ÜLKÜCÜYDÜ! ÜLKÜLERİ İÇİN YAŞADI! Gazi KARABULUT

ÜLKÜCÜYDÜ! ÜLKÜLERİ İÇİN YAŞADI!

 

Ömrümüzü feda ettiğimiz ülkücü harekete, bin ömrümüz olsa onu da feda etmeye hazırız…

 

Hayallerimizin hakikat olması için varlığımızı adak kıldık, adağımızdan vaz geçmemiz düşünülemez.

 

Çünkü Galip Erdem’in dediği gibi “İnsan ancak bütün bir ömrünü Ülkücü gibi tamamlayınca, Ülkücü olur. Yani insan ölünce ona, “Ülkücü idi” denir.

 

Ülkü, hali hazırı daha ileriye tevdi etmek olduğuna göre ölünce “ülkücüydü” denildiğinde bu yolda verdiğimiz mücadele bayrak olur, ülkücü olmak isteyenlere…

 

Nitekim yine galip Erdem’in “Hiçbir şey istememiş ve hiçbir şey beklememiş, almayı hiçbir zaman düşünmemiş, mutluluğu hep vermekte aramış bir sevginin yüceliği bilinmezse elbette kırılırız. Kazadan, beladan, kem gözden sakınan şefkatimizin güzelliğinden kaçılır da yüreğimiz üşürse, elbette ki güceniriz. Bir köşeye çekilir, daha olmazsa yokluğun serin kucağında uyumak isteriz.”

 

Ekliyorum!

Tamam, sitem edebiliriz…

Tamam hüzün soluklayıp, yürek çırpıntısı duyabiliriz…

Tamam, anlaşılmadığımızı düşünebiliriz…

Ama…

Vazgeçmeyi düşünemeyiz.

Adağımızda dururuz.

Dünkünden daha azimli bir şekilde devam ederiz.

 

Nasıl ki dün açlığı, susuzluğu paylaşmış ve yoksulluğun ıstırabını, soğuk kış günlerinin ayaz gecelerini, ülküdaşlık hukuku ile aşmış isek bugün yaşananları da aynı şuur ile değerlendirmeliyiz.

 

Nasıl ki sahipsizliğin derin teessürünü, kan satarak ödenen kiranın hüzünlü hazzını, sabah ezanları ile kucaklaştırdığımız dert sofraları ile sarmış isek yine karındaşlıktan daha ileri seviyede bir akrabalık olarak gördüğümüz ülküdaşlık anlayışımızla yarınlara ışık olmalıyız.

 

Nasıl ki eskimiş ayakkabılarımızla aşındırdığımız miting yollarında; birbirimizi, samimiyet kokan birkaç parka ile sarıp sarmalamış isek bugün de aynı kararlılıkla ülkücü ülkücünün öz kardeşidir, anlayışı ile hareket etmeliyiz.

 

Nasıl ki,

Kimi zaman şehirlerde,

Yer yer köy yollarında,

Bazen Ağrı Dağı’nın eteklerinde,

Zaman zaman Tendürek’ten Süphan’a doğru uzanan zirvelerde,

Belki Muş ovasında ya da bir batı beldesinde

Yahut Cudi zirvelerinde,

Kimi zaman da Anadolu’nun ovalarında yaylalarında,

Sığmayıp sınırlara Türkistan yollarında,

Yahut Avrupa’nın ortalarında,

Kimileri elinde silah, dilinde türkü yurdumun dağlarında,

Niceleri de bir bilinmez köyün küçücük okullarında,

Yüreği vatan kadar büyük, hayalleri Turan kadar geniş ülkücülerin bozkurt kükremesi; dosta güven düşmana korku salmış ise; yine yollara revan olunur, ülkü adlı yarın sevdasını gönüllere işlemek için.

 

Velhasıl kim hangi hesabı yapıp yarınlarına başka hayaller yüklemeye çalışırsa çalışsın, ülkücüler yine ahde vefanın ve devlet – millet bekasının gereğini yapacak yılmayacak, vaz geçmeyecektir.

 

Yeter ki canhıraş bir feryat ile dile gelen ülküdaşlık şuuru zedelenmesin.

Yeter ki maziden kopup gelen sevda, yol göstersin atiye…

Yeter ki aklımız, fikrimiz, dilimiz, kalemimiz, sözümüz, özümüz; ülkümüzü ve ülkücüyü incitmesin.

 

Hakeza, Türk İslam ülküsünün asli sahipleri ülkücüler bir olsun, birlik olsun, yarınımız ülkü şuuru ile hayat bulsun.

 

O zaman öldüğümüzde desinler ki:

 

Ülkücüydü!

 

Ülküleri için yaşadı!