Ülkücü İrade ve MHP Kurultayı – 5
MHP Genel Başkan Adayı Sayın Musavat Dervişoğlu, hitabet açısından harika konuşmasında ülke meselelerine değil tamamen parti içi meselelere değindi.
“Bu kurultayın sadece sonuçları bakımından değil icrası ve idraki bakımından da ele alınması ve tarihe kayıt düşülmesini” isteyen sözleri konuşmanın bütününe bakıldığında daha da anlam kazanacaktır.
Sayın Dervişoğlu, söylediklerinin kapsamı/anlamı ve bunları söylerken izlediği yöntem bakımından mükemmel bir konuşma yaptı.
Bu yazıyı yazmak için klavye başına oturduğumda “Acaba Musavat Başkanı yazmak yerine konuşmasının linkini versem de okuyucularım değerlendirse daha doğru olmaz mı?” diye düşünmedim değil….
Bana göre Sayın Dervişoğlu’nun MHP 10. Olağan Büyük Kurultayı konuşmasını her MHP’li, her Ülkücü okumak yerine mutlaka izlemeli/dinlemelidir.(*)
Kürsüye gelirken kendinden emin görüntüsü, konuşmasına başlamadan önceki duruşu/tavırları ve salonu selamlama şekli ile “İşte Ülkücü budur!” der gibiydi.
Adaylık başvuruları yapılırken 43 imza ile divana başvuran Sayın Dervişoğlu, MYK-MDK için herhangi bir liste önermemişti.
Musavat Başkana gönlü akmış çevremdeki delege arkadaşlarım bu durumu “Zaten MYK ve MDK için hazır iki liste var. Hangisi kazanırsa onunla çalışacak. Bu sebeple yeni bir liste vermedi” şeklinde yansıtmaya çalışsalar da bana göre gerçek bu değildi.
“…Genel Başkan adayı olabilmek için 40 imza şartını getirenlerden Allah razı olsun. Genel Başkanlık yapacak kişiler hiç olmazsa Ülkücünün kıymetini bu vesile ile anlamış oldu….”
Konuşmasının hemen başında tüzük gereği genel başkanlığa aday olabilmek için 40 delegenin imzasının şart koşulmasını bu sözleriyle hem çok doğru/önemli ve değerli bulduğunu belirtti hem de “bu şarta karşı çıkanları” eleştirdi.
Bence Sayın Dervişoğlu bu sözleri ile bir ara sayısı 17’ye kadar çıkan “nafile genel başkan adaylarını” eleştirdi.
Her aklına esenin MHP Genel Başkanlığına aday alamayacağını, yönetime muhalif olanların kafalarına göre, akıllarına geleni MHP Genel Başkanlığına aday gösteremeyeceğini nazik bir üslupla çok güzel bir şekilde eleştirdi.
İnternet sitelerinde, facebook guruplarında/sosyal medyada genel başkan adayı göstermenin, bu konuda anketler yapmanın, parti ile ilgisi olmayanları bile Genel Başkan adayı diye takdim etmenin asıl amacının “MHP ve Ülkücüleri itibarsızlaştırmak” olduğu bundan daha uygun bir zeminde ve münasip bir dille anlatılamazdı.
Elbette anlayanlara…
“…43 İmza ile divana başvurdum…. Bu imzaların içinde bir tek benimki kemiyetti.
Diğerleri dava arkadaşlarımın şahsıma gösterdiği güven olarak ömrümün sonuna kadar tarafımdan bir şeref nişanesi olarak taşınacaktır”
Diğer konuşmacılarla kıyaslandığında salonda nispi bir sessizlik/durgunluk hâkimdi.
Ancak Sayın Dervişoğlu’nun bu sözleri üzerine kopan alkış tufanı ve kulakları sağır edercesine salonda yankılayan “Bozkurt Musavat” nidaları Ülkücülerin vefa ve takdir duygusuna verdikleri anlamlı bir cevaptı.
İnanıyorum ki pek çok Ülküdaşım o imzalardan birinin sahibi olmayı aklından geçirmiştir.
“Ülkü Ocaklı arkadaşlarım bana biraz torpil geçiyor…Doğrusu ben bunu hak ediyorum biraz…. çünkü ben Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı da yaptım…
Divan başkanımız ve partimizin de büyüğü Sayın Tuğrul Türkeş beni kürsüye İzmir İl Başkanı diye çağırdı.
Ben de bu kürsüye çıkarken Tuğrul Ağabey siz konuşurken ‘babamın partisi dediniz’
Ben de ‘babamızın partisinin kürsüsüne çıkıyorum Allah’ın izniyle’ dedim.
İşte ben bunun sorumluluğuyla bu kürsüdeyim..”
Sayın Dervişoğlu bu sözleri ile hem salonun ona gösterdiği sevgiye cevap verdi hem de MHP’nin gerçek sahibinin kişiler değil, Başbuğ Türkeş’in yolundan yürüyen Ülkücüler olduğunu çok çarpıcı bir şekilde ifade etti.
Bu anlamlı sözleri, ben de salondakilerle birlikte uzun süre ayakta avuçlarım patlarcasına alkışladım.
Musavat Başkan sözlerini şöyle sürdürdü;
“Aklıma düşeni akıl süzgecinden geçirmeden dilime indiremem. Söylediklerim biliyorum ki sizlerin gönlünden geçenlerdir. Ben gönülden geçene konuşurum, nabza göre konuşmamayı bana Ülkücü hareket öğretti..”
Sayın Dervişoğlu, bu ve bu anlamdaki diğer sözleri ile gerçekten Ülkücülerin gönlüden geçenleri söyledi.
“Bozkurt Musavat” sloganı ile çınlayan salondaki alkışlar bunun en sağlam kanıtıydı.
“..Cenab-ı Allah’ın inayetiyle sizin gönlünüzden geçen doğrular benim vasıtamla dillendiriliyor. Siz aslında beni değil Ülkücü Hareketi alkışlıyorsunuz değerli dava arkadaşlarım”
Sözleriyle salondaki coşkulu tezahürata anında teşekkür ederek hitap ettiği toplulukla sıcak teması sağlaması çok iyi bir hatip olduğunun en sağlam kanıtıydı.
“…Bugün MHP’nin Kurultayını icra ve idrak ediyoruz..Adaylığımı açıkladıktan sonra yapılan yanlışları bildiğim halde kampanyam sırasında teşkilatımızın çizdiği sınırlar içinde kalmaya azami gayret gösterdim…. Ancak bu süreçte ‘kraldan fazla kralcı geçinmek’ gibi bir davranış bozukluğu gösteriyoruz..”
Evet, Musavat Başkan bütün kalbimle katıldığım bu sözleriyle son derece doğru bir tespitte bulundu.
İl kongrelerinde kurultayımızı “Müslümanlarla kâfirler arasında bir meydan savaşı olarak gören/gösteren, ülkücü adıyla/görüntüsüyle ülkücülerin arasına düşmanlık tohumu eken” lanetli bir zihniyeti tanımadık mı?
İlçe/il kongreleri ile kurultay sürecinde yapılan yakışıksız söz ve davranışları, bunların sahiplerini ağır bir dille eleştirdi ve “hastalıklı kişiler” olarak niteledi.
Milliyetçi Hareketin kurultay sürecinde yapılan yanlış uygulamaların, davranışların teşkilatımızın bütünlüğüne zarar verdiğini, bu sebeple ülkücüler arasında kırgınlıklar, küskünlükler doğduğunu bilen biri olarak konuştuğunu söylerken meselelerimize hâkim bir Ülkücü olduğunu gösterdi.
Tasmalı basının kendisine ambargo uyguladığını, danışıklı programlara da çıkmayı kendisinin kabul etmediğini belirtti.
“…Bırakın güdümlü medyayı kendi medyamız bile bana yer vermedi” derken belli ki başta Ortadoğu Gazetesi olmak üzere Milliyetçi basına/yazarlara kırgındı.
Sayın Dervişoğlu’nun bu eleştirisini, haklı sitemini ben de doğru buluyorum.
Ortadoğu Gazetesi “teşkilat kuralları içinde kalarak” parti içi siyasi mücadele veren bütün adayların çalışmalarına adaletli bir şekilde yer vermeliydi.
İnanıyorum ki böyle yapılsaydı “Ortadoğu Gazetesi parti yönetiminin resmi gazetesidir” etiketinden kurtulacak bugünkü baskısının çok üstünden olacaktı.
Dilerim bu gazetemiz “kişilere özel kapalı yayın politikasından” çok değerli/nitelikli yazar kadrosuna rağmen, yöneticilerin dahi yeterince dikkate alıp okumadığı, kendi kendine propaganda yapan görünüm ve etkisiz durumundan bir an önce kurtulur.
Sayın Dervişoğlu Milliyetçi hareketin birliğini bozacak olan davranışları da eleştirdi ve “Bir sözü olanın, bir derdi olanın sözünü söyleme, eleştirisini yapma zemininin yazılı/görsel basın/soysal medya olmadığını doğru adresin kongreler ve kurultay kürsüsü” olduğunu söyledi.
“ Sözü olan, bir şeyleri değiştirmek isteyen bu kürsüye gelir” diyerek siyasi rekabette Ülkücü davranışın nasıl olması gerektiğini de “halen davranış bozukluğu gösteren bazılarına” çok net gösterdi.
“…Her yerde söylüyorum benim için kimse birbirine küsmesin. Ben yanımda bir tek bile Musavatçı istemiyorum. Ben yolculuğumu Ülkücü Türk Milliyetçileri ile sürdürmek istiyorum”
Bu sözler ancak Ülkü Ocakları terbiyesi almış birinden duyabileceğimiz sözlerdi ve muhakkak ki “9 Işığın Ahlakçılık ve Şahsiyetçilik” prensiplerini işaret ediyordu.
Sayın Dervişoğlu’nun bu ve benzeri sözlerinin salondakiler tarafından “Bozkurt Musavat” sloganları ile uzun süre coşkuyla alkışlanmasının baş sebebi bu söylemi/duruşu oldu.
Dilerim ki “kraldan fazla kralcı geçinenler” bu kurultaydan ve Musavat Başkanın bu sözlerinde ders almış olsunlar.
“Ülkücüler tek bir ses veriyor..Onlar talihi değiştirmek istiyor! Onlar tarihi değiştirmek istiyor!”
Sayın Dervişoğlu bu sözleri ile Ülkücülerin amacının/hedefinin ne olması gerektiğini/ne istediklerini söylerken kendi amacını da veciz bir şekilde ifade etti.
“…Musavat Dervişoğlu önce aday olamaz dediler..Oldum mu? Oldum….
Sonra dediler ki 40 imzayı bulamaz. Buldum mu? Buldum….
Şimdi de diyorlar ki kazanamaz. Ben kazanacağım demiyorum kararınız neyse ona saygı göstereceğimi buradan ilan ediyorum…”
Kendisinin bu sözleri ve çevremdekilerin konuşmaları adaylığı ile ilgili bende oluşan ilk kanaati doğrular niteliktedir.
Görüştüğüm delegelerdeki genel kanaat şöyle idi;
“Sayın Dervişoğlu dirayetlidir, çıktığı bu yolda sonuna kadar yürümeye kararlıdır/dönmez. Bu kurultaydaki amacı kendini tanıtmak, gücünü kanıtlamak ve bir sonraki kurultaya kazanacak aday olarak girmektir.”
Eğer amaç buysa ‘ki ben de bu düşüncedeyim’ Musavat Başkanın amacına ulaştığını söyleyebilirim.
Hem hitabet hem meselelerimize yaklaşımı/bakışı/duruşu bakımından bu muhteşem konuşması ile Musavat Başkan, Ülkücülerin takdirini kazanarak “gönüllerinin başkanı” olduğunu tartışmasız kabul ettirmiştir.
Ülkücü Hareketin Genel Başkanlığının yanında İzmir’de uzun yıllar il başkanlığı yapmış, Büyükşehir başkanlığına ve milletvekilliğine aday olmuş bu değerli dava adamı,
“Milliyetçi/Ülkücü Hareketin sahipsiz olmadığını, ihtiyaç doğduğunda nöbette bekleyen kendisi gibi nice yiğit ülkücü dava adamının bulunduğunu” dost/düşman cümle âleme gösterdi.
Tohum saç bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan koşmana bak sen,
Çatlarsan doğuran kısrak utansın!
Konuşmasını Necip Fazılın bu dizeleriyle bitirirken Ülkücülerin gönlünü fetheden Sayın Dervişoğlu’nun akılları da fethetme yoluna girdiğini gördüm.
Kurultay öncesi adaylık sürecinde ve kurultay sırasında söylemi ve duruşu ile de bunu başaracağına gönülden inanıyorum.
Yolun da bahtın da açık olsun Ülküdaşım…
SONUÇ
MHP görkemli bir kurultay yapmış ve bu kurultayını “Milli İradenin zaferiyle” sonuçlandırmıştır.
Bilinmelidir ki “Zafer” kelimesini kurultayda “kazanan ya da kaybedenler” açısından söylemedim/kullanmadım.
“Ülkücü İradenin Zaferi” derken kast ettiğim/söylemek istediğim;
Şer güçlerin beklentilerinin aksine kavgasız/gürültüsüz onbinlerce ülkücü ile görülmemiş bir coşkuyla içinde gerçekleşen muhteşem demokrasi şölenimizi sonuçlandırıp evlerimize birlik içinde kol kola dönmemizdir.
Bu sonuç aynı zamanda Türk Milliyetçilerinin/Ülkücülerinin demokrasiyi ne kadar içselleştirdiğinin de açık kanıtıdır.
Türk siyasi hayatında üç kez çok adaylı demokrasi şöleni gibi kurultay yapmış ve bu kurultaylardan birliğini/bütünlüğünü pekiştirerek çıkabilmiş MHP’den başka ikinci bir siyasi parti/hareket yoktur.
Bundan dolayıdır ki bu bir zaferdir ve Türk Milliyetçi/Ülkücü Hareketinin mensuplarına aittir.
Adına da “Ülkücü İradenin Zaferi” denir.
Bu kurultay da Genel Başkanın/Genel Başkan adaylarının konuşmalarından, katılan konuklar ve verdikleri mesajlarından kesin olarak anlaşılmıştır ki MHP, Türk Milliyetçilerinin tek siyasi teşkilatı ve Türklüğün yegâne umududur.
Her siyasi hareket gibi reaksiyonları vardır ama esas itibariyle Milliyetçi Hareket aksiyoner bir harekettir.
Eğer Ülkücüleri parti/ocak binalarına kapatır, enerjilerini Türklüğün siyasi hedeflerine kanalize etmezseniz, ‘demokratik hareketlilik’ göstermezseniz onların dedikoducu, fesatçı ya da mutsuz/umutsuz disiplinsiz şikâyetçiler haline gelmelerine zemin oluşturursunuz.
Yeni seçilen yönetimin teşkilatları pasif konumdan çıkarması hareketin selameti açısından şarttır.
Kurultayımızda bu ve benzer konularda Partimizin mevcut yönetimine haklı/haksız eleştiriler dile getirilmiştir.
Yazı dizimde yapılan bu eleştirilere doğru/yanlış ayrımı yapmadan yer vermeye çalıştım.
Katılmadıklarımı da doğru/haklı bulduklarımı da gördüğüm, duyduğum dilekleri/eleştirileri ve bunlar hakkındaki şahsi görüşlerimi de objektif olarak gerekçelerimi göstererek yazdım.
Dilerim yeni seçilen yönetim kendilerinden beklenenleri görmüş/anlamıştır.
Ve umarım ki haklı talepleri, doğru eleştirileri dikkate alarak gereğini yapacaktır.
Aksi takdirde bugünkü düzensiz ve hareketsiz durum devam ettirilirse korkarım ki yalnız Türklüğün umudu partimiz ve mevcut yöneticilerimiz için değil, bütün Türk Milliyetçileri, bütün Türk Dünyası için yıkım/felaket kaçınılmaz olacaktır.
Yeni yılın ve kurultayımızın ülkemize, milletimize, partimize, yani seçilen yöneticilerimize hayırlı uğurlu olmasını dilerim.
Tanrı Türk’ü Korusun!
———————————————
(*) http://www.youtube.com/watch?v=1BXvVay99xM