2010’da AKP Aydın İl başkanı İ.H.Eser “Biz başbakanımızın aşığıyız, Başbakanımız bizim için ikinci peygamberdir…” dedi es geçtikte, sıradakiler cesaret buldu kimi evliya, kimi enbiya ilan etti.
Recep Bey de bu benzetmelere kaptırarak kendini gerçeklerden uzaklaştı tabi….Öyle bir kibir, öyle bir üstünlük içine girdi ki anlatılamaz.
Tabi ki imam bir yaparsa cemaati ne yapar bir düşünün siz artık…
Erdoğan’ı peygambere eş tutan İl Başkanları mı ararsın “Biz Tayyip beye koşulsuz biat ettik” ya da “Tayip Erdoğan Allah’ın bütün vasıflarını taşıyan bir liderdir” diye nutuk atan milletvekilleri mi?
Ne ararsan var. Hatta “devlet ile Allah’ı aynı kefeye koyan” bakan bile var artık.
Dini bir ideoloji gördükleri için küfre girecek kadar kör olmuş bir yığın insan görmek mümkün AKP saflarında.
“Allah şirk, devlet de şerik kabul etmez” buyuruyor ayağının tozuyla taze bakan…
Ne demek bu?
“Şirk” bir şeye eş koşmaktır. Bu nedenle bir Müslüman asla Allah’a şirk koşmaz/koşamaz.
Allah’a şirk koşar “eşi, benzeri, muadili vardır” dersen dinden çıkar “müşrikler” safında yer alarak Cenab-ı Allah’ın gazabına ve benim de lanetime mazhar olursun.
Gerçi Allah’ı kabul etmedikleri, tanımadıkları için bir müşrik için bunların pek bir anlamı yoktur. Yılların deneyimiyle söylüyorum bunu; “şeytanın koynuna girenleri değiştiremezsiniz.” Ne Allah’ın gazabından ne de senin, benim lanetimden korkmaz bunlar.
Bunlar güce taparlar ve yalnızca güçlüden korkarlar. Öğrencilik yıllarımdan bilirim bir de benim gibi “Hak yolunun yolcularının gazabından” korkar bu din tacirleri…
Cenab-ı Allah’ın bana verdiği güçle iblis ve köleleri ile çocukluğumdan beri mücadele ettim/ediyorum. Bana ve çevremdekilere bulaşmadıkça müşrikleri hak yoluna getirmek için zaman ve emek harcamayı boşa kürek çekmek kabul ederim. Onların anladıkları dil elle/dille kötektir.
Bekir Beyin kurduğu cümlenin “Allah’a şirk olmaz” kadarki bölümü Müslümanların gönülden katıldığı doğru bir sözdür.
Ancak “Devlete şerik olmaz” kısmı Türkiye Cumhuriyetinin Adalet Bakanının söyleyeceği sözler olamaz.
Daha doğrusu demokratik bir hukuk devletinde Adalet Bakanının bu tür bir anlayışı dillendirmesi ve böyle bir zihniyete sahip olması asla kabul edilemez.
Çağdaş demokrasilerde devlet; birbirini denetleyen kuvvetlerden meydana gelen ve zamanın ruhuna uygun değişimler yaşayan üst otoritedir. Devlet, kuvvetleri sayesinde ete kemiğe bürünür. Eşi ve benzeri olan çok sayıda rakibi de vardır. Yoktan var olabildikleri gibi ölebilir ya da yeniden doğabilirler. Dolayısıyla Allah ile devleti mukayese etmek, aynı terazide tartmak mümkün değildir.
Gel gör ki bakan bey “ikisine de ortak olmaz” diyerek “Allah ile devleti eş” görmüştür. Dini referans alayım derken çam devirmiş ve hem dinen hem de siyaseten geçersiz, yakışıksız hem de çok ağır günah olan bir söz söylemiştir.
Bekir Bey bir yumurta doğurmuştur fakat bu yumurta cılktır. Ne mide, ne de folluk bu yumurtayı kabul etmemiştir/etmeyecektir.
Başbakan dâhil AKP sözcülerinin hemen tamamı, devlet/siyaset/adalet ve toplumsal ilişkiler konusunda açıklama yaparken dini referanslar vereyim derken, İslami kendilerine göre yorumlayıp büyük günahlar işlemektedirler.
Zira AKP’liler yüce dinimizi bir siyasi ideoloji (İhvan) gibi görmekte ve İslam dinini buna göre okumaktadırlar.
İhvan anlayışı gereği kafalarına göre icat ettikleri dini hükümlerle ve yorumlarla İslâmiyeti eğip bükmeleri, hatta saptırarak anlatmaları onlara siyasi rant sağlamaktadır lakin yüce dinimize büyük zararlar vermektedir.
Yıllardır “bunlar dini ve milli değerlerimizi istismar ediyor, bunlara itibar etmeyin” dedik fakat sesimizi bir türlü duyuramadık. Milletimizin uyarılarımızı önemsemesini, dikkate almasını bir türlü sağlayamadık bugünlere böyle geldik.
Memnuniyet verici olan geç de olsa bu takiyeci, rantiyeci din tüccarlarının maskelerinin ayakkabı kutuları sayesinde düşmüş olmasıdır.
Elde ettikleri mutlak iktidar gücünün verdiği cesaretle sapkınlıklarının yaygınlaşması ve alenileşmesi sonucu milletimiz nihayet “Allah ile din ile aldatan” bu din tacirlerinin gerçek yüzünü görmüştür.
Ceplerinde rüşvet parası, altlarında ihale mafyasının hediyesi milyon dolarlık lüks arabalarıyla Allah’dan korkmadan, kuldan utanmadan, camilerde mümin avlayan binbir suratlılar, artık mütedeyyin Müslümanları kolayca kandıramamaktadırlar.
Boyalı yüzleri, bilmem kaç dolarlık makyajları ve ojeli kedi tırnaklarıyla sanki din saç kılını saklamaktan ibaretmiş gibi sadece başlarını kapatarak TV ekranlarında başörtüsü üzerinden siyaset köleliği yapan, bayrağımıza, Türklüğümüze laf atan güya akile meczuplarını artık milletimiz çok iyi tanıyor ve itibar etmiyor.
Değerli okurlarım, bizim yıllardır anlatmaya çalıştığımız din maskeli müşrikler işte bunlardır ve maskeleri yeni düşürülmüştür.
Allah ile aldatan, din mazlumu edebiyatı ile kandıran, çeteler eliyle kumpaslar kurarak milletimizi korkutup sindiren, Aldatan ve Kandıranların Partisinin foyası artık ortaya çıkmıştır.
İnşallah milletimiz üç adımda bu İhvan belasını yakın zamanda defedecek, AKP’nin, çetesiyle, kölesiyle beli kırılacaktır.
İnanıyorum ki bu şerirlerden kurtuluşa doğru atılacak üç kutsal adımdan ilki 30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinde atılacaktır.
Yerel seçimleri takip edecek Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri ile de siyasi mevtaya dönecek olan AKP’yi hakkı olan siyaset mezarlığına gömerek aydınlık günlere ulaşacağımıza inancım tamdır.
TEK ÇIKIŞ YOLU SANDIKTIR
Yolsuzluğa, hırsızlığa, bölücülüğe, riyaya, komploculuğa, sahtekârlığa, adam kayırmacılığına, her türlü değer istismarcılığına son vermek için 30 Mart günü mutlaka sandığa gidilmelidir.
Seçim sonuçları incelendiğinde açıkça görülecektir ki; Türkiye’de ortalama % 15-18 oranında seçmen sandığa gitmemektedir ve her yıl yaklaşık 1.7 ile 2.1 milyon arası genç oy kullanma hakkı elde ederek seçmen olmaktadır.
CHP’nin %26, MHP’nin %13 oy aldığını düşünürsek, sandığa gitmeyenlerin demokrasiye verdikleri zararın büyüklüğü ve genç seçmenlerin iktidarın belirlenmesindeki rolleri daha iyi anlaşılacaktır.
Bu nedenle sandığa gidilmesi için çaba gösterilmeli ve vatandaşın mutlaka oyunu kullanması sağlanmalıdır.
Yalnızca birey olarak sandığa gitmek, sandığa gidilmesini teşvik ve takip etmek yetmez.
Şu anda seçmen listeleri askıdadır. Demokrasi yanlısı duyarlı vatandaşlar olarak bu listeler titizlikle incelenmelidir. Eğer varsa yanlışlıklara/hileli yazılımlara itiraz edilmelidir.
Sandık hilelerine karşı uyanık olmalı, seçim sandık sonuçlarına sahip çıkılmalı ve ilan edilen tutanaklar karşılaştırılarak hatalara/yanlışlıklara karşı parti teşkilatlarının itirazı sağlanmalıdır.
Unutmayalım ki bu seçimlerin kaderini ilk kez oy kullanacak olan yaklaşık 2.1 milyon genç seçmen ile 2011 seçimlerinde sandığa gitmeyen 9 milyon seçmen belirleyecektir.
Milli, demokratik, hukuk devletimiz ve laik cumhuriyetimiz için haydi sandığa….
Ne Mutlu Türk’üm diyene!
Gültekin Öztürk/Tarihçi-Yazar