanlışı da düzeltmeliyim. Bilge Kağan Yolu ve Müzesiyle ilgili anlaşmalar 1995 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Demirel ile Moğolistan Cumhurbaşkanı arasında Ulaan Baatar’da imzalanmış ve çalışmalar o zaman başlamıştır. Siz projenin sonuna rastladınız, o kadar.
Hisarcıklıoğlu’nun “Hem Vatikan nüshası hem de Dresden nüshası bir arada dünyada ilk kez bu kitapta bulunuyor” sözü de düzeltilmelidir. TOBB’un Dede Korkut yazmalarının tıpkıbasımını yayımlaması elbette takdire değer bir iştir. Ancak iki nüshanın da bir arada bulunduğu ilk eser Muharrem Ergin’in Dede Korkut Kitabı’dır ve TDK tarafından 1958’de basılmıştır. Ayrıca 2000 yılında Bakü’de basılan Kitabi-Dede Qorqud Ensiklopediyası adlı eserde de iki nüshanın tıpkıbasımı vardır. Yeni ve güzel işler yapılırken eskilerin de hakkı verilmelidir.