MHP Lideri Devlet Bahçeli 25. Erdemli Türkmen Şöleni’nde konuştu:
“Türk vatanı ağaçtan daha mı değersizdir?
MHP Lideri Devlet Bahçeli 25. Erdemli Türkmen Şöleni’nde konuşan Bahçeli partisinin Erdemli Belediye Başkan adayını da açıkladı.
Bahçeli’nin Erdemli Türkmen Şöleni açıklaması:
Aziz Vatandaşlarım,
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,
Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
25’ncisi düzenlenen ‘Geleneksel Türkmen Şöleni’nde sizlerle bir arada olmaktan mutluluk duyuyorum.
Erdemli Çamlığı’nda, kabaran ve kabından taşan Türkmenlik şuuruyla karşılaşmak heyecan vericidir.
Türkiye’nin bugünkü karanlık atmosferinde buradan yakılan ve yayılan umut ışığının vatanımızın her köşesini aydınlatacağını düşünüyorum.
Cenab-ı Allah’a bizleri kavuşturduğu için şükrediyorum.
Geleneksel değerlerimiz arasında haklı ve güzide bir yer tutan bu şölenin gerçekleşmesine katkı veren, emeği geçen ve mesai harcayan her kardeşime teşekkürlerimi sunuyorum.
Erdemli Belediye Başkanı Sayın Mükerrem Tollu Bey ve çalışma arkadaşlarını, parti teşkilatımızın her kademesinde görev alan kıymetli dava arkadaşlarımı bu vesileyle kutluyorum.
Türkmenliği yaşatan, tüm olumsuzluklara, tüm kirli propagandalara ve tüm yıpratıcı karşı çıkışlara rağmen Türkmenliği sahiplenen sizlerle iftihar ediyorum.
Türkmenleri görmezden gelenlere, hafife alanlara, umursamayanlara en güzel ve anlamlı cevabın Erdemli Çamlığı’ndan verildiğini görüyor, bununla övünüyor ve sizlere de hoş geldiniz diyorum.
Muhterem Kardeşlerim,
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Böylesine anlamlı ve coşkulu günlerde; müşterek değerlerimiz etrafında bir araya gelmenin önemi çok büyüktür.
Tanışarak, kaynaşarak ve Türk kültür değerleri etrafında buluşarak günümüzün zorluklarını beraberce aşmak durumundayız.
Geleneksel değerlerimizin, örfümüzün, adetlerimizin ve kültürümüzün çok yönlü bir saldırıya maruz kaldığı bugünkü zaman diliminde, birbirimizden kuvvet almamız gerektiğine inanıyorum.
Biliyoruz ki, Türk kültürünün kapsayıcı, kuşatıcı ve kuvvetli yapısı, asırlarca aziz milletimizin bağımsız ve güçlü olmasına neden olmuş ve tarihin öznesi yapmıştır.
Türk milleti; Bilge Kağan’ın tavsiyelerindeki, Tonyukuk’un uyarılarındaki zamanları aşan öngörüyle şekillenen; Yusuf Has Hacib’in Kutad-gu Bilig’indeki çağlar üzerinden sıçrayan nasihatlerle yayılan, Kaşgarlı Mahmut’un sözlerindeki hikmetle mana bulan derin bir kültüre, tecrübeye ve tarihsel birikime sahiptir.
Milletimizin hayat enerjisi binlerce yılda oluşturduğumuz, bin bir emekle olgunlaştırdığımız kültürel gücümüzle anlam ve hayat bulmuştur.
Bugün kutlamak için bir araya geldiğimiz bu şölenin anlamı ve önemi çok fazladır.
Türk kültürünün yaşatılıp gelecek nesillere aktarılabilmesi için bu çabaların artarak devam etmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, her alanda ve her platformda milli ve manevi cevherlerimizi ön plana çıkaran, hayatın her alanına yayan bir yaklaşım tarzına çok ihtiyacımız bulunmaktadır.
Erdemli Çamlığı’nda düzenlenen Türkmen Şöleni bunun için bir fırsattır.
Korunması, yaşatılması ve mutlaka da geleceğe ulaştırılması gereken gelenekselleşmiş bir değerimizdir.
Burası Yörük ve Türkmen kardeşlerimin birleştiği, şenlendiği, kavuştuğu yerlerden birisidir.
Hiç şüphesiz Türkmenler, Yörükler göz nurumuzdur.
Türkmenlik vefadır, bağlılıktır ve sadakattir.
Türkmenlik hoşgörüdür, anlayıştır ve yakınlıktır.
Ve Türkmenlik hepsinden önemlisi Türk milletidir, Türkiye’nin ana ve asıl kaynağıdır.
Türkmenlerin, Yörüklerin kitabında ayrımcılık ve düşmanlık olmadığı gibi, ihtilaf, ikilik ve iki yüzlülük de katiyen bulunmamaktadır.
Türkmen kardeşlerim merttir, soyludur, asildir ve vakar sahibidir.
Türkmen kardeşlerim sözü ve özüyle bir olmuş millet varlığıdır.
Türkmenlik bizim vahamız, hafızamız, mesajımız ve kısaca her şeyimizdir.
Bu vesileyle nerede bir Türkmen varsa, nerede birlik ve bütünlük mücadelesi veren bir Türkmen kardeşim bulunuyorsa hepsine selamlarımı ve şükranlarımı sunuyorum.
Yalnızca son yurdumuzun sınırları içinde değil, dünyanın her köşesindeki Türkmen ruhunu, Türkmen emanetini sahiplendiğimizi de buradan açıklamak istiyorum.
Kerkük’teki, Musul’daki, Tuzhurmatu’daki, Telafer’deki Türkmen kardeşlerim bizimledir.
Şam’dan Halep’e kadar acıya, baskıya ve zulme direnen Türkmen kardeşlerim bizim gönlümüzdedir, aklımızdadır ve vicdanımızdadır.
Tebriz’den, İsfahan’dan Lübnan’a; Balkanlar’dan Kafkaslara, Afganistan’dan Pakistan’a kadar olan geniş bir coğrafyada kimliğini ve kim olduğunu unutmadan yaşayan soydaşlarımız bizim hasretimiz, sevdamız, aynı zamanda da muhatap kaldıkları muamelelerden dolayı hüznümüzdür.
Türkmenler; özellikle son bir asırdır hakkı en çok yenmiş, mağduriyetlere en çok uğramış, saldırı ve sıkıntılara en çok maruz kalmış beşeri bir değerdir.
Başka coğrafyalarda mazlum peşine ve arayışına düşenler nedense yanı başlarındaki Türkmenleri yok saymışlar, gündemlerine dahi almamışlardır.
Yapay sorunlar üretip sözde çözüm sofrası kuranlar ve uydurma kahramanlık putu icat edip arkasından da tapanlar, Türkmenlerin dertlerine duyarsızlık göstermişler, beklentilerini görmemişlerdir.
İlaveten yalnızlık içine itilen kardeşlerime şefkat ve yardım eli uzatmamışlardır.
Kaderiyle baş başa bırakılan, çetrefilleşen meseleler karşısında korumasız halde terk edilen kardeşlerim kenara itilmiş, hatta hor ve hakir görülmüştür.
Bunlar Türkmenlerin yaşadığı dramlardan yalnızca bazılarıdır.
Türkmenliğin sırrına varamayan, derin manasını kavrayamayan, sahip olduğu potansiyeli fark edemeyen ya da fark etmek istemeyen başta iktidar olmak üzere geniş bir çevre, art niyetli tutumlarını ısrarla sürdürmüşler, halen de sürdürmektedirler.
Şurası açık bir gerçektir ki, Türkmenliğin, Yörüklüğün imhası, inkarı ve iflası Türklüğün yok oluşu demektir.
Türkmenliğin, Yörüklüğün zayıf ve güçsüz düşmesi Türk milletinin kaynağını kurutacak, kudretini azaltacak ve kardeşliğini sakatlayacaktır.
Biliniz ki, sizler sadece buralarda yaşamıyor, sadece bu aziz vatan köşesine neşe ve ümit vermiyorsunuz, bunlardan daha mühimi Türk milletinin güvencesi ve harcı olarak paha biçilemez bir iradeyi de canlı tutuyorsunuz.
Çünkü sizler Oğuz ata neslinin, demir dağları eriten binlerce yıllık mübarek yürüyüşün, destansı ilerleyişin ve kutlu hedefin mirasçıları olduğunuzu iyi biliyorsunuz.
Bunun içindir ki sizler, Türk milletinin parlayan yüzü, benliğinin nişanesisiniz.
Sizler, Türkiye’nin teminatı, eğilmeyen başı ve kesilmeyecek nefesisiniz.
Sizler dostluğun, dayanışmanın, karındaşlığın özeti, sonucu ve bayraktarısınız.
Çok şükür, Türkmen ve Yörük pencerelerinden kardeşliğin ve beraberliğin ışığı hala parıldamaktadır.
Türkmen ve Yörük kilimlerinde hala müşterek acılarımız ve sevinçlerimiz işlenmektedir.
Türkmen ve Yörük kalplerde bin yıllık anıların muhafazası ve geleceğe taşınması hala kor gibi yanmaktadır.
Bu itibarla ayrılık-gayrılık hesabı yapanlar; hile-hurdayla oyalananlar; parçalanma ve bölünme hayaline kapılanlar Türkmen ve Yörük ruhunun bütün oyunları bozacağını iyi bilmelidirler.
Türkmenler üzgün olsa da, ekonomik ve sosyal sıkıntılarla boğuşsa da, şikayetleri bir hayli artsa da, Türk milletine ve Türkiye’ye gözü gibi bakacaklar, harap ve bitap düşürülmesine müsaade etmeyeceklerdir.
Sizler sayesinde, Orhun Abideleri’nde de ifade edildiği gibi, Türk milleti, tarih boyunca su gibi akıttığı kanına, dağlar gibi yığdığı kemiklerine layık olacak, şehidini, şühedasını mahcup etmeyecektir.
Şu günkü şartlarda bu zor bir görev olsa da, imkânsız değildir ve başarılacağı muhakkaktır.
Türkiye ne denli badirelerle karşı karşıya olursa olsun, ne kadar büyük musibetlerle yüz yüze kalırsa kalsın Yörük çadırı yıkılmadıkça, Türkmen lambaları sönmedikçe, Türkmen niyazları bitmedikçe ve Türkmen türküsü dinmedikçe millet bölünmeyecek, bayrak inmeyecek, ezan susmayacak ve vatan parçalanmayacaktır.
Aziz Türkmen Kardeşlerim,
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Bugünkü şölenimizi kaygı verici bir dönemde yapıyoruz.
Ülkemizin tam bir sorun yumağına dönüştüğünü görüyor ve takip ediyorsunuz.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı Türkiye’yi her tarafından çözmek ve koparmak için uğraşmaktadır.
Bireysel özgürlük alanları gasp edilmektedir.
Tarihimize hakaretler yağdırılmaktadır.
Türk kimliği ve Türk milliyetçiliği ayaklar altında çiğnenmek istenmektedir.
Teröristler el üstündedir.
Canibaşıyla pazarlıklar son sürat yapılmaktadır.
Türkiye istikrasızlığın karanlık koyuna AKP kılavuzluğuyla demirlemiştir.
İnsanımızın can ve mal güvenliği kalmamıştır.
Hudutlarımız teröristlerin meskeni haline gelmiştir.
Katiller temize çıkmış, suçlular aklanmış, bölücüler pazarlık ortağı olarak sivrilmiştir.
Maalesef akla kara birbirine karışmıştır.
Neyin doğru, neyin yanlış olduğu belirsizliğe havale edilmiştir.
Türkiye AKP’yle cinnet geçirme noktasına gelmiştir.
Sosyal barış tükenme aşamasına kadar gerilemiştir.
Uzlaşma ve demokratik anlayış körelmiştir.
Hükümet yeni bir vesayet düzeni, yeni bir statüko sistemi ve yeni bir baskıcı yapı kurmuştur.
Aklınca toplumu hizaya getirmek için otoriter eğilimlere sapmıştır.
Hitler sanki yeniden doğmuş, Stalin sanki yeniden işbaşı yapmıştır.
Türkiye tehdit altındadır ve bu tehdidin adı iktidardır.
Türkiye gerilimin tam ortasındadır ve bunun sorumlusu iktidardır.
Türkiye cepheleşmelerin son safhasındadır ve bunun da suçlusu iktidardan başkası değildir.
Başbakan Erdoğan sertlikte sınır tanımamaktadır.
Başbakan Erdoğan ceberutlukta rakipsizdir.
Milletimin her ferdi Başbakan ve hükümetinin hışmına ve hakaretine uğramaktadır.
Bu çerçevede Başbakan yorulmuş, tıkanmış ve politika üretemez hale gelmiştir.
Türkiye’yi yönetmekten uzaklaştıkça zalimce davranmakta, devlet gücüyle önüne gelene saldırmaktadır.
Bugünkü ülke tablosu alarm vermektedir.
Sokakların tansiyonu iyice yükselmiş, toplumsal enerji iyice birikmiştir.
Başbakan Erdoğan şuursuzca kararlar alıp keyfiliğe battıkça tepkiler dalga dalga yükselmektedir.
Bu zihniyet her şeye karışmayı, her şeyi tayin etmeyi kendisinde hak görür olmuştur.
Başbakan ve hükümetinin Türk milletiyle gönül köprüsü yıkılmıştır.
Demokrasimiz buhrandadır.
Temel hak ve özgürlükler çıkmazdadır.
İktidar, çoğulcu anlayışı bastırmak için her yolu denemektedir.
İktidar, çok sesliliği kısmak, muhalefeti susturmak için her karanlık yöntemi devreye koymaktadır.
Başbakan’ın ustalık dönemi diye isimlendirdiği üçüncü iktidar yılları öfkenin, kinin, kabalığın, rezaletin, kadir kıymet bilmezliğin ve bölücülüğün içine gömülmüştür.
Başbakan için herkes kötüdür, ancak bir tek kendisi ve yandaşları iyidir.
Başbakan için herkes cahildir, ancak bir tek kendisi, yandaşları ve 63’lükleri akıllıdır.
Başbakan; tek bilen, tek gören, tek anlayan, tek yıkan, tek yapan, tek hâkim olan ve tek belirleyen olmakla kalmamış, tek bölenliğe de talip olmuş ve devamlı vites büyütmüştür.
Başbakan’ın beğenmediği ne varsa ucubedir, sakıncalıdır.
Başbakan’ın istemediği ne varsa başı ezilmeli, kızdığı kimler varsa hakkından gelinmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir devrinde böylesi şımarık, böylesine çizmeyi aşan ve bu derece küstahlaşan bir Başbakan görülmemiştir.
Başbakan’a göre gündem belirlemek ve ülkeyi tartışmalara teslim etmek maharettir.
Başbakan’a göre toplumun sinir uçlarıyla oynamak, hassasiyetlerini kaşımak, dokunulmazlıklarını tahriş etmek, özelini darbelemek, kabullerini sarsmak beceridir.
Başbakan ve hükümeti oynamadık, sorgulamadık, yargılamadık, kavga etmedik bir şey bırakmamıştır.
Ne yazık ki, Türkiye diktatörlüğe doğru gitmekte, ekseni asıl şimdi kaymaktadır.
Artık AKP iktidarı çığırından çıkmış, ölçü ve ayarı kaçırmış, herkesi karşısına almıştır.
Bu ülkenin iktidarın oyuncağı ve hezeyanlarının sahnelendiği bir yer olmadığını göstermek öncelikle sizlerin elindedir.
Bu gidişat iyi değildir.
Gelişmeler hayırlı sonuçlar vermeyecektir.
İktidar yalnızca sorun üreten, çelişkilere bulanan, yanlışlara çakılan, sübjektif önyargılara batan bir hüviyete bürünmüştür.
İktidar hoşgörüsüzdür.
İktidar zorbadır.
İktidar vicdansızdır.
İktidar kontrolsüzdür.
İktidar tahammülsüz ve kimseyi takmamaktadır.
İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda yaklaşık beş gündür yaşanan olaylar iktidarın tavrını ve tercihini göstermesi bakımından son derece anlamlıdır.
Burada yaşanan ilkel görüntüler Türkiye’yi küçük düşürmüş ve ileri demokrasinin maskesini de aşağı indirmiştir.
Ağacı sökerek, yeşil alanları kapatarak alış veriş merkezi yapma niyetinde olan ve Topçu Kışlası inşa etmek amacı güden AKP iktidarı ülkemizin her tarafına yayılan itirazlarla karşılaşmıştır.
Nitekim Başbakan Erdoğan’ın doğayı katletme pahasına AVM merakı anlaşılır gibi değildir.
Taksim’i rantiyecilerin iştahına bırakma düşüncesinin ve hazırlıklarının kabul edilir, insaf ve izana sığar hiçbir yanı bulunmamaktadır.
Erdemlili kardeşlerimin; bağı, bahçesi ve ürünü para etmeyen tüm çiftçilerimizin sorunları altından kalkılamaz bir hale gelmişken, Başbakan’ın saçma sapan işlerle vakit kaybetmesi, İstanbul’u yandaşlara peşkeş çekme çabası yanlıştır, çarpıklıktır ve çürümüşlüktür.
Biber gazlı müdahaleler, şafak vakti operasyonları, aşırı ve orantısız güç kullanımı, karşılıklı düşmanca muamelelere varan şiddet sahneleri ülkemizin ne duruma geldiğini açıkça kanıtlamıştır.
Türkiye’yi geri ve iptidai bir duruma düşürenleri buradan kınıyorum.
Fırsattan istifade ederek, Türk polisini suçlayanlara da şu hatırlatmayı yapmak istiyorum.
Elbette Taksim’deki göstericilere yönelik tavır ağır ve şiddetli olmuştur.
Ancak emniyet güçlerimizin de aldıkları talimatlar doğrultusunda hareket ettiklerini kimsenin unutmaması lazımdır.
Başbakan, bakanlar ve bazı AKP’li yöneticilerin polisi zan altında bırakan açıklamaları, fırsatçıların önüne atan yaklaşımları ve üstelik biber gazını ölçülü kullanma konusundaki uyarıları utanmazlıktır.
Silsile yoluyla, en başta da siyasi irade olmak üzere, emniyet mensuplarımıza müdahale emrini verenler hesaba çekilmeden, polisimizi suçlamak çok ciddi bir seviyesizliktir.
Türk polisini maksatlı şekilde eleştirenlere, en başta İstanbul Valisi’ne, İçişleri Bakanı’na ve Başbakan’a bakmalarını hararetle tavsiye ediyorum.
Ayrıca BDP ve PKK’yla Kandil ve İmralı’da buluşan, fakat Taksim’de de ayrı düşen Başbakan ve hükümetinin süreç ihanetinin elebaşlarıyla karşı kutuplara çekilmesi esasında son derece manidardır.
Acaba Başbakan, çözüm fitnesiyle yapamadıklarını, halkla devleti karşı karşıya getirerek mi tamamlamak istemekte, eksik yanları bu şekilde mi gidermeyi planlamaktadır?
Ortadoğu yangınını ve kaosunu Türkiye’ye ithal etmeye çalışanlar el altından AKP tarafından desteklenmiş, özendirilmiş ve teşvik edilmiş midir?
Sözüm ona Türk baharı yaşatma hevesinde olanlar, bölünmeyi çabuklaştırmak ve kardeş kavgasını tetiklemek için Taksim provokasyonunu atlama taşı olarak mı değerlendirmişlerdir?
Taksim Topçu Kışlası’nın yapım süreci aylar önce yargıya havale edilmişken, birden bire koparılan fırtınanın amacı nedir? Arkasında hangi niyet ve emeller vardır?
Türkiye bir oldu bittiye getirilmek mi istenmiştir?
Marjinal ve yasa dışı sol unsurların, bölücü milletvekillerinin başrolde olduğu Taksim’deki hadiselerle neyin olgunlaşması ve kabullendirilmesi hedeflenmiştir?
Başbakan Erdoğan’ın, Milliyetçi Hareket Partisi’ni Taksim’de protesto gösterisi yapan bir kısım muhalefet partisinin içinde sayması ise tamı tamına bir saptırma ve iftiradır.
Bizim BDP-PKK ve aşırı uç örgütlerle yan yana gelmemiz aklın inkârıyla eşdeğerdir.
Başbakan Erdoğan bölücü kadroyla kimin ittifak içinde olduğunu, kimlerin al takke ver külah halinde bulunduğunu görmek istiyorsa kesinlikle aynadaki akislerine bakmalı ve oturduğu sedirin çevresinde kümelenen namertleri görmelidir.
Ne ilginçtir ki, Türkiye’nin bölünme sürecine kararsız kalanlar, PKK’ya şirinlik ve payandalık yapanlar, AKP’ye kredi açanlar, yıkım ve çözülmeye karşı üç maymunu oynayanlar anında ağaç savunucusu kesilmişler ve Taksim’deki eylemlerin başını çekmişlerdir.
Elbette ağaçlar doğal zenginliğimizdir ve korunmalıdır. Buna diyecek bir şey yoktur.
Peki, sorarım sizlere, Türk vatanı ağaçtan daha mı değersizdir?
Vatan topraklarını kesmek ve biçmek için AKP’nin uzattığı etnik neşteri pervasızca sallayanlar bu kez de çevre ve doğa gönüllüsü mü olmuşlardır?
MHP’nin bunlarla ne işi ve benzeşen neresi olacaktır?
Taksim’de mangalda kül bırakmayanlar, Türk milletinin mütecaviz tavırlara ve menfur saldırılara uğradığı her durumda hangi ağaç kovuğuna girmişler, hangi ine sığınmışlar ve hangi mahzene saklanmışlardır?
Söz konusu Türk milletinin birliği, dirliği ve kimliği olunca anında sıvışanlarla ve mevsim gözetmeksizin kış uykusuna yatanlarla Milliyetçi Hareket Partisi’nin yan yana gelmesi zaten olmayacak duaya amin demekten farksızdır.
Biz tek başımıza Türklüğü sahiplenirken, bir başımıza Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için mücadele verirken hiç gıgı çıkmayanların, şu işe bakınız ki, Taksim aslanı kesilmesi traji komiktir.
Bu yüzden Başbakan’ın partimizi olur olmadık gruplarla yan yana gösterme kurnazlığı ve densizliği kendisine prim yapmayacak, kazanç da sağlamayacaktır.
BDP’li bölücülerle, PKK’lı militanlarla uygun adım yürümek, dirsek temasında bulunmak, fırıldaklar çevirmek, bölünme havası teneffüs etmek Başbakan ve partisiyle üst üste örtüşmüş bir sadakatsizliktir.
Dikkatlerimizden kaçmamıştır ki, ormanlarımızı yakan, doğamızı kirleten, caddeleri savaş alanına çeviren, varlıklarımıza zarar veren bazı mihraklar birden bire yeşili seven doğa gönüllüsü olarak arzı endam etmişlerdir.
Biz bunlara kanmayız.
Türkmen kardeşlerim bu olan bitenlere kesinlikle aldanmaz.
AKP-CHP-BDP-PKK ve İmralı canisi arasındaki danışıklı dövüş şeklinde kurulan tuzağa Türk milleti düşmez.
Tabii olarak İstanbul 6’ıncı İdare Mahkemesi’nin Topçu Kışlası’nın yapımıyla ilgili itirazları gecikmeli de olsa kabul ederek yürütmeyi durdurma kararı vermesi sükûnetin ve huzurun sağlanması için faydalıdır.
Başbakan ve hükümeti ısrarından vazgeçerek Taksim merkezli kurgulanan gerilim stratejisini terk etmelidir.
Gezi Parkı, cehennem parkına dönüştürülmemeli, AKP yıkmaktan ve Taksim’i talan etmekten mutlaka caymalıdır.
Bu vesileyle herkesi itidalli olmaya davet ediyor, kışkırtmalara dikkatli olunması gerektiğini bu kez de Erdemli’den ifade etmek istiyorum.
Çakılacak bir kıvılcımın kestirilmesi mümkün olmayan neticelere, çatlamalara ve çatırdamalara kapı aralamadan başta siyasi iktidar olmak üzere, Taksim’den nemalanmaya çalışan bütün kesimlere sağduyunun ve aklıselimin yolundan ayrılmamalarını samimiyetle bildiriyorum.
Buradan aziz milletime ve değerli dava arkadaşlarıma kararlılıkla seslenmek istiyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi’ni sosyal medya üzerinden içimizden de olsa, dışımızdan da olsa, Taksim Gezi Parkı’nda sahnelenen tehlikeli senaryo ile kol kola olmaya davet edenlere hiçbir şart altında iltifat edilmeyecektir.
Parti olarak hiçbir karanlık ilişkinin, gerilimin içinde olmama tercihimizden taviz vermeyeceğiz.
Devlet millet çatışması için ellerini ovuşturanlara, MHP’ye akıl hocalığı yaparak tahrike yeltenenlere asla itibar etmeyeceğiz.
Bütün dava arkadaşlarımın, partililerimizin ve vatandaşlarımızın bu kapsamda hareket edeceğine yürekten inanıyor ve bunu temenni ediyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Aziz Dava Arkadaşlarım,
Güçlü bir iktidarla, yoksulluk, işsizlik ve ekonomik zorluk mutlaka giderilecektir.
Ahlaklı bir yönetimle, yolsuzluklar bir gün önlenecektir.
Adaletli bir anlayışla, yağmacılardan, hainlerden ve işbirlikçilerden elbette hesap sorulacaktır.
Ancak, vatan elden giderse, bunun dönüşü olmayacaktır.
Millet bir kez bölünürse, bunun onarımı mümkün değildir.
Bugün Türkiye bir ateş çemberinden geçmektedir
Aziz milletimizin birliğine kasteden ihanet kuşağı büyümektedir.
Bin yıllık kardeşliğimize yönelik tahrikler tırmanmaktadır.
Buna dur demek sizlerle mümkündür.
Türkiye’nin içler acısı haline engel olmak sizlerin sayesinde söz konusu olacaktır.
Bilinmelidir ki, bu aziz vatan hepimizindir.
Türkiye’mizin bir yıkıma sürüklenmesini önlemek, hepimiz için milli bir görevdir.
Herkes üstüne düşen sorumluluğu, siyasi hesapları bir kenara bırakarak yerine getirmelidir.
Aksi halde yarın çok geç olabilecektir.
Bu kapsamda birleşmemizin günü ve karar anı gelmiştir ve o da bugündür.
Gün dayanışma ve kardeşliğimizi perçinleme günüdür.
Milliyetçi Hareket Partisi memleketimizin her evladını eşit ve saygın bir millet ferdi olarak görmektedir.
Bu topraklara vatanım diyen herkese bağrımız açıktır.
Bu insanlara milletim diyen herkese kucağımız açıktır.
Bu bayrak benim, bu ülke benim diyen herkese kapımız açıktır.
Laik olanına, dindarına; Alevisine Sünnisine; doğulusuna batılısına, güneylisine kuzeylisine, sonsuz muhabbetimiz vardır.
Biz gönülleri, vicdanları, umutları kardeşlikle birleştirdik.
Biz ülküleri, hevesleri, heyecanları al bayrakla buluşturduk.
Biz Avrupa’nın, Asya’nın, Afrika’nın geleceğini üç hilalle oluşturduk.
Ortak paydamız, vatan ve millet sevgisidir.
Ortak değerimiz, “Ne mutlu Türküm Diyene” seslenişidir.
Ortak noktamız cihana Türkçe bakabilmektir.
Bunlara yabancı olmayanlarla, bunlara mesafeli durmayanlarla ve bunlara şaşı bakmayanlarla bir olacağız, beraber kalacağız ve ayrık otlarını hep birlikte temizleyerek Türk milletine sahip çıkacağız.
Ve Türkiye’nin geleceğini el ele verip hep birlikte inşa edeceğiz.
Bu düşüncelerle 25’inci Türkmen Şöleni’ne katılan her bir kardeşimi ve dava arkadaşımı bir kez daha en iyi duygularımla selamlıyor, sevgilerimi sunuyorum.
Mücadelenizde sizlere başarılar diliyorum, hepinizi Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum.
Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.
Şimdi Aziz Erdemliler,
Aziz Mersinliler,
Size sesleniyorum. Mersin büyüyen, gelişen, kalkınan, sosyo ekonomik yönden Türk milletine istihdam ve katma değer sağlayan bir büyük ilimizdir. Bunun büyükşehir olmaması için hiçbir sebep olmamalıdır o sebepten dolayı mersin ilimizi büyükşehir yapanlara Milliyetçi Hareket olarak takdirlerimi sunuyorum.
Büyükşehir sizin gibi değerli vatandaşlarımıza hizmeti en iyi şekilde, en yakından yeni kurumlarla verilecek bir kurumsal yapı ise buna canı gönülden destek veriyoruz. Ancak büyükşehir bir tuzağı da beraberinde getiriyorsa Türkmenler ve Yörükler olarak uyanık, kararlı, cesaretli ve akıllı hareket etmeliyiz.
Şimdi bir an düşünün, Türkiye coğrafyasını gözünüzün önüne getirin, Diyarbakır daha önceden büyükşehir değimliydi, büyükşehirdi. Merkezdeki birkaç ilçeyi kapsıyor muydu, evet kapsıyordu. Şimdiki büyükşehirle Diyarbakır ne hale getirildi, Diyarbakır ilinin mülki yapısıyla örtüştürüldü. Üstünde Van aynı şekilde, altında Mardin aynı şekilde, yanında Şanlıurfa aynı şekilde, gerçekten büyükşehir olmak istiyorlarsa helal olsun ama bir oyunun oyuncağı oluyorlarsa dikkatli olmak lazım.
1 Ağustos 2009 tarihinde açılım zırvası denerek bir ihanet ve yıkımı başlatan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin terörle mücadelede verdiği tavizler, PKK’yla siyasallaşma flörtleri, İmralı canisini tekrar sivriltme gayretleriyle terör tırmanmış, Hakkari, Şırnak, Bitlis, Bingöl, Batman, Tunceli, Ağrı alan hakimiyeti sağlanan yeni PKK güdümünde yönetilme haline dönüştürülmüş bir ülke toprağı olmuştur. Şimdi bunları yan yana getirdiğiniz vakit, dikkat ediniz, toplam alanı 134 bin kilometre kare, nüfusu 8 milyon 230 bin, peki bunu bir siyasi coğrafya halinde düşündüğünüz vakit özerk, federal konuşmalarıyla aldatılan bugünkü siyasi iktidarın yanlışlarıyla dört parçalı büyük kürdistanın kuzeyini temsil edebilecek bir ihanet projesine dönüşmektedir.
Buna dur demek lazım, bu oyunları bozmak lazım. Onun için bir karşılıkta vermek lazım. Neresidir karşılık, işte en yakını Yörüklerle Türkmenlerin yaşadığı Mersin olmalıdır.
Mersin büyükşehiri almak, Türkiye üzerindeki ihaneti bozmaktır.
Mersin büyükşehiri almak Türkiye’nin emperyal, küresel güçler tarafından oyuncak hale getirilmesi, istenilen zaman başkanlık sistemiyle federal yapı arasında pamuk ipliği ile bağlı olanı kesip bir anda bağımsız kürdistanı kurdurmaya engel olmak demektir.
Bir başka önemlisi dahadır ki, eğer daha önce söylediğim gibi Türkmenler, Yörükler Türk milletinin ta kendisi ise, bir ve birlikte olmanın teminatı ise o zaman Mersin’de büyükşehiri almak demek Türk milletine zafer kazandırmak demektir.
Şimdi Erdemliler, bu namus borcunu, bu vebali yerine getirecek misiniz?
Büyükşehiri alacak mısınız?
Öyleyse eli boş gitmemek için, Erdemliye gelmişken biraz evvel gördüğüm uygulamalarıyla, hizmetlerde büyük bir gayreti olan, başarıda ölçü tanımayan Mükerrem Tollu Beyefendiye hizmetinde süreklilik, başarıda devamlılık için Erdemli’de başkan Tollu’dur diyorum.
Hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum.
Sağ olun, var olun.
Ne mutlu Türküm diyene.