TÜRK DÜNYASI’NDAKİ GELİŞMELER VE IRAK TÜRKLERİ / Dr.Aydın BEYATLI

TÜRK DÜNYASI’NDAKİ GELİŞMELER VE IRAK TÜRKLERİ

Dr. Aydın BEYATLI*

 

Dünyamız büyük olaylara gebedir, devletler haritası adetâ değişme eşiğindedir. Hiç umulmadık ülkeler, insanların düşünce ve inanç özgürlüklerine artık hükmedemeyeceklerini -geç te olsa- anlar duruma geldiler. Bütün bu olup biten olaylar karşısında, Irak Türkleri’nin de kendi dilleri ile konuşmaları, eğitim yapmaları, kültür ve geleneklerini korumaları gibi en tabiî insan haklarına sahip olmaları ve bunun için çalışmaları artık yadırganmamalıdır.

Biz müslüman Türk milleti olarak dünyamızdaki gelişmelerden elbette nasibimizi almalıyız. Türk dünyası insanlık camiasının bir parçası olduğuna göre dünyadaki bütün gelişmelerin, Türk dünyasına yansıması kadar tabii bir şey olamaz.

Bilindiği gibi dünyamızın bugünkü politik coğrafyası bizim dışımızdaki faktörler tarafından bu şekliyle düzenlenmiştir. Bu planda milletimiz, lâyık olduğu yere gelememiştir. Fakat buna rağmen geçmişinden güç alan milletimiz, kendisine biçilen rollere rıza göstermeyip elinden geldiğince karşı çıkmıştır. Son yüzyıl içerisinde, milletimize dünyanın hemen her yerinde insafsız ve haksız uygulamalar tatbik edilmiştir: Türk milleti adeta yok edilmek istenmiştir, maddi varlığı sömürülmüş, manevi değerleri zedelenmiştir. Aynı milletin insanları arasına yapay sınırlar çizilerek kardeş kardeşten ayırılmış, milletimiz nimetlerden uzak tutulmuştur. Bu nimetlerden yararlananlar ise topraklarımızı gasbeden yabancılar olmuştur. Her insanın, her toplumun ve her devletin bir planı ve bir hedefi olabilir, fakat bu plan ve hedefler zulüm ve haksızlığa dayanmamalıdır.

Bu tarihi zemin ışığında Türk dünyasındaki gelişmeleri üç bazda ele alabiliriz; 1- Türkiye Türklüğü’ndeki gelişmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Dünya Türklüğü’nün meselelerine ilgi duyması, 2- Rus boyunduruğunda bulunan müslüman Türkler’in durumundaki gelişmeler, 3- Genel gelişmelerden izafi olarak etkilenen öteki Türk yurtlarındaki gelişmeler…

1)            Türkiye Türklüğündeki Gelişmeler: Millet ve devlet olarak artık zorlanan siyasi sınırlarımızın dışındaki Türklük gerçeğinin, Dünya Türklüğünün bir bütün olduğunun, bütün Türkler’in aynı kaderi paylaştıklarının ve Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığının geç te olsa herkes tarafından tartışılmaz bir şekilde kabul edilmesi olumlu bir gelişme sayılabilir.

2)            Rus boyunduruğunda bulunan müslüman Türkler’in durumundaki gelişmeler: Azerbaycan’da cereyan eden olaylar göstermiştir ki bu gelişmeler, sadece dünya dengelerine bağlı gelişme ve değişikliklerin ürünü olmayıp, daha fazlasıyla yıllardan beri sürdürülen “bağımsız devlet” olma isteği doğrultusunda sarf edilen çabaların bir neticesidir.

Azerbaycan konusu dünyanın son günlerdeki en aktüel konularından birini teşkil ettiğinden Türkiye de oradaki gelişmeleri bir dereceye kadar takip etmektedir. 1989 yılının ilk yarısından sonra Azerbaycan Türkleri olağanüstü bir organizasyonla ortaya çıkmışlar ve Azerbaycan Halk Cephesi’ni kurduklarını ilan etmişlerdir. Daha sonra Bakü’de düzenlemiş oldukları yaklaşık bir milyon Azerbaycan Türk’ünün katıldığı mitingler bütün dünyanın dikkatini çekmiştir. Bu mitinglerde ilk defa Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bayrağı, Milli Müsavat Partisi Lideri rahmetli Mehmet Emin Resulzade’nin “Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez” özlü sözünün pankartlarda taşınması, bütün Dünya Türklüğüne birleşme çağrısında bulunulması ve daha sonra cereyan eden olaylar çağdaş Türk tarihindeki büyük bir gelişmedir.

Bu gelişmeyi ve doğru hedef tesbitini Azerbaycan Halk Cephesi Hareketi Lideri Ebülfezl Aliyev’in bir konuşmasından, daha açıkça hissedeceğimizden dolayı aynen naklediyorum: “Azerbaycan Milli Cumhuriyeti’nin bayrağında yer alan renkler ve ay-yıldız, bizim fikrimizi sembolize etmektedir. Azerbaycan Halk Cephesi’nin kuruluş gayesi, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü, tam egemenliğini sağlamak, Azerbaycan Milli Cumhuriyetini yeniden kurmak teşkil etmektedir. Bu Azerbaycan halkının umumi arzusu ve kararıdır.”

Azerbaycan’daki milliyetçi hareket diğer tutsak Türklere ışık tutmaktadır.

3)            Öteki Türk Yurtlarındaki Gelişmeler: Bulgaristan’daki soydaşlarımıza ve oradaki durumlarına bakacak olursak, gözle görülür bir gelişme hemen gözümüze çarpar. İşte hergün TV’de zalimlerin sonunu ve her diktatörün eninde sonunda başına gelecekleri perde perde izlemekteyiz. Soydaşlarımızın bir kısmı Bulgaristan’daki rejimin el değiştirmesi ve alınan yeni bazı kararlardan sonra tekrar kendi topraklarına dönmeye başladılar. Bazıları da haklı olarak, Bulgar Devletine henüz tam olarak güvenemedikleri için beklemektedirler. Bu arada Türk Dışişleri’nin, soydaşlarımızın insani haklarının iadesi ile ilgili başvurularındaki ısrarlı tutumu sonucu bazı haklar, aksaklıklara rağmen iade edildi. Meselâ, her soydaşımız, değiştirilmeden önceki adını kullanma hakkına teorik te olsa sahip olmuştur. Bunlar Bulgaristan’daki Türkler için çok önemli bir gelişmedir. Bu gelişmelerin uygulamaya da yansıyacağını temenni ederiz.

Batı Trakya’daki soydaşlarımızın durumunda da son günlerde büyük ilerlemeler kaydedildi. Batı Trakya Türkleri’nin lideri durumunda olan Dr. Sadık Ahmet ve Ahmet Faikoğlu’nun Yunanistan’ın adaletsizliğine rağmen yeniden Gümülcine ve İskeçe bölgelerinden milletvekili seçilip, parlamentoya girmeleri birlik ve beraberliğin en bariz örneği ve Batı Trakya Türklüğü açısından önemli bir gelişmedir.

“Mum Kimin Yanan Kerkük…”

Türk Dünyasının öksüz çocuğu olan Kerkük Türklüğü’nün bütün bu gelişmelerden etkilenmemesi beklenemezdi. Bu gün Kerkük’le yaklaşık 2.5 milyon Türk, dünyadaki ve Türk yurtlarındaki gelişmelerin neticesini sabırsızlıkla beklemektedir.

1980 yılında lider kadrosuyla birlikte en büyük darbeyi yiyen Kerkük Türklüğü, Irak-İran harbinin şartları ve acımasızlığı yüzünden uzun süre kendisine gelememiştir. Bütün bunlara rağmen Irak-İran Savaşı Kerkük meselesinin olsa dünya platformuna çıkmasına yardımcı oldu. Bu gün Amerika, İngiltere, Almanya ve Yunanistan’daki bazı yetkililerin Kerkük meselesinden ister iyi, ister kötü niyetle olsun bahsetmeleri, hele bugünkü İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin TRT’de yayınlanan 32. Gün programında televizyonlarımızdan da izlediğimiz gibi Kerkük meselesinin Türkiye’yi ilgilendirdiğini kabul etmesi ve “Gelin bu konuyu görüşelim” demesi; Kerkük’ün sadece Irak’ın bir içişleri olmadığının, saklansa dahi bir Türklük meselesi olduğunun kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca Türkiye basınında da Kerkük tartışması açıldı: Kimisi “Kerkük de Kıbrıs gibidir” kimi “Amerikan tuzağıdır”, bazıları “Türkiye istilacı değildir” dedilerse de eskiden Kerkük’ün adı bile bilinmezken artık her dilde dolaşmakta idi.
Arap dergilerinden tanınmış As-Sayad dergisi 27 Mart – 2 Nisan 1987 tarihli 212. sayısında Kerkük petrol bölgesinden bahsederek bölgenin Türkiye tarafından işgali ile ilgili bir senaryo yayınlamıştır. Yine Arapça olarak Londra’da Irak’a muhalif gruplar tarafından yayınlanan At-tayyar Al-jadeed gazetesi 29 Eylül 1988 tarihli sayısında İran’da yaşayan ve İran tarafından Iraklıların lideri olarak kabul edilen Bakır el-Hakim’in Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez De Cuelliar’a sunmuş olduğu muhtıradan bazı bölümleri yayınlamıştır. Bu muhtıranın 3 no.lu bendinde şöyle denmekte idi: “Rejim Irak’ta yaşayan Türkmen ve diğer azınlıkları da asimile etmekte ve çoluk çocuk demeden öldürüp, yok etmektedir. Evlerini yıkarak başka bir ev almalarına müsaade etmemektedir. ”

Kerkük konusu T.B.M.M.’ne 7.11.1986’da Hatay Millet Vekili Murat Sökmenoğlu tarafından verilen soru önergesinde zamanın Dışişleri Bakanı’na yönelttiği sorular sonucu gelmiştir. Sökmenoğlu; “Bir süredir dünya kamuoyunda çalkalanan Kerkük meselesi için İran Meclis Başkanı’nın verdiği demeç hakkında ne düşünüyorsunuz? Soydaşlarımızın bulunduğu Kerkük üzerindeki spekülasyonlar daha ne kadar devam edecek? Bu hususlarda ne gibi tedbirler alındı? Türkiye’nin dış politikasındaki suskunluk değişmeyecek mi? Bu hususta ne gibi tedbirler alıyorsunuz? “şeklinde sorularını yöneltiyordu.

Daha sonra birçok dergi ve gazete de Kerkük ile ilgili yorumlar ortaya koydular. Özellikle son dört yıl içerisinde Türkiye’de konuyla ilgili düzenlenen basın toplantıları, sempozyumlar ve konferanslar yoğunlaştı. Ancak farklılığı dikkati çeken son günlerdeki uluslararası bir konferans oldu. Londra’da düzenlenen iki günlük “1990’larda Irak” adlı konferansta Türkiye ile Irak arasındaki sorunlar da ele alındı.

İngiltere Kraliyet Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü (RIIA) tarafından düzenlenen ve Irak Dışişleri Bakan Yardımcısı, ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve çok sayıda bilim adamı, siyasetçi ve uzmanın katıldığı bu konferansta, Türkiye ile Irak arasındaki sorunların, “Su konusu,” “Kürtler” ve “Irak’taki Türkler”den kaynaklanacağı öne sürüldü.

Bugüne kadar Irak’taki Türk varlığından öz yurdundan ayrı düşmüş bizlerden başka kimse açıkça bahsetmezken, bugün Kerkük Türklüğü bütün dünyada bilinir olmuştur.

Uluslararası platformda bu ve buna benzer gelişmeler cereyan ederken ve bir yandan dünyanın iki süper gücünden birisinde ve ona benzer totaliter rejimli sosyalist ülkelerde çatırdamalar ve köklü değişmeler meydana gelirken Irak gibi sosyalist rejimli totaliter bir devletin bu hadiselerden etkilenmemesi imkânsızdır.

Irak Baas Yönetimi Irak-İran savaşında Türkleri bir yandan cephenin ön saflarına sürerken ve Türk köylerini boşaltıp Arapları yerleştirirken öte yandan da kötü niyetlerini dünyadan ve Türkiye’den gizlemeye çalışmakta idi. Zira o günkü şartlarda Türkleri bütün olarak karşısına almak istemiyordu. Bu hususta inandırıcı olabilmek için çeşitli yanıltıcı propaganda çalışmalarına girişmek zorunda kalmıştır. Bunun en bariz misâli zamanın rejimi tarafından 1959’daki Kerkük Katliamı’nda şehid edilen Türk Cemaati lideri Ata Hayrullah ile cemaatin ileri gelenlerinden Selahattin Avcı’nın, 30 yıl sonra heykellerinin Kerkük şehrinde dikilmesine müsaade edilmesidir. Yine savaş süresince Bağdat’ta bulunan Türkmen Kültür Müdürlüğü tarafından bir çok edebi kitabın basılmasına izin verilmiş ve bu kitaplar Irak Türkleri tarafından yayınlanmıştır.

Irak dışında bulunan Kerkük Türkleri’nin yoğun olarak bulunduğu Türkiye’de 1985’te tekrar açılmasına müsaade edilen Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği çeşitli kültürel faaliyetlerle kendini tanıtmıştır. Yine son yıllarda İsveç ve Danimarka’da bulunan Irak Türkleri her iki ülkede “Irak-Kerkük Türkmen Kültür Derneği – İsveç ” ve “Irak Türkmen Derneği- Danimarka” adları altında birer dernek kurmuş ve çeşitli tanıtım amaçlı faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bunlardan en önemli olanı 17.1.1989’da Danimarka’nın Kopenhagen ve Arhus şehirlerinde aynı anda Irak’ı protesto etmek amacıyla iki yürüyüş düzenlemeleri idi.

Bu yazımızda zikredilenleri Kerkük Türklüğü için birer gelişme olarak kabul etmekle beraber Irak Türkleri olarak bunları yeterli görmüyoruz. Bu yeni durum karşısında gerçekçi, ilmi, kültürel ve siyasi şartlara uygun bir propaganda mücadelesinin zaruretine inanan Irak Türkleri olarak Kerkük davasını dünya kamuoyuna duyurmak, insanca yaşamamızı ve kültürel haklarımızı sağlayacak nisbette Irak iktidarına ortak olmak için izlenecek plan ve stratejiyi çizerek, bu gayenin gerçekleşmesi için çağımızın mücadele gereklerine uyarak, var gücümüzle siyasi mücadelede kararlıyız.

Irak Türkleri, Irak’ta yaşayan diğer halklarla birlikte “kardeşçe bir eşitlik” ilkesine dayanarak her türlü haktan yararlanmayı arzularken, Irak Devleti’nden, imzalamış oldukları İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne, diğer uluslararası belge ve andlaşmalara sadık kalmasını ve Irak Türkleri’ne uygulanan asimilasyon politikalarına son vermelerini beklemektedirler.

(*) Irak Türkleri Dernekleri Yöneticisi olarak görev yapan Beyatlı’nın bu yazısı 1990 yılında Türk Yurtları dergisinin 2. sayısında yayınlanmıştır.