Tartışma nereye varır?
Arslan TEKİN
Türk Yurdu dergisinin şubat ve mart 2019 sayılarında, Türk milliyetçiliğinin abidevî isimleri Ziya Gökalp ile Yusuf Akçura‘nın “zıtlığı” tartışılıyor.
Tartışmayı başlatan Prof. Dr. A. Baran Dural, “Gökalp-Akçura Dikotomisi (Zıtlığı) Üzerinden Türk Düşünce Tarihinde ‘Karıştır-Barıştırcı’ Zihniyetin İflası” başlıklı makalesine Marxizm temelli çalışmalarıyla bilinen Selahattin Hilâv‘ı dayanak yaparak fikir yürütmesi tartışmaya açıktır. Hilâv, Marx‘ın Türkiye tezlerine, 1960’larda, dikkati çekse dahi, çalışmaları Türk fikir hayatının kıyısında kalır.
B. Dural‘ın, Gökalp ve İslâm arasında bağlantısının “yetersiz” olduğunu belirtmeliyim. Gökalp‘ta, İslâm Türkçülükle at başı gider ve hatta burun itibarıyla öne geçer. İslâm Mecmuası‘nda imzalı ve imzasız makaleleri incelenmeden, Türk Yurdu‘ndaki birkaç makalesine ve Türkçülüğün Esasları‘ndaki bir buçuk sayfaya bakarak Gökalp hakkında karar verilemez. Keza Küçük Mecmua‘da da “İslâm-Hilafet” yazıları epey yer tutar.
Yahya Kemal, “Siyasî ve Edebî Portreler”inde hem Ziya Gökalp‘ı, hem de Yusuf Akçura‘yı anlatır. Akçura bahsinde şöyle yazar:
“…Ankara Türk Ocağı’nın ‘Türk Yılı’ diye çıkardığı kırmızı kaplı, salname çeşnisinde, kocaman bir kitab[ını], bu Ocak mecellesini okumak üzere yatağıma uzandım. Bu kitabın başlıca merakı celbeden kısmını ‘Türkçülüğün Tarihi’ diye Yusuf Akçura yazmış. [“Türk Yılı 1928″. Tamamını yeni harflere aktardık. TTK yayını. A. T.] / Onbeş sene evvel bir gün Cenap Şahabeddin demişti ki: ‘Ak cura, kara cura geçitte belli olur!’ Bu söz hatırımda kaldı. / Gökalp, Yusuf Akçura’yı dinmez bir kinle takip eder, idealsiz ve tereddüdün timsali bir adam olarak tarif ederdi. Onun bu kini gerçi politikacılığından mütevellitti; zira Yusuf Akçura’yı İttihatçı olmak üzere Merkez-i Umumî’ye sevketmişti, ona da maskeli adamları, üstünde bir ruvelver, bir Kur’ân bir de yemin metni olan masayı hazırlatmıştı, fakat Yusuf Akçura edecek yemin metnini görüp Osmanlı, İslâm gibi kelimelerine tesadüf edince, böyle hâyîde ve avam-pesendâne mefhumlar uğrunda fedâ-yı can edemeyeceğini beyan etmiş ve Merkez-i Umumî’den kapı dışarı edilmişti. Ziya Bey, o zamandan beri idealsiz, mütereddit diye Yusuf Akçura’yı bir engizisyon hışmıyla takip ediyordu.” (124-125 s.).
Türk Yurdu‘nun mart sayısında ilim adamlarının tartışmaya katılmaları için çağrıda bulunan Dr. Fahri Atasoy, “Gökalp ve Akçura arasındaki ilişki ancak yazdıkları metinler üzerinden yapılacak nesnel değerlendirmelere bağlıdır. Batı düşüncesi içinden bir şablona bağlanmadan kendi değerleri ortaya konabilir ve konulmalıdır. Türkiye yakın tarihinde her iki isim için çeşitli sebeplerle yakınlıklar kurulmuş ve mesafeler konmuştur. Bunlar analize ve eleştiriye muhtaçtır.” der.
Aynı dönemde yaşayan Gökalp (1875-1924) ile Akçura (1876-1935), özel ilişkilerini de fikirlerine aksedeceğini, daha açık söylersek, fikir ayrılıklarının ilişkilerine tesir ettiğini belirtmeliyiz.
Yukarda adı geçen Türk Yılı 1928‘de Akçura Türkçülüğün tarihinde Türkçü öncüleri, ayrıntılı anlatırken, Gökalp‘ı anlatmamış ve sonraya bırakılmış, başka çalışmada da hiç ele alınmamıştır. (Bu yüzden Gökalp‘ın damadı Ali Nüzhet Göksel, Akçura‘ya ağır ithamlarda bulunur.)
Yazacak çok şey var ama burada keselim.
Kaynak: Yeniçağ