Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN: TÜRK ORDUSUNDAKİ VATAN

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN:

TÜRK ORDUSUNDAKİ VATAN

 

18/Nisan/2010

 

Şanlı Türk Ordusunun alabildiğine yıpratıldığı şu günlerde “Ordumuz” üzerine iki satırda olsa yazı yazmaz isem bir Türk evladı olarak yüreğimiz yanar. Bu duruma yürekleri yanmayanlara da yüreğimiz acıyarak bakar. Geleceğe mektup yazmak, bugüne bir mum yakmak her Türk aydınının vazifesidir. Çünkü kimler olursa olsun bu denli eğriyi/doğruyu  ayırmadan/ayıramadan Türk Ordusuna saldırırlarsa Milletimizin ve Vatanımızın geleceğini yakarlar. Çünkü, ordusuz bir millet’in varlığı daima tehlikededir. Üstelik bu “demokrasi” adına yapılır ve masum insanların hizmetleri bir kalemde silinirse bu vatan için; hizmet edecek hiç kimse kalmaz. Kurumların içinde hata yapmış insanlar olabilir. Üstelik, günümüzde  darbelerin madur ettiği insanlardan daha çok; darbelerden hiç etkilenmemiş insanların sesi yüksek çıkmaktadır. Her ne hikmetse; şimdi sesleri yüksek çıkanların; darbe ve benzeri durumlarda da sesleri yüksek çıkmıştı. Demek ki; hesap; darbe yapanlar, yapılanlar hesabı değildir. Darbelerden madur olanların hakkını, itibârını, iade etme davası hiç değildir. İlginçtir darbelerden etkilenmeyenler, işlerinde güçlerinde, okullarının yolunda, uslu öğrenciler (!), Türk Ordusundan   hesap sorma sevdasına kapılmışlardır. Şimdiki hesap sorucular, “sorgusuz sualsiz” daha önceleri bir anda işsiz kalmış hangi aziz subayımızın yahut istikbalini kaybetmiş bir gencimizin, kapısını çalmış, onun acısına ortak olmuştur? Şanlı şehitlerimizin nurlu bedenlerini taşıyan hangi tabutlara omuz vermişlerdir? Hangi gazimizin ev kirasını, bir lokma ekmeğini, tedaviye muhtaç vucudunu ve takdir görmeyen asil duruşunu anlamışlardır?

Şimdi “Vatanperver” her insanı soğuk kanlılıkla düşünmeye davet edelim: Türk Milletinin en hassas ve en önemli kurumu olan ordu mevcuttaki durum itibariyle bu denli yıpratılabilir mi? Hiç kimsenin  buna haddi ve hakkı yoktur. Ateşler içinde olan bir Dünya’da ”Türk Ordusunu” yıpratmak kimin işine gelir? Sadece Türk Milletinin düşmanlarının işine gelir. Her kalemi eline alan orduya saldırıyor. Şanlı Ordumuz olmazsa bırakın elimizin kalem tutması; elimiz olmaz elimiz! Türk Ordusu Peygamber Ocağıdır. Ordusuzluğun bedelinin ise ne olduğunu bir nebze “Milli şuur sahibi insanlar” anlar. “Güzel Bosna” mızda,  “Kartal Çeçenya”mızda, “Nazlı Kerkük’ümüzde, Musul’umuzda, Telefar’imizde”, “kimsesiz yalnız Doğu Türkistan”ımızda ordumuz,ordularımız yoktu. Bağdat ağlar, Basra ağlar, Filistin ağlar Afrika’da Asya’da, Avrupa’da, Amerika’da nice mazlum topluluk ağlaşır. Niçin ağlarlar? Gazetecileri olmadığı için mi? Televizyonlarda boy boy stratejistleri olmadığı için mi? Hayır! Orduları olmadığı için. “Demokrasi sözcülerinden” daha az hizmetleri mi var aziz askerlerimizin. Kar demeden kış demeden gündüz demeden gece demeden çarpışan bu insanları yetiştirmek kolay mı? Bunlar yetişe yetişe seçildiler. Çalışarak, okuyarak, düşünerek ölümün üzerine yürüyerek kimi hayatta kalarak, kimisi şehitlik şerbeti içerek seçildiler. Seçilme böyle olur. Yiğitler böyle seçilir!!!

Aziz Atatürk’ün (22.  II.   1931) Konya’da Bir Konuşma’sını sizlerle paylaşmak istiyorum:

Konya Askerî   Mahfelinde   söylenmiştir.

“Muhterem Hanımlar, Muhterem Efendiler!

Bu gece bize, çok samimî hayat yaşattınız. Bundan dolayı cüm­lenize sureti mahsusada teşekkür ederim. Bu samimî hayatı, Türk milletinin güzide, kahraman evlâtları olan zabitanımızın (subayımızın) temiz ocağında geçirdik. Bu bilhassa benim için yüksek bir hassasiyeti mucip oldu. Bu noktada durarak huzurunuzda ve bütün millete karşı bir noktai nazarımı vuzuhla ifade etmek isterim.

Arkadaşlar!

Bütün tarih bize gösteriyor ki, milletler, yüksek hedeflerine vasıl olmak istediği zaman, bu feveranları (galeyanları) karşısında üniformalı çocuklarını bulmuşlardır. Tarihin bu umumiyeti içinde yüksek bir istisna bizim tarihimizde, Türk tarihinde görülür. Bilirsiniz ki, Türk milleti, ne vakit yükselmek için adım atmak istemişse; bu adımların önünde daima pişva (önder) olarak, daima yüksek millî ideali tahakkuk ettiren hareketlerin pişdarı (öncü) olarak kendi kahraman çocuklarından mürekkep ordusunu görmüştür.

Bunun içindir ki, Türk milleti tehlikelere karşı elinde kılınç, yürümeğe müheyya (hazır) bulunan kahraman çocuklarına derin emniyet beslemiştir. Ve bu emniyeti daima besliyecektir. Bundan sonra da Türk milletinin ulvî idealinin husulü için kahraman asker evlâtları hep önde gidecektir.

Bütün Türk milleti; muvaffak olduğu her hayatî şeyin kahramanı olarak kendi ordusunu, ordusuna kumanda eden öz evlâtlarından mürekkep zabitler heyetini, yüksek kumanda heyetini görmektedir. Millet ve kahraman evlâtlarından mürekkep ordu, o kadar yekdiğeriyle birleşmiştir ki, dünyada ve tarihte bunun misali enderdir. Bu millî tecelli ile daima müftehir olabiliriz (övünebiliriz).

Arkadaşlar!

Ordudan bahsederken bu memleketin hakikî sahibi olan Türk milletinin münevver evlâtlarından bahsediyorum.  Bu evlâtlar içinde şüphe yok ki yarının kahramanlarını yetiştiren mürebbilerimiz dahildir, icabında derhal kisvesini değiştirerek icabeden yerde başını veren ve ordu ile beraber yürüyen muallim arkadaşlarımız da dahildir.

Ben, yüksek ordumuzun zabitlerinden ve onlarla Türkün münevver evlâtlarından bahsettiğim zaman, onlarla beraber olan fikren, vicdanen, ilmen millî kahramanlığa iştirake müheyya Türk gençlerinden bahsediyorum.

Bu geceki manzara, bana bu yüksek gençliği temsil ettiği için, ne kadar mütehassis olduğumu anlarsınız. Kalbimde tahassül (hasıl olan) eden saadeti ve düşündüklerimi nazarlarım size isal (ulaştırmak) etmektedir. Sözlerime nihayet verirken şunu sarih olarak söylemek isterim ki, Türk milleti ordusunu çok sever, onu, kendi idealinin harisi (koruyucusu) telâkki eder.

Hakimiyet-i Milliye:  24  Şubat  1931”

 

Mustafa Kemâl Atatürk’ün söylevlerini, icraatlarını, hayatını, dünya görüşünü, okumaya her günden daha çok ihtiyacımız var. Her karanlığın ve sahte kavramcıların bir sonu vardır. Yeter ki Allah Devlet’imize zeval vermesin.

http://www.eskisehirturkocagi.org/kose-yazisi/turk-ordusu-ndaki-vatan