TÜRKİSTAN – TÜRKİSTAN / Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN

TÜRKİSTAN – TÜRKİSTAN
Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN

 

Türkiye’deki insanların Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan’da uyguladığı asimilasyon politikasında kafalar karışmış, karıştırılmıştır. Kendisini “Ulusalcı” kimliği ile tanımlayan “Aydınlık” Çin’e toz kondurmamaktadır. Halbuki Aydınlığında takdir ettiği Mustafa Kemal Atatürk (Allah ondan razı olsun) nasıl Türkiye için Batılı Emperyalistlere mücadele verdiyse Doğu Türkistan liderleri de Çin ve Rusya’ya karşı mücadele vermişlerdirBu onların en tabii hakları vatanlarına vefalı onurlu insanlar olmalarının gereğidir.

Mustafa Kemal Paşa ile silah arkadaşlarının ve Türkiye Türklerinin birlikte emperyalizme mücadelesi ile Türkiye işgal edilememiştir. Fakat Türkiye yüz ölçümünün 2,5 katı Doğu Türkistan Çin Tarafından işgal edilmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk Doğu Türkistan’da doğmuş olsaydı mutlaka Rusya’ya ve Çin’e karşı en büyük mücadeleyi verirdi.

Şimdi aklı selimle düşünelim.

 Bir vatan var gözümüzün önünde o vatan esaret altında. Orada yaşayan insanlara “bu zillete katlan” “sesini çıkarma” diyebilirmiyiz? Ses çıkarana da iş birlikçi, IŞİD elamanı ithamını yapabilirmiyiz? ABD yönlendiriyor deyip suçu başka bir emperyalistin üstüne atıvermek ne kadar da kolaycılıktır. ABD yönlendirmek istiyordur, yönlendirdiği gruplarda olur. Bu ABD amaçları ve menfaatleri açısından kendi açısından izah edilebilir.

Türkiye’deki misafirlerimiz Çinli, Koreli, Uygur(!) vd. insanlara, konsolosluklara saldırılar yapılması da kabul edilebilir tavırlar, protestolar değildir. Hatta kışkırtıcılıktır. Bu ve benzeri hileli oyunlara karşı devletçe milletçe tedbirli olmalıyız.

Gelelim diğer hususlara

Bizim devlet olarak sözde de olsa ABD müttefikimiz değil mi? Millî mücadele sırasında çarlığın yıkılması ile Rus Bolşevikleri ile ittifaklar yapmadık mı? Bolşevikler Türkistan Türklerinden topladıkları altınları Türkiye’ye göndereceğiz deyip büyük kısmını Moskova’da alıkoymadılar mı?

ABD, Çin’in Rusya’nın muhaliflerine kucak açar bu onun global siyasetinin sinsi planları gereğidir. Biz ise Çin istemedi diye bir parka verilen “İsa Yusuf Alptekin” ismini (Mesut Yılmaz hükümeti zamanında) kaldırırız. Bakanlarımızdan biri(H Ş) Sincan ismi bizde de var diyerek; Sincan ile Sinkiang(Çince yeni kazanılmış ülke) ismini karıştırır.

Peki bizim Türkiye Cumhuriyeti olarak niçin büyük ideallerimiz yok.

ABD, Çin ile Türkiye’nin arasını açmak için provakasyonlar yapıyor. Doğru. Avrupa’nın ABD’nin değişmez tavrıdır bunlar. Biz sadece şikayet etmeyi sızlanmayı mı biliriz? Onlar üst akıldır, biz alt akılmıyız? Rusya, Çin, Avrupa, ABD daima menfaatleri doğrultusunda sömürgeciliğin her türlüsünü yer yüzüne hakim kılmaya çalışacaklardır. Ya biz Kur’an’ı Kerim’in “yer yüzünün varisleri benim Salih (iyilik ve barış seven) kullarım olacaktır” ayetine (Enbiya suresi/105.ayet) ne zaman iman edip Allah’a güveneceğiz? O istikamette say-u gayret edeceğiz….????

 

TÜRKİSTAN

RUSYA ÇİN İLE ARASINDA[1]

 

İşgal edilir vatan Türkistan Türkistan

Ağlar Türkistan Türkistan Doğu Türkistan

Rusya ile Çin[2] bir olur yakar

Türkistan, Türkistan…

Yıllar yılı duymaz Türkler ağlar

Türkistan, Türkistan..

Kızıl Çinli Sinkiang[3] der anar

Türkistan, Türkistan..

Han Çinliler dolar yurda bakar

Türkistan, Türkistan..

Beş bin yıllık Türk’ün yurdu kanar

Türkistan, Türkistan..

Dünya sağır Türkiye kör umar

Türkistan, Türkistan..

Uygur Kazak canlar verir alır

Türkistan, Türkistan..

Çinli yurda dolar Türksüz kalır

Türkistan, Türkistan..

Yakup Beğim[4] bir gün gelir okur

Türkistan[5] Türkistan[6]

Osman Batur[7] bir ruh gelir bakar

Türkistan Türkistan[8]

Türkiye’nin Türklerine selam

Türkistan, Türkistan..

Urimçi’ye Kaşkar’ıma elem

Türkistan, Türkistan..

Al bayrağım Gök bayrağım eser

Türkistan, Türkistan..

Kalplerimiz hep birlikte çarpar

Türkistan, Türkistan..

Özden yazar kalem ile özgür

Türkistan, Türkistan..

Düşman kazar kürek ile mezar[9]

Türkistan, Türkistan..

15. Temmuz 2015

 


[1] Dr. Baymirza Hayıt, Türkistan Rusya ile Çin Arasında (Almancadan Çeviren: Abdülkadir Sadak), Otağ Yayınları, Ankara, Nisan, 1975. Dipnotlardaki açıklamalar bu eserden alınmıştır.

[2] Doğu Türkistan halkı, Çin boyunduruğundan kurtulmaya çabaladığı bir sırada, Rusya, Doğu Türkistan’ın ve Çin’in dahilî ve haricî yetersizliklerinden istifade ederek, işbu ülkeyi kendi tesir sahasına sokmağa çalışıyordu. Bu amaçla, ticari münasebetler kuruldu. 1850 yılına kadar Ruslar, İli Irmağı’na kadar olan bölgeleri işgal etmiş ve Doğu Türkistan’ın dip komşusu olmuştu. Tam 1850 başlangıcında Rus Hükümeti, Çin’den İli (Gulca), Tarbagatay ve Kaşgar’da ticaretle meşgul olma müsaadesi istedi. Nihayet, 25 temmuz 1851’de Gulca’da yapılan bir ticarî anlaşma ile Ruslar, adı geçen bölgelerde ticaret yapmaya hak kazandı.

1866’da Kaşgar’da da ikinci bir Rus Konsolosluğu açıldı Doğu Türkistan ile ticarî ilişkilerin kurulmasıyle atılan bu adım, siyasî ve askerî önemi olan ilk adımdı. Batı Sibirya Genel Valisi Gasfort, daha 1852 yılında, Kaşgâr’ı Çin’den bağımsız hale getirip bu şehiri Rusya’nın himayesi altına almayı teklif etmişti. Gasfort, Rus Hariciye Bakanlığının 23 mayıs 1856’daki talimatına uyarak (Tamim-Nr. 1248) 23 haziran 1856 yılında, 245 askerden ve bir topçu bataryasından meydana gelen bir birliğin Tien-Şan Dağları’nda Yugentaş’tan Gulca’ya gönderilmesini emretti. O, bundan başka, birliklerin Çuguçak’ın 25 km. yakınlarına kadar sokulmalarını emretti. Bu askerî tedbirler yerine getirildi. Çinliler, Doğu Türkistan’daki ayaklanmaları bastırmakla uğraştıklarından Ruslara itiraz edemediler. Rusya Dışişleri Bakan-lığı’nın Asya masası müdürü TuğgeneralKovalevski, Kaşgâr’ın zaptedilmesini ve bir “Hanlık” haline getirilerek Rusya’nın himayesi altına sokulmasını teklif ediyordu. Onun görüşüne göre, Kaşgâr’ın zaptedilmesiyle Rusya, Orta Asya üzerinde mutlak hâkimiyet sağlayacak; buradan Çin ve diğer Hanlıkları tehdit edebilecekti. Rus yöneticileri, İli Bölgesi halkının temayüllerini büyük bir titizlikle takip ediyordu. Burada, Çin’e karşı 1857’de halkın ayaklanması başladı. Halk, Çinlileri memleketten kovmayı başardı. İli Bölgesi’ni (merkezi Gulca’da idi) bağımsız bir devlet olarak ilân ettiler. Ala Han’ı, “Sultan” unvanı ile hükümdar olarak seçtiler. Lâkin Çinliler bu devleti 1864’de tekrar ele geçirdiler. Bunun üzerine, Gulca halkı ile Çin birlikleri arasında çok şiddetli çarpışmalar oldu ve 1865’de Ala Han, İli Bölgesi’ni yeniden bağımsızlığa kavuşturmayı başardı. Çin boyunduruğundan kurtulan halk, şimdi Rus baskısına karşı kendilerini savunmak zorunda kaldılar. Zira Rus yönetimi, Sultan’dan tam bir hareket serbestisi istiyordu. Yakup Beğ’e karşı sözde kendilerini savunmak için, bilhassa sınırların genişletilmesi ve ticaret konusunda ise fazla hürriyet istiyorlardı. Yakup Beğ,1870 yılında Ğulca’yı zaptetti ve Sultan’ı azletmeden şehri terketti. Bunun üzerine Ruslar, Sultan’ın kendi himayelerini kabullenmesini istediler. Sultan bu teklifi reddetti ve Doğu Türkistan’ın diğer bölgelerinden muhacir celbetmeye çalıştı. Ruslar (bilhassa Batı Sibirya ve Türkistan genel valiliklerindekiler), Sultan’ın bu bağımsızlık gayretlerini düşmanca hareketler olarak değerlendiriyorlardı. 1858’de, ayaklanma sebebiyle Gulca’daki Rus Konsolosluğu kapatılmıştı. Ruslar İli Bölgesi’nin geleceği konusunda Çin ile anlaşmaya yanaştı. 20 eylül 1879’da Rusya ile Çin Hükümetleri arasında, Rusların, İli Bölgesi’ni Çin’e geri verdiklerine dair bir anlaşma imzalandı. Çin, Kara İrtiş Nehri’ni sınır olarak kabul etti ve Ruslara İli Bölgesi’nden 10.000 km. kare toprak verdi. Ruslar ayrıca, Gulca, Çuguçak, Kaşgar, Kansu, Hami, Urumçi, Gücen ve Turfan’da konsolosluklar açmak yetkisini elde ettiler. Bundan başka, Çin, Rusya’nın Moğolistan ve Doğu Türkistan ile gümrük resmine tâbi olmayan ticaret ilişkilerine müsaade etti ve Rus Hükûmeti’ne 5 milyon Ruble ödemek zorunda kaldı. Bu anlaşmalara rağmen Ruslar, işgal altında bulundurdukları bölgeleri terketmediler. Bunun üzerine, 24 şubat 1881’de Petersburg’ta, iki hükümet arasında yeni bir anlaşma yapıldı. Bu sefer, Çin’in 9 milyon Ruble vermesi kararlaştırıldı. Bu anlaşma gereğince İli Bölgesi Müslümanları, işgal kuvvetlerinin çekilmesiyle, isterlerse Rus idaresindeki bölgelere yerleşebileceklerdi. 1882’nin nisan ayında, 10.000’e yakın Çin askeri İli Bölgesi’ne ayak bastı. Bununla İli Nehri’nin sağ tarafında kalan bölge, anlaşma gereğince Çinlilere devredildi. Fakat Rusların, kendi istekleriyle Rus işgal bölgesine göç etmek isteyenlere müsaade etmeğe hiç de niyetli olmadıkları anlaşıldı. İşgal bölgesinin devir-teslimi ile görevli general Fride, 10 ocak 1882’de Petersburg’dan aldığı bir talimat gereğince halka şu bildiriyi yayınladı:

“1- Rus Hükümeti, İli Bölgesi halkına, evinin taşınması için hiç bir surette maddî yardımda bulunmayacaktır.

2- Göç edenlerden, Kazaklar hariç, hepsi askerî hizmete alınacak, veya Yedi Su bölgesinde Kazaçik birlikleri saflarına katılacaklardır. –

3- Göçmen çocukları Rus dilini öğrenmeye mecburdur.”

Bu bildiriden önce, göç amacıyle 12.123 aile ve 5.000 yurt (yörük) müracaat etmişlerdi. Fakat bundan sonra, yaz ayında Yedi Su Bölgesi’ne sadece 6.327 aile ve 5.000 yörük geldi. Rus Hükûmeti’nin, kolonizasyon amacıyle Yedi Su Bölgesi’nde Müslüman göçmenlerin çoğalmasını önlemek istediği anlaşılıyor. Rusya, İli Bölgesi’nin üçte birini ilhak ederek, Doğu Türkistan’dan çekildi. Buna karşılık ticarî alanda, Doğu Türkistan’da, kendini, evinde gibi hissediyordu. Böylece Doğu Türkistan; Rusya’nın Çin’e açılmış siyasî bir penceresi oldu. Rusların, bilhassa ticarî menfaatleri öncelik kazandı. Meselâ 1913’de Ruslar, Doğu Türkistan’a 8.424.000 Ruble değerinde ihracat yaptılar. Buradan da, 9.816.000 Ruble değerinde mal ithal ettiler.

Rusya, 1885 yılında Cungarya’yı, yani İli Bölgesi’nden, Doğu Türkistan’ın Altay Dağları’na kadar uzanan bölgeyi de işgal etmek niyetinde idi. Bunun için Rus askerî yöneticileri, Türkistan Genel Valisi . Kaufman’s. 23.680 asker verdi. Bu askerlerin iki yönden yürümesi (Fergana ve Yedi Su Bölgesi’nden) gerekiyordu. Fakat bu plan, Rusya’nın Avrupa’daki dış siyaset güçlükleri sebebiyle gerçekleşemedi. Bunun için Rusya, Doğu Türkistan’daki ve Çin İmparatorluğu’ndaki menfaatlerini korumak için siyasî tedbirler almaya çalışıyordu. Bunda da muvaffak oldu. Doğu Türkistan, Rusya’nın Çin’e karşı takip ettiği politikanın bir ölçüsü oldu.

 

[3] Sinkiang Uygur Muhtar Bölgesi’nin kurulması, 30 eylül 1955’de resmen ilân edildi. Bu bölge için yapılan 9 temmuz 1956 tarihli nizamname’de; “Sinkiang Uygur Muhtar Bölgesi, merkezî devlet organlarının kanunlarına, tamim ve kararlarına harfiyyen uyacak ve bunları ifa edecektir” diye belirtilmişti. Doğu Türkistan sabık valisi Şeng, Doğu Türkistan’ı “canlı etnografi müzesi” olarak nitelemişti. Doğu Türkistan, komünist Çin idaresinde de bu “sıfatı” muhafaza .etmeğe mecbur kaldı; çünkü, gerçek bir muhtariyet verilmedi!. Mahmud Kutlikov, Narody ne obmanut’ (Milletler Aldatılamazlar), “Pravda Vostoka” 17.9.1964, s. 3, şunu yazıyordu: “Çin yönetimi, 1955’de Sinkiang’ı, Uygur Muhtar Bölgesi olarak ilân etti. Ne varki, bu kaba bir aldatma idi”. Yazar, Pekin’in Doğu Türkistan yöneticilerine; Uygurların, Özbeklerin; Kazakların, Kırgız ve Tatarların, Çin milletinin boy birimleri oldukları hakkında bir gizli kitap gönderdiklerini bildiriyordu. Çin ‘komünistleri, tıpkı Rus yoldaşları gibi, Çin olmayan milletlere millî bağımsızlık sağlayacaklarına dair vaadlerini gerçekleştirmediler. Mao Tse tung, 1.12.1931’de şunu yazmıştı: “Çin’deki komünist iktidar hür iradeyi, yani her azınlık kavmin Çin’den ayrılıp müstakil birer devlet kurmalını kabul eder”. Buna mukabil, 1949 Çin Halk Cumhuriyeti Anayasası şunu tayin etti: “Çin Halk Cumhuriyeti, bir nevi Birleşmiş Milletler Devleti’dir. Bu milletlerin otonom toprakları, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ayrılmaz birer parçasıdırlar”.

 

[4] Yakup Beğ, 1865-1870 yıllarında aralıksız olarak, bir taraftan Çinlilere karşı, diğer taraftan da Doğu Türkistan’ın bağımsız şehir-devletlerine karşı savaştı ve her yerde galip geldi. Osmanlı İmparatoru Sultanı Abdü’l-Aziz’i “halife” olarak tanıdı ve onun adına 1870’de altın ve gümüş paralar bastırdı.Çinliler 16 mayıs 1877’de Turfan’ı ele geçirdiler. Aynı yılın 29 mayıs günü de, Yakup Beğ vefat etti.

[5] Yakup Beğ’in ölümünden sonra, Çinlilerin öç alma hırsı şiddetle devam ediyordu. Yakup Beğ’in 60.000 askerinden sadece10’u Fergana’ya kaçabilmişti . Diğerleri hayata veda etmişti. Hazine ve şehirler, tamamen yağma edilmişti. Çinliler, halkı korkutmak için şehirlerde ve kazalarda, toplu idamlar tertip ediyorlardı. Bundan başka, Doğu Türkistanlıların hareket kabiliyetine mâni olabilmek için, bütün atlara el konulmuştu. Memleket, 1882’nin sonuna kadar Çin ordusu tarafından idare edildi.

Doğu Türkistan, 1884 yılına kadar, eski bir Çin deyimi olan “Batı Bölgesi” (Hsi-ju) adı altında idare edildi. 18 kasım 1884 yılında, Çin İmparatoru’nun bir direktifi ile bu toprakların adı, Çin’in 19. Vilâyeti olarak “Yeni Topraklar” mânâsına gelen “Hsin-çiyang” çevrildi. Bundan böyle Avrupa’da da, oldukça basit bir söylenişi olan “Sinkiang” kavramı yerleşti. İlk Genel Vali olarak, general Liu-Çing-tsang tayin edildi.

 

[6] Doğu Türkistan halkı, tam 33 yıl (1878-1911) esaret ve günlük ekmeğini temin etmek derdi içinde yaşadı. Çinliler, artık hiç bir surette Doğu Türkistan’da yeniden harp günlerini yaşamak istemiyorlardı. Memleketi gayet sıkı ve sert tedbirlerle idare ediyorlar ve yerli halktan aslamemur tayin etmiyorlardı. Gerekli idarî tedbirleri alabilmek için yerli halk arasından, mümkün oldukça çok sayıda ajan temin etmeye çalışıyorlardı. Halkın duygularını sürekli bir şekilde takip etmek, başta gelen gayretlerinden biri oldu. Nihayet, 1911’de Çin ihtilâlinin başlamasıyle, hayatın çekilir hale gelmesi için bir yol açılmış oldu. Sun-Yat-Sen, cumhuriyetin, Çinli olmayanlara kültür otonomisi vereceğini bildiriyordu. Fakat bu yönde hiç bir değişiklik olmadı. Ama, tedhiş usülleri kaldırıldı. Milletlerin eşitliğini temsil etmek için, Çin Cumhuriyeti bayrağının renkleri arasına İslâm’ın bayrak rengi de katıldı. Bununla beraber, böyle bir renk, hiç bir surette Doğu Türkistan’ın bağımsızlığa kavuştuğu anlamına gelmiyordu. Memleket geçmişte olduğu gibi, Çin hâkimiyeti altında kaldı. 1912’den 1927 yılma kadar, Çin Genel ValisiYung-tsen-hsin, halka azıcık bir hürriyet tanımadan, diktatörce hükmetti. Ondan sonra, kendi hükümetinin dahi haberi olmadan Doğu Türkistan üzerinden kolayca taviz veren, kendisini tek başına hâkim hisseden Cin-şu-jen (1927-33) Genel Vali oldu. Cin-su-jen’i, Sovyetler Birliği Komünist Partisi üyesi Şeng-şin-tsai takip etti (1933- 1944) Şeng’in esas görevi, Sovyet Rusya’nın Doğu Türkistan’daki etkisini artırmak ve aynı zamanda 1931-44 yılları arasında Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesine karşı Çin ve Rus kuvvetlerini seferber etmekti. Çin’in değişmeyen istismar siyaseti, 1931’de hürriyet mücadelesinin yeniden alevlenmesine yol açtı.

 

[7] Hem milliyetçi Çin hem de Kominist Çinle mücadelenin önderlerinden biri olan Canım Han Hacı, 12.12.1950’de Çinlilerce esir edildi ve Urumçi’ye getirildi. Yüzü siyaha boyanmış, elleri ve ayakları zincire vurulmuş ve boynuna: “Komünizme karşı savaşan hain” ibaresini taşıyan bir levha asılmış olarak caddelerde dolaştırıldı. 4. 4.1951’de Urumçi’de idam edildi. İstiklâl mücahidlerinin en nüfuzlu ve en korkulanı olan Osman Batur, Kansu’daki savaştan sonra, 6. 2. 1951’de esir edildi ve 29. 4. 1951’de Urumçi’de asılmak suretiyle idam edildi.Osman Batur esir edilmeden önce, arkadaşları, komünistlere karşı verilen savaşın artık başarı şansı kalmadığını kendisine hatırlattılar ve dış ülkelere gitmesini rica ettiler. O, memleket dışına gitmeyi reddetti. “Bu memleketi terketmeyi istemiyorum”, dedi. Osman Batur, kendi iradesiyle, mücadelesinin başarıya ulaşacağına inanıyordu. Fakat memleketi terketmek isteyen herkese, emrindeki bütün vasıtalarla yardım etti.

Mao'(1893-1976 )nun 1 Ekim 1949’da Pekin’deki Tianenmen meydanında yaptığı açıklamayla Çin Halk Cumhuriyeti kurulmuştur. Türkiye’de Mao’nun hümanist olduğunu söyleyenlerin (TV konuşmaları, diğer açıklama ve yazılar) Mao’nun katliamlarının envanterini tutmaya kalemlerindeki mürekkep yetmez. Birde onu Atatürk’e benzetmeye çalışmak Türklerin vicdanına ve insafına ağır gelir. Hakikati çarpıtmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

 

[8] Komünistler, 1951’in sonuna kadar hemen bütün millî ayaklanmaları bastırabildiler. Komünist hâkimiyetini emniyet altına almak için, her mahaldeAskerî Kontrol Komiteleri kuruldu. Urumçi’deki komünist müstebitler, 1951 nisan sonuna kadar, Doğu Türkistan’da komünistlere karşı savaşmış olan 72.705 kişiyi ölüme mahkûm ettiklerini, açıkladılar. Bunların arasında, Doğu Türkistan’ın Türkistanlı ilk Genel Valisi Mesud Sabri gibilerinin de bulunduğu 93 salahiyetli milliyetçi antikomünist Doğu Türkistan lideri de bulunuyordu. Sadece Kaşgar şehrinde 1. 9.1950’ye kadar ,15.000’e yakın Doğu Türkistanlı tutuklandı ve 5.000’den fazlası kurşuna dizildi..Terör, Türkistan’dan kitle halinde kaçmaya yol açtı. Komünistlerin iktidara gelişinden itibaren 150.000’den fazla Doğu Türkistanlı vatanından kaçtı. Bunların çoğu komünist askerleri tarafından vuruldu; çoğu Hindistan’a doğru yol alırken, bozkırlarda veya dağlık bölgede, açlıktan, susuzluktan ve bitkinlikten öldü.

[9] esir