TÜRKİSTAN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNDE DEDEHAN HASAN

TÜRKİSTAN MİLLİ ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNDE DEDEHAN HASAN’IN YERİ VE ÖNEMİ
Doç. Dr. Süleyman DOĞAN-Esra ACAR

Öz

Sovyet hâkimiyeti altında yaşayan Türkistanlıların 20. yüzyıl hatıraları
karışık ve üzücü hadiselerle doludur. Yaşanan olaylar Türkistan
halkının yüreğinde derin izler bırakmıştır. Türkistan’daki bunca zulüm ve
istibdada rağmen vatanla milletin bağımsızlığı uğruna mücadele eden birçok
aydın yetişmiş, yetişen bu aydınlar, halkı bilinçlendirmek ve düşmana
karşı koyabilmek için birçok eser kaleme almıştır. Eserleriyle bu amaca
hizmet eden önemli Özbek aydınlarından biri de Dedehan Hasan’dır. O,
Özbekler arasında yetişen, benzeri olmayan büyük siyasî ozandır. Bu yazıda
Dedehan Hasan’ın hayatı ve sanatına değinilmiştir.
Anahtar kelimeler: Dedehan Hasan, Türkistan, Sovyet Birliği, Ozan,Şarkı, Şair, Şiir, Edebiyat.

Abstract

The Importance Of The Turkistan National Freedom Of Dedehan Hasan
The 20th century memories of Turkestan people who had lived under
the dominance of Soviet Union are full of complex and painful events. These
experiences left deep scars on Turkestan people’s hearts. In spite of the
tyranny and cruelty, there were lots of intellectuals who fought for Turkestan
and its sovereignty. They wrote books in order to raise awareness and
resist against enemies. One of the most important intellectuals is Dadahan
Hasan who served for this aim with his works. He is the unique political
verse writer of Uzbekistan. This writing is about Dadahan Hasan’s life
and art.
Keywords: Dadahan Hasan, Turkestan, Soviet Union, Minstrel, Song, Poet, Poem, Literature.
Sovyet Döneminin Siyaseti ve Edebiyata Etkisi
Sovyet düzeninin Türk Dünyası üzerindeki amacı, Türkistan mıntıkasının toprak ve yer altı kaynaklarını ele geçirip sıcak denizlere ulaşmaktır.
Bu yüzden Sovyetler, bu bölgede, en başından beri dini, milli birliği bozmaya, millet, vatan ve özgürlük fikirlerini unutturmaya ve kendisini
Sovyet halkından olduğunu kabul eden insanlar oluşturmaya çalışmışlardır.
Bu amaç uğruna yıllarca Sovyetler, bu diyar halkına zulüm etmiş, baskılar uygulamıştır.
Çünkü yeni bir bağlılık şuuru geliştirebilmek için öncelikle yeni bir vatan anlayışı ortaya konmalı, millî vatan anlayışı yıkılmalıdır.
Bolşevik İhtilâli’ni yapanlar idareye hâkim olduktan sonra Çar hükümetindendaha sert politika izlemişlerdir.
Türkistan, Rus milli politikasına uygun şekilde parçalanarak Sovyetleştirilmiştir:
Özbekistan, Türkmenistan gibi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler kurulmuştur.
Ardından da Rusya’nın hâkimiyetinde olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuş,
Sovyet ideolojisine hizmet edecek insanlar yaratmak için inkılâplar yapılmıştır.
Türkistan adı yasaklanmış, bu adın Türkler arasındaki millî birlik fikrini canlı tuttuğu düşünüldüğü için yerine “Orta Asya” adı verilmiştir.
1 Her Türk topluluğu için kendi adıyla anılan ve mahalli şiveleri öne çıkarılarak yeni alfabe oluşturulmuştur.
Böylece ceditçi aydınların Türk Dünyası’nda ortak bir edebî dil meydana getirme çalışmalarının aksine hepsinin Türk ırkına mensup olmasına rağmen
birbirlerine yabancılaştırılmaya çalışılmıştır.
1926’dan sonra hürriyet, istiklal, Türk birliği, milli birlik gibi fikirleri temsil eden ve bu yolla eserler veren ceditçi fikir adamları, şair ve yazarlar
tutuklanarak hapsedilir. Ceditçilik hareketi 1929 yılında sona ermiş ve 1929 yılı, tarihe Sovyet ideolojisine doğru “kette burılış” (büyük yöneliş)
olarak geçmiştir. Otuzlu yıllarda Sovyet rejimini benimsemeyen milliyetçi aydınlar öldürülmeye başlanır. Bilhassa 1937-38 yıllarında tutuklamalar,
sürgünler, katliamlar yapılır. Bu baskıcı idare altında yaşamak zorunda kalan birçok din ve devlet adamı, şair, yazar, gazeteci, fikir adamı, okuryazar
olan her sınıftan insan birkaç yıl içinde halk düşmanı ilan edilerek kurşuna dizilmiştir. Öldürülen şair ve yazarların eserlerini okumak, bulundurmak
yasaklanmış, buna uymayanlarda aynı şekilde cezalandırılmış, rejimin makul görmediği şahıs, kurum ve faaliyetlere asla merhamet
gösterilmemiştir. Böylece Sovyet ideolojisini benimseyen yeni bir edebiyat ve toplum oluşturulmaya çalışılmış, şair ve yazarlar Sovyet ideolojisinin
kontrolü altına alınmıştır. Bu ideolojiye hizmet etmeyen her türlü eser reddedilmiş, sahiplerine de hayat hakkı tanınmamıştır. Aydın Türk insanı
kurşuna dizilerek, hapishanelerde veya Sibirya’daki çalışma kamplarında öldürülmüştür. Sovyet rejimini benimsemeyen insanların katledildiği
bu dönem tarihe kızıl terör veya katağanlık (yasaklılık) yılları olarak geçmiştir. 1924’ten 1953’e kadar devam eden Stalin döneminde, Sovyet
istihbarat teşkilatı KGB’nin açıklamasına göre bütün Sovyet Birliği’nde 60 milyondan fazla insan öldürülmüştür. Büyük bir çelişkidir ki bir yanda
önde gelen aydınlar öldürülürken diğer yanda sanatçılar yazdıkları eserlerle Sovyet ideolojisinin güzelliklerini anlatmak zorunda kalmıştır.
Sovyet sisteminde ideoloji sanatın can damarı olarak görülmüştür. Bu anlayışa göre, sadece Sovyet ideolojisine mensup olan bir sanatkâr büyük
eserler verebilir. Dolayısıyla bu ideolojinin dışında kalanların gerçek sanatkâr olması ve büyük eser vermeleri mümkün değildir. Aydınlar eserlerinde
Sovyet insanını ve toplumunun güzelliklerini öne çıkarmalı ve bu güzelliklerin kaynağı olarak Sovyet toplum düzeni gösterilmelidir. Halkı,
özellikle gençleri Sovyet sistemine karşı saygı ve sevgiyle eğitmek edebiyatın en büyük görevi olmuştur. Aynı zamanda Sovyet yazarlarından eserlerinde
eskilikle, yabancı tesirlerle ve Sovyet halkının ilerlemesini durdurmak isteyenlerle mücadele etmeleri istenmiştir. Bu sistemin asıl amacı
Sovyet ideolojisine gönülden bağlı, millî kimliğinden kopmuş ve şuursuz Sovyet adamı yetiştirmektir.
Türkistan topraklarında bu kadar istila ve zulüm olmasına rağmen aydınlar arasında kendi millî, dinî değerlerini anlayan, bilen ve bildiklerini
millete ulaştırmak isteyen insanlar olmuştur. Onlar bir şekilde insanların zihnini açmak, millî değerlerini hatırlatmak için çalışmalar yapmıştır.
Ama bu çalışmalar gizli kapaklı olmuş, açıktan açığa yapılması dönemin şartlarında mümkün olmamıştır. Bu gibi çalışmalar daha çok 70’li yıllardan
sonra gittikçe çoğalmıştır. Özbekistan topraklarında vatanı ve milleti için mücadele eden, düşmanın farkında olan aydınlardan biri de Dedehan
Hasan’dır. O, Sovyet sisteminin Müslüman Türk toplumuna olan düşmanlığını görmüştür. Her zaman yüreğinde hissettiği bu gerçeği milletine
anlatmak için mücadele etmiş ve milli uyanış adına çalışmalar yapmıştır.
Dedehan Hasan’ın Hayatı, Eserleri, Sanatı ve Faaliyetleri 2
Almanların II. Dünya Savaşı’na girme nedenlerinden biri de Sovyet Birliği’ndeki stratejik noktaları ele geçirmek, aynı zamanda Kafkas petrol
yataklarına sahip olmak ve hızlı bir şekilde SSCB üzerinden Orta Doğu’ya inmekti. Savaş esasen Doğu Cephesi’nde Almanlar ve Sovyetler arasında
geçmiştir. Türkistan Türklerini, Rusya’yı işgal eden Almanlara karşı savaşa seferber edebilmek için edebiyatta izlenilen politikada da değişiklikler
yapılmıştır. Millî konuların, tarihi şahsiyetlerin eserlerde işlenmesine izin verilmiştir. Halk hikâyeleri ve destanların derlenmesi ve yayınlanması
çalışmalarına önem verilmiş, bunlar cephede çarpışan askerin cesaretini artırmak için kullanılmıştır. Aynı şekilde halkın sempatisini büyük ölçüde
kazanmak için klasik edebiyata da rağbet edilmiş, Lûtfî, Bîdil, Gülhanî, Mukîmî gibi klasik Özbek şairlerinin eserleri de ilk defa bu yıllarda yayım
lanmıştır. Hâlbuki tüm bu eserler daha önce Sovyet yöneticileri tarafından rejim için zararlı bulunarak yasaklanmıştı. Aydınlar, halkı cepheye
göndermede büyük öneme sahip olduğu için savaşmaya gönderilmemiş; ancak savaşın ilk günlerinden itibaren kalemlerini silah gibi ellerine alarak
düşmanla mücadele etmeye başlamıştır. Şair ve yazarlar gerektiğinde cepheye giderek askerlerin maneviyatını yükseltmeye çalışmış; savaşın
dehşetini ve askerlerin cesaretini kendi gözleriyle görmüşlerdir. Yazılan eserler cephede çıkarılan gazetelerde basılmıştır. Böylece Türkistan Türklerini
cephede Sovyet birliği için savaşması sağlanmıştır.
İki ülke arasında gerçekleşen mücadeleyi Almanlar kaybetmiş, ancak Sovyet Birliği daha çok kayıp vererek II. Dünya Savaşı’nda en çok kayıp
veren devlet olmuştur. Sovyet sisteminin cephelere ilk gönderdiği millet, Türkistanlı Türkler olmuştur. Savaş sırasında sefalet içinde kalan halk
savaştan sonra da huzura kavuşamamış, savaş zamanı hafifletilen baskı savaş sonrasında yeniden arttırılmış bu baskının yanına bir de savaşın
getirdiği yoksulluk eklenmişti.
Dedehan Hasan da savaşın başladığı, Türkistan Türkleri’nin zor koşullarda yaşadığı, 1941 yılının Kasım ayında, Fergana İli’nin Altıarık İlçesi’ndeki
Araphane Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Bu köye şu anda Eski Arap denilmektedir. Köye bu ismin verilme sebebinin iki ihtimali vardır:
Birincisi bu köye eskiden Araplar, sahabeler gelmiş olabilir. İkincisi buraya Seyyid soyundan olanlar gelmiş olabilir, yani Dedehan’ın nesli Seyyidlere
dayanıyor olabilir. Babası Şakir Hasan, annesi Kumrinisa Hasan’dır.
Şakir Hasan Altıarık’ta Su İşleri Başkanı olarak çalışmıştır. Babası, Dedehan Hasan iki yaşındayken Almanların SSCB’ye savaş açtığı 1942 yılında
şehit olmuştur. Türkistan’ın zor şartlar içinde bulunduğu zamanlarda dünyaya gelen Dedehan Hasan babasız büyümüştür. Çocukluğu zorluklarla
geçmiş, kıtlık ve açlık görmüştür. Çocukluğunda çektiği sıkıntılar onun dünya görüşünde etkili olmuştur.
Dedehan, Sovyet döneminde okumuş ve yetişmiştir. Araphane Köyü’nde sekiz yıl eğitim gördükten sonra dokuzuncu ve onuncu sınıfı Altıarık İlçesi’nde okumuş,
1959 yılında da okulunu başarıyla tamamlamıştır.
1959 yılında okuldan mezun olunca Taşkent Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi’ne başvurmuş ancak sınavı geçememiştir. Üç yıl denedikten
sonra nihayet 1961 yılında üniversiteyi kazanmıştır. Geçen üç yıl içerisinde ayrıca bir ortaokulda öğretmen olarak çalışmıştır. Bu zaman içerisinde
şiirleri, makaleleri il ve ilçe gazetelerinde basılmıştır.
1961-66 yıllarında Taşkent Devlet Üniversitesi’nin Filoloji Fakültesi’nin Gazetecilik Bölümü’nde eğitim görmüştür. Üniversitede okuduğu
yıllar Dedehan Hasan’ın kendisini yetiştirmesi ve düşünce hayatını şekillendirmesinde etkili olmuştur. Büyük şairlerle olan şiir gecelerine katılmış,
gazete ve dergi evlerine gitmiştir. Okuduğu Fakülte’nin düzenlediği, Uygun, Zülfiya, Aziz Abdurazzak, Mirtemir Hoca gibi şairlerle olan edebiyat
gecelerine katılmıştır. İçinde bulunduğu bu ortam sayesinde edebiyat dünyasına girmiştir. Üniversite yıllarında Dedehan Hasan’ın düşünce
dünyasını etkileyen faktörler oldukça fazladır. Özellikle Sovyet sistemi tarafından Türklerin millî manevî değerlerinin çiğnenmesi siyasî bakışının
gelişmesinde etkili olmuştur.3
1961 yılında Taşkent Devlet Üniversitesi’nde Gazetecilik Fakültesi’nde okurken “Hamzacılar” derneğini kuranlar arasında yer almıştır. Derneğe
üniversite öğrencileri katılmış, “Hamza” adında duvar gazetesi çıkarmışlardır. Bu gazetede Sovyet dönemi aleyhine şiir ve makaleler yazılmıştır.
Sovyet dönemiyle bağdaşmayan, Sovyet matbaasının basmadığı tarihi edebi eserler, katledilmiş aydınların eserleri muhakeme edilmiştir. Gazeteyi
hazırlayan Fayzi Şah İsmail’dir ve Dedehan Hasan gazetenin kültür işleri başkan yardımcılığını yapmıştır. O zamanda her yerde KGB ajanları
olduğundan yürütülen faaliyetler takip edilmiştir. Dedehan Hasan, bir gece evine giderken üç kişi onun ellerini bağlamış ve arabaya koyup götürmüşlerdir.
Üç gün karanlık bir odada tutulduktan sonra üçüncü gün dövülmüş ve “Hamzacılar Derneği’ne katılmaya devam edersen alnından
vururuz”, diye tehdit edilmiş ve tekrar ellerini bağlayarak evine bırakılmıştır.
Üniversiteye geldiğinde kendisine bunu yapanların KGB ajanları olduğunu öğrenmiştir. Dernek başkanı da on beş gün sorguya çekilmiş,
bu olaylardan sonra dernek faaliyetleri durdurulmuş ve üye öğrenciler dağıtılmıştır. O zamanlarda derneklerin toplumun düşünce hayatında etkisi
çok büyük olduğu için Sovyet sistemine hizmet etmeyen dernekler engellenmiş, dernekte çalışmalar yapanlar da fişlenmiştir. Dedehan Hasan, bu
faaliyetlerinden sonra kara listeye girmiştir.
Üniversiteden mezun olunca “Sovyet Özbekistanı” gazetesinin Edebiyat ve Sanat Bölümü’nde işe başlamış, gazetede Cumaniyaz Cabbarov ve
Anvar Eşanov gibi şairlerle birlikte çalışmıştır. Bu yıllarda artık şarkılarıyla tanınmaya başlanmış olan Dedehan Hasan, 1967 yılından gazetedeki
işinden ayrılmış “Özbek Telefilm” kurumunda editör olarak çalışmaya başlamıştır. İki yıl sonra Özbek Devlet Konser Filarmonisi’ne geçmiştir.
Dedehan Hasan artık gazetecilikten çok sanatı sevmeye başlamıştır. Dönemin şiir ve şarkılarından farklı eserler yapmıştır. Aklında devamlı olarak
istila edilen mazlum ülkesi ve onu istila eden Rus Sovyet sistemine karşı mücadele olmuştur. Bir an önce ülkeyi Sovyet sisteminden kurtarmak
ve özgürlüğe kavuşturmak istemiş, okul hayatından sonra çalışma hayatında da sürekli onun için mücadele etmiştir. Vatan hakkındaki şarkılarında,
Sovyet sistemine olan memnuniyetsizliğini dile getirmiştir.
Şarkıları yüzünden KGB ve hükümet tarafından sevilmemiştir. Bu düşünceye sahip birçok insan onu eleştirmiş; sahneye çıkmasını ve şarkı
söylemesini engellemek isteyip tehdit etmişlerdi. Ancak o, bu tehditlerden yılmamış davası için durmaksızın bu insanlarla mücadele etmiştir. Bu
mücadelesi onu halkın nazarında ayrı bir yere taşımıştır. Taşkent’te “Leninci Şerefleriz” adlı gece düzenlenmiş, bu geceye meşhur Özbek şairleri
katılmıştır. Afişte bu şairlerin yanında Dedehan Hasan’ın da ismi de yer almıştır. O zamanlardan beri halkın gönlünde öyle bir yere sahip olmuş ki
geceye katılanlar, ilk önce Dedehan’ın sahneye çıkmasını isteyerek diğer şairlerin konuşmasına izin vermemişti. Sonunda Dedehan sahneye alınmıştı.
Bu olayı kendisi bir röportajında şu sözlerle anlatmıştır:
“Gecede Kamil Yaşin, Uygun, Vahid Zahidov, Hamid Gulam, Ramz Babacan, İzzat Sultan, Zulfiya, Turab Tula, Zahiden Abidov, Akmal
Polat, Utkir Raşid, Yangin Mirza gibi meşhur Özbek şairleri katılmıştı. Afişte onların yanına benim de ismim yazılmıştı. Geceye katılan halk
şairlerin hiç birini dinlemeden hemen sahneye benim çıkmamı istemişlerdi. İlk önce Kamil Yaşin çıkmıştı kürsüye, insanlar gürültü yaparak
konuşmasına imkân vermeyince diğer şairler de çıktı; onlara da izin vermeyince sonunda beni sahneye almak zorunda kalmışlardı. Sonra
iki saat şarkı söylemiştim. Kültür merkezi müdürü Dadaali Saatkulov idi. Konserden çıkarken elimden tutarak, kardeş artık çok dikkat
etmelisin, bu şairler seni yiyip bitirirler, dediği hala kulağımda. Gerçekten de bu andan sonra medyada bana karşı geniş çaplı hücumlar
başladı.”4
Dedehan Hasan’ın anlattığı bu olayla hükümetin sanatı baskı altında tuttuğu açıkça görülmektedir. Ozan Sovyet dönemini övmemiş, özgürlük
şarkıları söylemiş, şarkılarıyla ve işlediği temalarla halkın gönlünde yer edinmiştir. 1930’lu yıllarda edebiyatta görülen baskı, Sovyet sistemini
öven temalarda eser verme, halkı vatan ve millet kavramlarından uzak tutma çalışmalarının uzun yıllar devam ettiğini göstermektedir.
1973 yılında Ahmed Yesevi’nin hikmetlerini, Çolpan, Rauf Parfi, Nazım Hikmet, Puşkin, Erkin Vahid, Abdulla Arif, Atahan Paçça Nisarî, Avaz
Otar, Nesimî, Gülhanî, Faragî gibi sanatkârların millî ve dinî şiirlerini besteleyip icra ettiği için bir yıl boyunca soruşturma görmüştür. Ancak o
zamanın Özbek Komünist Partisi genel başkanı aynı zamanda önemli bir yazar olan Şeref Raşidov, Dedehan’ın daha genç olduğu için fikirlerinin
değiştirilebileceğini savunmuş ve onu affederek mahkemeye çıkmadan soruşturmasını bitirmiştir.
Büyük Ozan Dedehan Hasan
Ozanın anti-Sovyet şarkılarından dolayı 1976 yılında bir konseri daha iptal olmuş, Özbek halkının hürriyet şarkıcısı Dedehan Hasan tutuklanmıştır.
Böylece Lenin ilçesindeki karakola getirilmiş ve sorgudan sonra toplumda bozgunculuğa yol açma suçundan on beş gün hapsedilmesine
karar verilmiştir. Serbest bırakılırken bir daha “Vatan” konulu şarkıları söylememesi, aksi halde uzun yıllar hapis cezası alacağı söylenerek sadece
aşk ve güzellik şarkıları söylemesi tembihlenmiştir.
KGB, Sovyet düzenini öven şarkılar söyleyenleri desteklemiş, onların şarkılarından yararlanarak bu şarkıları TV ve gazetelerde devamlı yayınlamıştır.
Dedehan ise şarkılarında işlediği temalarla milleti için mücadele ettiğinden sürekli baskı görmüştür.
Dedehan Hasan, 1977 yılında millî şarkılarından dolayı kendisine yapılanları şikâyet etmek için Özbek Komünist İdaresi Merkez Başkanlığına
gitmiş, ideolojiden sorumlu Aziz Toraev ile görüşmüştür. Yaşadıklarını ona anlattığında, Aziz Toraev, şaire kendisi hakkında toplanan belgeleri
göstermiş ve hükümet aleyhinde söylediği şarkılar nedeniyle hükümetin sinirlerini bozduğunu, bu gidişle uzağa gidemeyeceğini söyleyerek şairi
tehdit etmiştir.
Bu olaydan sonra şair on yıl 1979-1988 yıllarında Özbekistan Yazarlar Birliği’nde çalışmış, şiir geceleri düzenlemiştir. Nihayet Sovyet sistemi
çökmeye başlamış, Sovyet yönetimine Mihail Gorbaçov gelmiştir. O, tekrar yapılanma, serbestlik gibi siyasi çalışmalarıyla halkı rahatlatmış ve
özgürlük vermeye başlamıştır. Bu özgürlükten yararlanarak 1985 yılında siyasî mitingler başlamış, özellikle Baltık ülkelerinde gösteriler yapılmıştır.
Polonya’da, Litvanya’da Halk Harekâtı Teşkilatı kurulmuştur. 1988 yılında bu harekât Özbekistan’da da etkisini göstermiştir. Yaşananların
sonucunda Dedehan Hasan, 1988’de açık alanda savaşmak için devlet kurumundaki işinden ayrılmıştır. Bundan sonra hep siyasî, sosyal şarkılar
söylemeye başlamıştır.
“Birlik” Hareketi
1988 yılında 11 Kasım gününde Dedehan Hasan’ın evinde toplanan Abdurrahim Polat, Abdumannap Polat, Miraziz Azam, Zahir Alam, Kahraman
Gulam ve Fahriddin Hudaykul gibi kişiler daha sonra “Birlik Halk Harekâtı”nın temelini de oluşturan “Özbekistan tabiatı, maddî ve manevî
zenginliklerini koruma derneğini” kurduklarını ilan etmişlerdir. Daha sonra bazıları bu işten vazgeçseler de kalanlar faaliyete devam etmişlerdir.
“Birlik” halk hareketi düzenlendikten sonra üyeler her yerde faaliyetlerini tanıtmışlardır. Dedehan Hasan, “Birlik”in Fergana, Andican, Namangan
illerinin sorumlusu olmuştur. Böylece diğer illerden de binlerce Birlik yandaşları gelerek üye olmuşlardı. Çalışmalar sonunda Birlik harekâtı,
Özbekistan sınırı içinde geniş sınırlara ulaşmıştır. Dedehan Hasan’ın “Birlik” kurucularından biri olması ve çalışmalarda faal olarak görev almasının
sebepleri içinde Sovyet Rus düşmanlığını da saymak yanlış olmaz.
Bu kuruluş sayesinde istilacı Sovyet Ruslara olan düşmanlığını ve nefretini de açıkça ifade edebilme imkânı bulmuştur. Yaptığı çalışmalarla
yüz yirmi sene süren köleliğe son vermeyi amaçlamıştır. “Birlik” halk hareketi önceleri çevre, pamuk ve millî ve manevî değerlerin korunmasını
dile getirirken, gelişen olaylar doğrultusunda talepler de değişmiş, amaç Özbekistan’ın bağımsızlığı olmuştur. “Birlik” çalışmaları sonucunda Dedehan
Hasan’ın Özbekistan’da özellikle de Fergana vadisinde “Birlik”çi ve halk ozanı olarak otoritesi yükselmiştir. Dedehan Hasan’ın ünü yayılmış,
konser ve düğünlere şarkı söylemek için daha çok kişi davet etmeye başlamıştır.
Fergana Faciaları
Sovyet KGB teşkilatı Türkistan Türklerini birbirlerine düşman etmek, kamuoyunun dikkatini çekmek için bazı kışkırtma eylemlerde bulunuyordu.
Bunlardan biri de 1989 senesinde Fergana’da Özbeklerle Ahıska Türkleri’nin arasını açmak oldu. “Fergana faciaları” denilen bu olayı başlatan
kişi olarak KGB, Dedehan Hasan’ı göstermiş, onun “Düşman bastıya düşman bastı, düşmanlar haddinden aştı”, “Niye ağlamazsın ana Türkistan”,
“Mihail Gorbaçov size nidalarım var” gibi koşuklarını Özbek Türkleri ile Ahıska Türkleri arasında savaş çıkmasına neden olduğunu iddia etmiştir.
Dedehan’ın şarkıları halkı galeyana getirebilecek güçte olduğu doğrudur,ama bu olaylarla ilgisi yoktur.
Sovyet KGB’si Türkleri birbirine düşürmüş gerekçe olarak da onun şarkılarını göstermiştir. Aslında bu savaşın yazarı Moskova güçleriydi, bu kanlı senaryoyu onlar yazmıştı.
Böylece Moskova iki tane başarı elde etmişti. Birincisi kölelik rejimine karşı bir isyanın önüne geçmiş, ikincisi Türklerin birlik olmasını engellemişti.
Sovyet döneminde milliyetçi aydın ve sanatçılar üzerinde ağır baskı uygulanıyordu. Dedehan Hasan gibi her köşe başında kasetleri satılan
sanatçının kasetleri piyasadan çekilirdi. Dedehan Hasan düğünlerde söylediği şarkılarla da halkı bilinçlendirmek için hizmet etmiş, düğünleri bile
mücadele yöntemi olarak kullanmış, şarkı söylemenin yanında millî özgürlük hakkında konuşmalar yapmıştır. İl ve ilçelerde yapılan düğünlere
tüm ilçe sakinleri, köydeki düğünlere genç yaşlı herkes katılır ve düğünün sonu da miting gibi biterdi. Düğünün ertesi günü düğün sahibi KGB’ye
ya da karakola ifade vermeye çağrılırdı. Dedehan Hasan’ın hatıralarında anlattığına göre bir konser için gittiği Cızzah şehrinde tutuklanarak bir
hafta gözaltında tutulmuştur.5
Türkistan Bülbülü
Dedehan Hasan, konuşmasıyla insanları hemen etkileyen hatiplik gücüne sahiptir. O hep halkın derdini, günlük sorunlarını, sosyal ve manevi
ihtiyaçlarını dile getirdiği için halk onun hitabından etkilenmiştir. 1990’da “Türkistan” gazetesinin “Özbekistan’ın en meşhur kişisi kim?” konusuyla
yaptığı anket sonucunda Özbek gençleri tarafından en çok sevilen aydın olarak Dedehan Hasan ülke çapında birinci olmuştu. Aynı yıl sanatçı Türkiye’deki
“Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı” tarafından “Türkistan Bülbülü” olarak ilan edildi.
Dedehan Hasan bağımsızlık, millî mücadeleleri ve siyasî koşukları nedeniyle devamlı takip altına alınmıştır. Doksanlı yıllarda iki defa İç İşleri
Bakanlığı’nın hapishanesinde yatarak işkenceye maruz kalmıştır.  Dedehan Hasan, mevcut siyasi ve sosyal çalışmalarla yetinmedi. Özbekleri
uyandırmak amacıyla 1990 yılında Dedehan Hasan liderliğinde Fergana Vadisi’nde Türkistan İslami Demokratik Partisi kuruldu.6
Dedehan Hasan, her türlü zorluğa ve haksızlığa maruz kalmasına rağmen milleti için savaşmaktan hiç vazgeçmemiş, hayatını siyasi koşukçuluğa
adadığı için hiç pişman olmamıştır. Bir röportajında bu konuyla ilgili söylediği “Hayatımı, tüm eserlerimi, siyasî, bağımsızlık, vatanseverlik
şarkılarına armağan ettiğimden pişman değilim. Bin kere, milyon kere mutluyum, Allaha şükür…” sözleri bunun delili niteliğindedir.
“Genç Türkistanlılar” derneği tarafından İstanbul’da hazırlanan “Kıyam Kıvılcımları. Türkistan marşları” (Giz ajans, 1991) adlı kasetinde Dedehan
Hasan, şarkılarının kimlerin dinlenmesi gerektiğini belirttiği sözlerinde şarkılarını hangi amaçla söylediğine açık delil oluşturur. Şöyle ifade eder:
“Benim koşuklarımı asla ve asla bana yabancı olan, dinsiz, imansız insanlar dinlemesin. Koşuklarımı yalnızca ehl-i mümin, ehl-i gönül, ehl-i feraset,
halk ve yurt derdiyle yanıp tutuşan asil evlatların dinlemelerini ve sesime ortak olmalarını isterim.”
Dedehan Hasan’ın Şairlik Yönü
Dedehan Hasan’ın sanatta ilk ilgisi şiire olmuştur. Ali Şir Nevai, Atayi, Belhî, Mevlana Sekkakî, Baba Rahim Meşreb, Hoca Nazar Hüveyda, Sadî
Şirazî, Rudakî gibi büyük sanatkârların eserlerini sevgiyle okumuştur.
Onların eserlerinden esinlenerek kendisi de şiirler yazmıştır. İlk şiiri 1959 yılında yazdığı “Anneme” adlı şiiri olup, Fergana’nın Altıarık ilçe gazetesinde
basılmıştır. Dört yıl sonra “Genç Leninci” gazetesinde “Sevgilim” şiiri basılmıştır.
Üniversitede okuduğu yıllarda dönemin meşhur şairleriyle çeşitli edebiyat
gecelerinde görüşmüş, gazete ve dergilere gidip gelmiş, içinde bulunduğu
edebi ortamın etkisinde kalmıştır. Özbekistan’da tanınan Abdulla Aripov, Rauf Parfi, Gulçehra Nurullayeva gibi şairlerle aynı sınıfta okumuştur.
Dedehan Hasan, edebiyata sevgi ve aşk şiirleri ile başlamış, fakat üniversite
yıllarında içinde bulunduğu ortama bağlı olarak siyasî bakışı değişmiş;
Sovyet rejimine karşı çıkmış, vatan ve millet konulu şiirler yazmıştır.
Üniversite yıllarında kurdukları “Hamzacılar” derneğinin çıkardığı
“Hamza” duvar gazetesinde Sovyet dönemi aleyhine şiirler ve makaleler
yayınlamıştır. Bu dernekte Sovyet dönemiyle bağdaşmayan, Sovyet matbaasının
basmadığı tarihî, edebî eserleri, özellikle şehit edilen yazarların
eserlerini muhakeme etmişlerdir.
Dedehan Hasan, vatan ve millet sevgisiyle şiirler kaleme alarak kendi
mücadele yöntemini seçmiştir. Bu şiirleriyle halkın sesi olmuş ve aynı
zamanda yine şiirleriyle halkı uyandırmayı ve mücadeleyi başlatmayı hedeflemiştir.
Bir Türk milliyetçisi, ülkücüsü olarak eserlerinde hep Türklerin
milli kahramanlıklarını vurgulamıştır. Örneğin, Dedehan Hasan’ın
“Temiryurak Turklarmız (Demiryürek Türkleriz)” adlı şiiri şu şekildedir:Qadim azal-azaldan bosqon bilak Turklarmiz, Kadim ezel-ezelden, balyoz-bilek Türkleriz,
Faqat olg’a qalqigan qutlug’ tilak Turklarmiz, Yalnız ileri giden kutlu dilek Türkleriz,
Bu dunyoning barisi bizga kerak Turklarmiz, Bu dünyanın tamamı bize gerek, Türkleriz,
O’lim bilan o’ynashgan temir yurak Turklarmiz! Ölümlerle eğlenen, demir yürek Türkleriz!
G’azabdan hayqirajak ajdarho ko’zu qoshlar, Gazaptan haykıracak ejderha gözü kaşlar,
Harsangga aylanajak bu mag’rur tilla boshlar, Taş parçasına dönecek bu mağrur altın başlar,
Kuch va qudratimizdan chinqirar tog’u toshlar, Güç ve kudretimizden titreyecek dağlar-taşlar,
O’lim bilan o’ynashgan temir yurak Turklarmiz! Ölümlerle eğlenen, demir yürek Türkleriz!
Bu o’tli tomirlarda bobolarning qoni bor, Bu coşkun damarlarda babaların kanı var,
Muzaffar o’tmishlarning sharafi bor, shoni bor, Muzaffer geçmişimizin şerefi var, şanı var,
Turkistonning Temurbek, Bobur, Chingizxoni bor, Türkistan’ın Temur Beğ, Babür, Cengiz Han’ı var,
O’lim bilan o’ynashgan temir yurak Turklarmiz! Ölümlerle eğlenen, demir yürek Türkleriz!
O’ral bo’zqirlarida hanjar bo’lib unamiz, Ural bozkırlarında hançer olup biteriz,
Tangritog’ qoyalariga burgutlardek qo’namiz, Tanrıdağ kayalarına kartal olup konarız,
Shukur, alhamdulilloh barhayotdir onamiz, Şükür, elhamdülillah hayattadır anamız,
O’lim bilan o’ynashgan temir yurak Turklarmiz! Ölümlerle eğlenen, demir yürek Türkleriz!Bu şiirinde Dedehan Hasan, Türklerin tarihi kökünü hatırlatarak millî
benliğiyle gurur duymaktadır. Bugün zillette kalan Türklerin yakın gelecekte
tekrar büyük zaferlere ulaşacağından haber vererek umut vermektedir.
Dedehan Hasan, kendi çapında manzum, edebi mirasa sahiptir.
Nitekim “Şeyda Gönlüm” (Taşkent, 1969), “Şah-i Merdân Sayları” (Taşkent,
1975), “Çimenimden Ayırma” (Taşkent, 1980), “Bahar Gelir Bağlara”
(Taşkent, 1989) adlı şiir kitaplarının ve binden fazla koşuğun müellifidir.
Dedehan Hasan’ın Bestekârlık ve Sanatçılık Yönü
Dedehan Hasan’ın sanata olan ilgisi okuldayken bir kıza duyduğu aşkla
başlamış, âşık olduğu kızın dikkatini çekebilmek için Rübab (bağlama)
çalmayı öğrenmiştir. Üniversite yıllarında da iyice geliştirmiş, okul çıkışlarında
arkadaşlarına o dönemde meşhur olan Mamurcan Uzakov, Kamilcan
Ataniyazov gibi ozanların şarkılarını söylemiş ve 1962 yılında resmen
şarkı söylemeye başlamıştır. Şarkı söylemek Dedehan Hasan’ın marifetlerinden
biridir, o şiirleri besteleyerek şarkıya dönüştürmekle kalmamış,
aynı zamanda onların ozanı olmuştur. Rübabçı Kamil Usmanov’un kursuna
gitmiş kendini geliştirmiştir. Dedehan Hasan, meşhur olmadan önce
ortaokul yıllarında da şarkılar söylemiştir. İnsanlar onun dertli şarkılarını
dinlemek için okul dönüşünde onu sokakta beklerlermiş. Sadece okul arkadaşları değil, köyündeki insanlar da hep ondan şarkı söylemesini talep
edermiş. Onun şarkı söylemesini çevresindeki herkes sevmiştir. Şarkılarını
öyle içten ve hüzünlü söyler ki o şarkı söylediğinde analar, kızlar ağlar,
büyükler başlarını eğer, gençler yumruklarını sıkarmış. O, divane söyleyişiyle
sözleri daha da anlamlı yapmış, halkın gönlünde yer edinmiştir.
Dedehan Hasan sadece kendi şiirlerini değil, halkı uyandırmaya çalışan
Rauf Parfi, Abdulla Aripov, Yadigar Abid, Yusuf Cuma gibi şairlerin şiirlerini
de şarkı yaparak Sovyet zülmüne karşı halkın nefretini uyandırmıştır.
Dedehan Hasan’ın tüm ülkeye meşhur eden ve ilk şarkısı da olan
“Leyla”dır. Aynı dönemde üniversiteden sınıf arkadaşı meşhur şair Rauf
Parfi’nin “Leyla” şiirini şarkıya dönüştürmüş, müziğini dahi kendisi bestelemiştir.
1964 yılında daha üniversite öğrencisiyken icra ettiği bu koşukla
büyük şöhret kazanmıştır. “Leyla” şarkısı aşığın çektiği sıkıntıları
o kadar etkili bir şekilde dile getirir ki, dinlerken derin düşünceye dalmamak
mümkün değildir. Dinleyenlere aşığın derdini ve sevgisini gönülden
hissettirir. Bu şarkıyla aşkın insanın özü olduğunu hatırlatır. Aşk konuşturur,
söyletir ve ağlatır. Şarkıları içten ve hüzünlü söyleyen Dedehan
Hasan, bu şarkıyı Mecnun gibi kendi çilesini dile getiriyor gibi söylemiştir.
Belki de bu yüzden “Leyla” şarkısı çok meşhur olmuştur. Kendisi de
bir röportajında bu şarkının önemini şu sözüyle göstermiştir: “Leyla gibi
ikinci bir şarkı yapamadım, böyle bir ukde ile yaşadım.” “Leyla” şarkısının
metni şöyledir.LEYLA
Belki unutgansan yadingdan, “Belki unutulmuşum hafızandan.
Şirin hayalingni buzdumma? Şirin hayalini bozdum mu?
Leyla Leyla sening yaningda, Leyla Leyla senin yanında
Bir an körmek isteb özimni, Bir an görmek istemiştim kendimi
Leyla Leyla sening yanıngda, Leyla Leyla senin yanında
Bir an körmek isteb özimni. Bir an görmek istemiştim kendimi
Dilnevâzım, dilefkârım yolingga uçay Leyla, Dilnevâzım, dilefkârım yoluna uçayım Leyla,
Hislerimni yollarıngga mercandek saçay Leyla, Hislerimi yollarına mercan gibi saçayım Leyla,
Senga yalğız saklaganım kalbimni açay Leyla, Sana yalnız sakladığım kalbimi açayım Leyla,
Eger ışkımnı red etseng kaylarga kaçay Leyla, Eğer aşkımı reddedersen nerelere kaçayım Leyla,
Aaaa, caaan Leyla! Aaa, can Leyla!
Yana peyda boldum yolıngda, Tekrar peyda oldum yolunda,
Yollarıngda yana bozladım, Yollarında tekrar bozladım,
Biçare kalp sening kolungda, Biçare kalp senin kolunda,
Közleringde mening közlerim. Gözlerinde benim gözlerim.
Dilnevâzım, dilefkârım yolıngga uçay Leyla, Dilnevâzım, dilefkârım yoluna uçayım Leyla,
Hislerimni yollarıngga mercandek saçay Leyla, Hislerimi yollarına mercan gibi saçayım Leyla,
Senga yalğız saklaganım kalbimni açay Leyla, Sana yalnız sakladığım kalbimi açayım Leyla,
Eğer ışkımnı red etseng kaylarga kaçay Leyla. Eğer aşkımı red edersen nerelere kaçayım Leyla”Şarkıların, şiirlerden daha etkili olduğunun farkına varan Dedehan
Hasan, kendisinin bestelediği şarkıları söylemeyi ve ozanlık sanatını Sovyet
aleyhine mücadele etmede kullanmış, seksenli yıllardan itibaren bugüne
kadar en çok sosyal ve siyasî temada koşuk ve şarkı yapmıştır. Mü
ziği mücadele unsuru gördüğü için bu amaçta kullanabileceği her türlü
şiiri bestelemiş ve söylemiştir. Özbek Türkleri ile Ahıska Türkleri arasındaki
çatışmaları, Özbek ve Kırgız vakaları gibi konuları da şarkılarında
işlemiştir. Dedehan Hasan’ın sanatının manevî yolunu öğrenmek için 20.
yüzyıl Türkistan tarihini, maddî ve manevî cereyanlarını bilmek gerekir.
Dedehan Hasan bestekârlığıyla Özbekistan’da millî özgürlük hareketinin
güçlenmesinde önemli katkıda bulunmuştur.
Çolpan’ın şiirlerinin basılmasının yasak olduğu dönemde 1965 yılında
şehit edilen milliyetçi şair Abdülhamid Süleyman Çolpan’ın “Gülen başkalardı…”,
“Gönül, sen…”, “Muhabbetin sarayı genişmiş…”, “Güzel Türkistan”,
“Halk”, “Uyan” adlı şiirlerini besteleyerek şarkı yapmış ve konserlerde,
düğünlerde hep söylemiştir. Bestelediği Çolpan’ın “Ana Türkistan” şiiri
doksanlı yıllarda Türkistan Türkleri tarafından Türkiye’de yapılan genel
kurultayda Türkistan’ın Millî Marşı olarak kabul edilmiştir.
Çolpan’ın “Halk” şiirini besteleyen Dedehan Hasan, bu şarkısında halkın
ne kadar büyük bir güç olduğunu ve halka bu gücün neler yapabileceğini
anlatmaya çalışmıştır. Ona göre zalimler tarafından koyulan tüm
engelleri aşmak, sıkıntılardan kurtulmak sadece halkın istemesine bağlıdır.
Çünkü halk büyük bir güçtür ve isterse her şeyin üstesinden gelip
yurdunu içindeki sıkıntılı durumdan çıkarabilir. Şarkıda da söylediği gibi
“Halk istese azat olur bu ülke.”
Turan yahut Türk birliği düşüncesini gerçekleştirmek için çalışan ve
bu uğurda canını veren Enver Paşa, Türkiye Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettikten
sonra ülkeden ayrılmış ve birlik hayalini gerçekleştirebilmek için
Türkistan’a gitmiştir. Buhara’da Ruslara karşı savaşan Özbeklerle beraber
mücadele etmiş ve savaşırken Rus kurşunuyla can vermiştir. Bundan
dolayı Enver Paşa, Türkistan’da bir kahraman olarak sevilmektedir. Çolpan
da bu kahramana şiirler, mersiyeler yazmıştır. İşte bu şiirler de halk
koşukçusu Dedehan Hasan tarafından bestelenmiştir. Bu şarkılardan
“Turan yurduna niçin geldin paşam, paşam” sözleriyle başlayan şarkıda
Türkistan halkının Enver Paşa’nın kıymetini bilemediğini, onu niçin geldiğini,
neler yapmaya çalıştığını anlayamadıklarını, onun yaptıklarından
ibret alamadıklarını, ona karşı vefasızlık ettiklerini söylemiştir. Türkistan
halkının bu vefasızlıktan dolayı sonsuza dek ah vah edeceğini dile getirmiştir.
Bu şarkının sözlerinin bir kısmı şöyledir:
“Vatan diye bağrımızı dilseydik, dilseydik.
Keşke sana vefalı olabilseydik
Şiddetinden bizler ibret alsaydık, alsaydık.
Vatan ruhunu ruhumuza salsaydık.
Ne yazık ki bizler azmış yurdu azmış yurdu.
İlel-ebet ah vah yurdu ah vah yurdu…”
“Enver Paşa feryadı” adlı şarkıda ise Enver Paşa dilinden feryatlar söylenmiştir.
Şarkının bir başındaki sözler şöyledir:
“Ben bir Türküm, dinim, ırkım uludur.
Göğsüm yaruk, yurt aşkıyla doludur.
İnsan ömrü vatanına kulluktur.
Ben hep vatan için savaşa giderim.
Kuran okur, yabancı yolunda yürümem.
Osmanlının bayrağını kimseye vermem…”
Enver Paşa’ya telmihte bulunarak halkının birleşmesini, uyanmasını
ve özgürlük için mücadele etmesini isteyen Dedehan Hasan, bu duyguları
anlatan başka birçok şiiri de şarkı yapmıştır. “Güzel Türkistan” da bunlardan
biridir. Bu şarkıda Türkistan halkına neden öyle bitkin tükenmiş
olduğunu sorup harekete geçmelerini ister. Eski hür ve mutlu yıllara dönmenin
tek çözümünün ise birleşmek olduğunu söyler. Şarkının sondan
ikinci nakaratı bu düşünceyi çok güzel anlatıyor:
“Birliğimizin sarsılmaz dağı,
Ümidimizin sönmez ışığı,
Birleş ey halkım, gelmiştir çağı,
Bezensin şimdi Türkistan bağı.
Uyan ey halkım, bitsin artık bunca zulümler.
Bayrağını al, kalbin uyansın,
Kulluk, esaretin her şeyi yansın.
Kur yeni devlet düşmanlar ürksün,
Yüce Türkistan dağı göklere değsin.”
Üniversitede okuduğu yıllarda bağlı olduğu dernekler ve görüştüğü
Mirtemur, Şuhrat, Şukrullah gibi meşhur vatansever yazarlardan dinlediği
hapis hatıraları, Dedehan Hasan’ın siyasî bakışını değiştirip Sovyet
rejimine karşı olma duygusunu uyandırmıştır. Özbeklerin öz kahramanlarına,
millî ve dinî değerlerine başvurarak ilginç şiirleri şarkıya dönüştürmüştür.
Örneğin; Türkistan, Emir Timur hakkında şarkılar hazırlamıştır.
Rauf Parfi’nin “Siyavuş Feryadı”, “Gençlik, Paslı Mevsim”, “Ben Dünyadan
Geçince Canım” gibi şiirlerini, Mahtumkulu, Ahmed Yesevi eserlerini
bestelemiştir. Dedehan Hasan’ın izlediği yol, ekol ve faaliyet yönünden
Türkistan’ın piri Ahmed Yesevi yoluna dayandığından eserleri onun kutlu
şiirinin devamı gibidir. Bundan dolayı kendisine 1993 yılında Uluslararası
Ahmet Yesevi ödülü verilmiştir. Tarih boyunca halkın feryadını dile
getiren, vatanı için mücadele eden nice ozan, şair yaşamıştır. Dedehan
Hasan da onlar gibi tüm ömrü boyunca halkın acısını, derdini söylemiştir.
Tüm gücüyle vatanı için mücadele etmiştir.
Türkistan, Timur Melik, Babür, Hümayun, Emir Timur’un şanı hakkında
yaptığı şarkıyla da Dedehan Hasan’ın amacı halkı uyandırmak olmuştur.
“İki dere zenginlerin düşman etse yok,
Yurda hakim olduğunda melun kesafet,
Ben baş eğip geldim nihayet
Timur babam, huzuruna geldim nihayet.
Sabrı kararım kalmadı, silahını ver.”
Dedehan Hasan, sadece kendi ülkesindeki acıları değil, dünyada olup
biten zulümleri de dile getirmiştir. Duyarlı davranmış ve farkındalık oluşturmuştur.
Güncel sosyo-kültürel temada şiirler yazarak türküye dönüştürmüştür.
Mesela; “Tunuslu Bala” adlı şarkısında Afrika Kıtası’nın Tunus
ülkesinden İtalya’ya çalışmak için gelen bir Tunuslu çocuğun hazin
sonunu anlatmaktadır. Bu zavallı çocuk, İtalyan çocuklar tarafından sadece
eğlence olsun diye üzerine benzin dökülerek yakılmıştır. Dedehan’ın
hüzünlü söyleyişinden bu olayı dinlemek yaşanan bu faciayı daha da derinden
hissettirir.
“Afgan Bala” adlı şarkısında ise; Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgalini
ve insanların suçsuz yere öldürülmesinden bahseder. Afgan çocukların
oyuncak diye verilen ama içinde bomba olan oyuncakları oynarken
patladığını söyleyerek yaşanan zulmü gözler önüne sermektedir.
“Bin yıllık çınarlar oldu odun, deryada kalmadı bir yudum suyun” sözleriyle
başlayan şarkısında ise Türkistan’ın çektiği sıkıntıları çarpıcı sözlerle
dile getirmiştir. Türkistan halkından artık sessizliğini bozmasını, onların
harekete geçmesini istemiştir. Dedehan Hasan’ın tüm şarkılarında olduğu
gibi bu şarkısı da dinleyenin yüreğine bir ateş düşürür. O sözlerin bir
kısmı şöyledir:
“Sense tarlanda bulamazsın yiyecek,
Evladına verecek bir parça ekmek,
Niye ağlamazsın ana Türkistan.
Gecende pamuk, gündüzünde pamuk,
Avlunda pamuk, damında pamuk,
Akar zehir olup kanında pamuk,
Niye ağlamazsın ana Türkistan.”
Sovyet döneminde Türkistan’daki zulüm sadece onların ülkesinde olmakla
kalmamış askere alınan Özbek gençleri, Rusya askeri garnizonlarında
da işkence ve zulme uğramıştır. “Feryat edip feryadımda ağladım
balam” sözüyle başlayan şarkısında Ermeni ve Rus generalleri tarafından
şehit edilen yüzlerce gencin ailelerinin feryatlarını anlatmıştır. Feryatlarını
anlatan sözlerin bir bölümü:
“Feryat edip feryadımda ağladım balam,
Buldum seni fakat bu dünyaya sığmadın balam.
Ben seni ölüm için doğurmadım balam.
Eyvah bir ömür ben kan yutmaktayım.
Tabutuna başımı vurmaktayım.”
Özbekistanlı kadınların çoğu evlatlarının ölümüne dayanamamış canına
kıymıştır. Savaştan evlatlarının cansız bedeni gelen kadınlar evlatları
nın ateşinde yanmış, kül olmuştur. Anaların bu hazin sonuna da halkın
korkusuz sözcüsü olan Dedehan Hasan tarafından bir şarkı yazılmıştır.
Özbek analarına yazılan şarkının sözlerinin bir kısmı şöyledir:
“Sen bahara gerek, güze gereksin.
Parlayan her göze gereksin.
Ev yurda gereksin, bize gereksin.
Gönlünü ezmesin gurbet bacım,
Kendini ateşe atma bacım.”
Dedehan Hasan Fergana’nın Gülistan İlçesi’nin Bostan Köyü’nden geçerken
Afganistan Savaşı’nda helak olan Tursun Ali’nin hazin hikâyesini
dinlemiş ve onu anlatan bir şarkı yazmıştır. Çiçeği burnunda damat
Tursun Ali, Afganistan’da savaşırken doğan oğlunu hiç göremeden şehit
olmuştur. Annesinin, oğlu yanında dursun diye adını Tursun koyduğunu
ama oğlunun yanında kalmadan onu erkenden terk ettiğini anlatmıştır.
Dedehan Hasan şehit olan Tursun Ali’nin feryadını şöyle dile getiriyor:
“Güzel yar Yarcan diye yanık bağrım bozladım.
Oğlum Bahtiyar ilk olarak ne söyledi?
Açın demir tabutu, oğlumu bir göreyim.
Atam, anam, yârimi, bostanımı bir göreyim.”
Söylediği bu şarkılarla dinleyicilerine dünyanın farklı yerlerindeki
Müslüman kardeşlerinin çektiklerinden haberdar olmalarını istemiştir.
Çünkü Müslümanlar bir vücut gibi olmalıdır, birinin çektiği sıkıntıdan
diğeri haberdar olmalı, onun acısını hissetmelidir. Ama ne yazık ki bu bütünlük
yoktur. Bizler Müslüman kardeşlerimizin çığlıklarını duymuyoruz.
Yıllarca Türkistan halkının çığlıklarını duymadık, Türkistan’daki pamuk
tarlalarında sütleri zehirlenen annelerin, açlıktan ağlayan yavrularına bakıp
onları gözyaşlarıyla emzirdiklerini duymadık. Askere alınıp düştü öldü
diyerek tabutlara kilitlenen yüzlerce gencin, anne ve babasının çığlıklarını
duymadık. İşte Dedehan Hasan, şarkılarıyla bu gerçekleri, Müslümanların
çektiği sıkıntıları görmemizi, duymamızı istemiştir, sağlamıştır.
Sovyet döneminde mevcut düzene karşı doğrudan başkaldırmak, açıkça
sert ifadeler kullanmak yasaktı. Bundan dolayı yazarlar bazen geçmişe
başvurarak kendi ızdıraplarını dile getirir, geçmişteki tarihi şahsiyetleri,
olayları siper alarak dertlerini söyler ve halkı bilinçlendirmeye çalışırlardı.
Dedehan Hasan da türkülerinde tarihi kahramanları örnek gösterir, onlardan
ibret almaya davet ederdi.
XIX. yüzyıl sonunda Çar Rus baskıncılarına karşı Kurmancan Datka’nın
mücadelesini anlatmıştır. Hokand kahramanı Molla İshak’ın da
Hokand’ta Polat Han adıyla başlattığı isyanın bastırılması sonucunda şehit
edildiğini anlatan bir şarkısı vardır. Polathan’ın ölümünden duyulan
üzüntüyü anlatmış ve Türkistan’ın çektiği zulmü bir kere daha göstermek
istemiştir. Şarkının sözlerinin bir kısmı şöyledir:
“Polat hanı öldürdü Ak paşa cellâtları,
Yeri göğü doldurdu Özbek’in feryatları.
Çıkmaz mı güneş, nur saçıp bakmaz mı Huda?.”
1917 yıllındaki Sovyet devriminden sonra gerçekten de bu yeni düzenin
baht ve mutluluk getireceğini umut eden sanatkârlar çoktu. Onlardan biri
Hamza’dır. Ama zamanla başka şair ve yazarlar gibi Hamza’da bu yeni düzenin
asıl amaçlarını anlamıştır. Hamza Hekimzade’nin 1912 yıllarındaki
feryatlarını anlatan şiiri de Dedehan Hasan, tarafından şarkı haline getirilmiştir.
Bu şarkıda Özbeklerle konuşarak artık gözünü açarak mücadele
etmesini istiyor. Özgürlüğü için çalışması, düşmana karşı güçlü durup
hakkını savunması, artık kimliğinin farkına varması, ecdadını hatırlamasını
ve özüne geri dönmesini istiyor. Dinini, imanını, ana dilini kaybeden
halkın sonunda yok olacağını haykırıyor ve artık Türkistan topraklarını
yabancıların elinden kurtarmak için savaşmalarını istiyor. Vatana sahip
çıkmak gerektiğini anlatan bu şarkının sözlerinin bir kısmı şöyledir:
“Vermem desen başkalarına sözünü.
Evlat bilsen, Türkistan desen yurda özünü.
Başını kaldır artık gözünü aç Özbeğim.
Uyan artık, yan artık, katıl bizim saflara.”
“Artık yeter düşman haddini aştın, sabır takat kalmadı” sözleriyle başlayan
şarkısında Müslüman halklara düşmana karşı ayaklanmaları için
sesleniyor. “Eskiden yurt yurt birleşmiş tek bir büyük millettik, gücümüze
benzeyen güç yoktu”, diyerek Müslüman halklarını birlik içinde düşmanı
yenmeye çağırıyor. Dedehan Hasan’a göre bu zamana kadar çok çile çeken
Müslümanlar artık yabancıların hâkimiyetine son vermek için mücadele
etmelidir. İşte bu seslenişin bir kısmı şöyledir:
“Bu mübarek yurdu düşmanlar amansızca inletti çok,
Birçoğumuzu kendi dilinde papağan gibi söyletti çok,
Gönlü geniş, azat ülkeydik, Allah gösterdi çok,
Ayaklanın ey Müslümanlar, düşmana karşı ayaklanın.
Halkı dinden ayıran düşmana karşı ayaklanın.”
Kimsenin ana vatanı hakkında şarkı söyleyemediği dönemlerde halkına
arzulanması gereken asıl vatanı şarkılarında anlatmış, Sovyet hayatından
memnuniyetsizlik motiflerine yer vermiştir. O dönem hükümeti, bu
tarz şarkıları sevmediği için Dedehan Hasan’ın konserlerine karşı çıkmışlar,
bu yolun Özbek sanatına uygun olmadığını savunmuşlardır.
Sovyet idarecileri, Türkistan’ı uçsuz bucaksız bir pamuk tarlası gibi
görmüş, bütün milleti pamuk yetiştirmek üzere adeta seferber etmiştir.
Her yıl daha fazla ürün elde edebilmek için yapılan yanlış tarım uygulamaları
sonucunda çevre dengesi bozulmuştur. Türkistan’ın suyu ve havası
mahvolmaya mahkûm kalmıştır. Pamuk tarlalarında çalışanlar veya
yakın çevrede yaşayanların çoğu çeşitli hastalıklara yakalanmış, Aral
Gölü’nün %80 kısmı kurumuştur. Bütün bunlar, Sovyet idaresinin Türk
yurtlarına uyguladığı sömürge politikasının bir parçasıdır. Halkın feryatlarına
tercüman olan Dedehan Hasan, şarkılarında pamuk tarımının Türkistan
halkına verdiği zarara da yer vermiştir. 1980 yılının sonlarında
Sovyet düzeninin en önemli yayını olan “Ogonyok” dergisinde A. Minkin’in
“Pamuk Kölesi” makalesi basılmış, makaleyi Hamrakul Askar, Özbekçe’ye
çevirmiştir. İşte bu makaleyi de Dedehan Hasan şarkı yapmış ve konserlerinde
söylemiştir.
“Ben pamuk kölesiyim, şan dağıtmış,
Ak altından yüce dağlar yaratmış,
Fermanlar önünde taş gibi katan,
Dertler içinde kavrulan köle,
Rızk-ı nasibi savrulan köle.”
Doksanlı yıllarda Özbekistan’ın Kokand şehrinde birkaç bin insan hak
ve özgürlüklerini talep ederek sokağa çıkmışlardı. Sovyet yönetimi onları
durdurmak için silahlarla ateş açtı. Dedehan Hasan, Kokand’da meydana
gelen bu halk hareketini ve Sovyet askerlerinin bu hareketi kanla bastırmasını
“Kardeşliği unuttular, üst üste vurdular eyvah gençler gittiler”
sözleriyle türküsünde dile getirmiştir.
“İlhamcan” adlı türküsünde Kokand şehrindeki 4000 kişilik bir yürüyüşe
mübarek yeşil bayrağıyla katılan İlhamcan’a seslenir. Şükür ki artık
uyanmışsın, hak, iman, hakikat olan bayrağını artık kimseye verme diyerek
ondan vatanına ve bayrağına sahip çıkmasını ister. Bayrağını bağrına
basmasını söyleyerek onu korumasını ifade eder. Çünkü bayrak milletin
sembolü, birlik ve beraberliğin temsilidir. Önemli kutsal manalar ve değerlere
sahiptir.
Sonuç
Dedehan Hasan, 20. yüzyılın sonunda Türkistan Türkleri’nin sesi olmuş,
70-80-90’lı yıllarda yaşanan olaylara şarkılarıyla ışık tutmuştur.
Onun şarkılarında Türkistan diyarının özgürlük için verdiği mücadelenin
tarihsel boyutunu görebiliriz. Türkistan’ın belirli dönemlerinde din yasaklanmış,
halkın dili hor görülmüştü. Özgür düşünce yok edilmiş, halkın
ana değerleri viran edilmişti. Kısacası halk çok zor günler geçirmişti. Türk
birliğini savunacak güce sahip olan bir güç yoktu. Ancak gerçek Türk evladı
olan sanatçı Dedehan Hasan, Türkistan’ın bağımsızlığı ve millî birliği
için hiç yorulmadan mücadele etmiştir. O, Türk Dünyası’nın sesidir. Özbek
Türkleri’nin zarif, ince, kerametli kelimeleri ile kalplere işleyen cesur
ozanıdır. O, Allah’ın kendisine verdiği kabiliyetleri millî istiklal mücadelesi
için kullanmıştır. Kendi imkânlarıyla savaşını sürdürmüş; şiirler yazmış,
şiirlerini bestelemiş, bestelerini seslendirmiş ve fikirlerini etkileyici bir
şekilde dile getirmiştir. Bugün 75 yaşında olan Dedehan Hasan, halkın
derdini kendi derdi bilmiştir. Türk yurdunun evladı olarak yurdunun geleceği,
gelişimi, saadeti için mücadele etmeyi vatanına bir borç bilmiştir.
Kaynaklar
ALKAN, Haluk – EROĞLU, Müzeyyen: “Türk Cumhuriyetlerinde Siyasal
Partiler: Kazakistan ve Özbekistan Siyasal Parti Sistemleri Üzerine Karşılaştırmalı
Bir Analiz”, OAKA, Cilt: 6, Sayı: 12, Ankara, 2011.
ALKAN, Haluk: Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Siyasal Hayat ve Kurumlar:
Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Usak Yayınları,
Ankara, 2011.
http://aygunhoca.com/turk-cumhuriyetleri-edebiyati/254-ozbekistan-
turk-edebiyati/2491-ozbekistan-turk-edebiyati-ozellikleri.html
http://unutulmazezgiler.info/turkistan-ilahi-ve-ezgileri/kiyam-kivilcimlari-
1991/
http://www.dadahonhasan.com/
http://www.eskisehirturkocagi.org/eskisehir-turk-ocagi-ozbekler-ve-turkluk/
http://www.frmtr.com/genel/758488-hosgeldin-turk-birligi-dunyasi.html
http://www.ilahi-ezgi.com/index.php?topic=3997.0
https://archive.org/details/DedehanHasan7GzznA

http://hayatibice.net/?cat=4
KARAKAŞ, Şuayip: Özbek Edebiyatı Yazıları, Kurgan Edebiyat Yayınları,
Ankara, 2012.
MERHAN, Aziz: “Yazılı Özbek Edebiyatı”, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:
31, No: 2, Aralık, 2007.
The politics of religion in Russia and the new states of Eurasia (Ed. Michael
Bourdeaux), The International Politics of Eurasia, Series editors: Karen Dawisha,
Bruce Parrot, Vol 3. New York M.E. Sharpe, 1995.
TOLKUN, Selahattin: “Özbek Edebiyatında Fuzuli Tesirleri”, İstanbul Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, İ.Ü. Film Merkezi, İstanbul, 1998.
ÜŞENMEZ, Emek: Yeni Özbek Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2013.
Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Eylül-Ekim 2015, Sayı: 218
TÜRKISTAN TÜRKÜLERINI HEM KENDISI YAZMIŞ, KENDISI BESTELEMIŞ
VE KENDISI SÖYLEMIŞ ÖZBEK TÜRKLERI’NIN ZARIF, INCE, KERAMETLI KELIMELERI ILE KALPLERE IŞLEYEN CESUR VE MÜCADELECI BIR OZANIDIR.
Bugün 75 yaşında olan Dedehan Hasan, 1990’da “Türkistan” gazetesinin
“Özbekistan’ın en meşhur kişisi kim?” sorusuna ve geniş katılımlı ankette
göre; Özbek gençleri tarafından en çok sevilen aydın olarak Dedehan Hasan
ülke çapında birinci olmuştur.
Aynı yıl sanatçı Türkiye’deki “Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı” tarafından “Türkistan Bülbülü” olarak
ilan edilmiştir.
Dedehan Hasan bağımsızlık, millî mücadeleleri ve siyasî koşukları nedeniyle devamlı takip altına alınmıştır.
Doksanlı yıllarda iki defa İçişleri Bakanlığı’nın hapishanesinde yatarak işkenceye maruz kalmıştır.
Dedehan Hasan, 20. yüzyılın sonunda Türkistan Türkleri’nin sesi olmuş, 70-80-90’lı yıllarda yaşanan
olaylara şarkılarıyla ışık tutmuştur. Onun şarkılarında Türkistan diyarının özgürlük için verdiği mücadeleninin
tarihsel boyutunu görebiliriz.
Sanatçı Dedehan Hasan, Türkistan’ın bağımsızlığı ve millî birliği için hiç yorulmadan mücadele etmiştir.
O, Türk Dünyası’nın sesidir.